Önceliklerimiz Korkularımız Olmamalı
Bir gün New-York'ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar.
Gruptan biri, bir Kızılderili'dir.
Yolda yürürken insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır aramaya başlar.
Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder.
Aralarından bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder.
Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür, arkadaşı da onu takip eder.
Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar.
Arkadaşı, Kızılderili'ye: "Senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?" diye sorar.
Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini takip etmesini söyler.
Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar. Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, onun ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder.
Kızılderili, arkadaşına dönerek: "Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin." der. Evet, bizim önceliklerimiz de korkularımız üzerine olmamalı, onları yenmeyi ve üstesinden gelmeyi bilmeliyiz. Kim ne yaparsa yapsın, ne dayatırsa dayatsın, korkmamız gereken tek bir mercii var…
Korkulardan uzak durmak, ancak olumlu düşünceleri çoğaltmakla mümkündür. Şimdi bir dostunuzda, envai çeşit yemeklerin hazırlandığı bir ziyafette, yemekte olduğunuzu farz edin. Açık büfe servis yapılmasını isteyen dostunuzun hazırladığı bu çeşit çeşit yemekler yerine, kafanızda da çeşit çeşit düşünceler var.
Nasıl ki, açık büfede istediğiniz yemeği seçmekte özgürsünüz, aynı şekilde bu düşünce çeşitlerinden de istediğinizi seçmekte özgürsünüz. İşte bu seçtiklerinizle yarınınızı oluşturuyor olacaksınız. Nasıl ki, size dokunan, tadını sevmediğiniz ya da bilmediğiniz yemekleri seçmek size hoş gelmeyecekse, size acı veren ve sorun oluşturan düşünceleri seçmekle de kendinize zarar vermiş olursunuz. Hangi yiyeceğin size dokunduğunu fark ettiğinizde, ondan uzak durursunuz değil mi? Düşünceler içinde aynı şey geçerli. Sıkıntı veren ve bizi çıkmaza sokan düşüncelerden uzak durmalıyız. Bu düşünceler kimden ve nasıl gelirse gelsin. Biz istemedikten sonra kimse bize bir şey yapamaz…
Kardeşim, sen düşünceden ibaretsin,
Geriye kalan et ve kemiksin.
Gül düşünürsün, gülistan olursun,
Diken düşünürsün, dikenlik olursun.
Mevlana
İster inanın ister inanmayın, ama düşüncelerimizi biz seçiyoruz. Geçmiş, yaşanmış ve bitmiştir. Bunu değiştiremeyiz, ama geçmiş hakkındaki düşüncelerimizi değiştirebiliriz. Oturup geçmişi düşünerek gelecek için vesveselenmek, korkuya kapılmak bize ne kazandırır. Hiç! Bu tür düşüncelerin altında yatan tek sebep, olumsuz düşünceleri besliyor olmamız.
Eğer bir şeyin doğru olduğuna inanıyorsanız, o doğrudur. Doğru olmadığına inanıyorsanız, o doğru değildir. Şimdi düşüncelerinizi gözden geçirin. Sorun ne olursa olsun, kökeni bir düşünce kalıbında yatıyordur. Unutmayın! Düşünce kalıpları değiştirilebilir. Elinize bir kâğıt kalem alın. Hemen şimdi! Öğrenciyseniz sınavlar, evliyseniz evlilik, çocuklarınız… ile ilgili düşüncelerinizi maddeler halinde yazın. Daha sonra bakın, kaç tanesi olumsuz. Bir süre durun ve düşüncelerinizi yakalamaya çalışın.
Şuanda neler düşünüyorsunuz? Evet, düşünceleri yakalamak kolay bir şey değil. Çünkü düşünceler çok hızlı hareket eder. Bu yüzden ağzınızdan çıkan sözlere dikkat etmeye çalışın. Bu sözler olumsuzluk içeriyorsa, cümleyi olumlu bitirmeye gayret edin ya da cümleyi tamamlamadan bitirin. Bakın düşüncelerinizi siz beslemektesiniz. Onları nasıl beslerseniz, o şekilde gelişirler. Onları olumlu beslemek en güzeli…
İç dünyamızdaki mücadeleyi, iyi duygular kazanmalı. Ama onları iyi beslemezsek kazanmaları çok zor…
“Yaşlı dede, evinin önünde torunuyla oturuyormuş, az ötede de birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlarmış.
Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve 12 yaşındaki torun, kendini bildi bileli o köpekler dedesinin evi önünde boğuşup dururlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar… Çocuk, evi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin ille de siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesin. Yaşlı dede, bilgece bir gülümsemeyle torunun sırtını sıvazladı. “Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.” “Neyin simgesi?” diye sordu çocuk. “İyilik ve kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.”
Çocuk sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi. “Peki, sence hangisi kazanır mücadeleyi?” Bilge adam, derin bir gülümsemeyle baktı torununa. “Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o!”
Korku, bir tür engeldir.
Korku, dünyanın imtihan yeri olmasının gereği olarak insanın önüne çıkarılmış engellerden biridir. Bu engeller, insanın kalitesini yükseltmek, değerini artırmak için insanın önüne konulmuştur. Bir nevi, askeri eğitim alanındaki engelli parkur sahasındaki engeller gibidir. O engeller, askerlerin kabiliyetlerini artırmak içindir. Ama askerler eğitim alanında kurallara uymaz ve yanlış hareket ederlerse, kendilerine faydalı olması için konan engeller onlara zarar verebilir. Eli, kolu, ayağı, kafası veya vücudunun başka yerleri zarar görebilir. Korku da böyledir. O, esasen insanın faydası için yaratılmış bir durumdur. Fakat insan, onu tanımaz, mahiyetini öğrenmezse, aleyhine çalışır. Bu sebeple bu konuda en önemli iş, onu iyi tanımaktır. Bilindiği takdirde insana zarar vermez, bilakis faydalı olur. İnsanı her an uyanık, diri ve canlı tutmaya yarar. Gafleti, gevşekliği ve vurdumduymazlığı kaldırır. Korkuyu tanıdıktan sonra, onu ciddiye almamak, önem vermemek, üzerinde durmamak, takıntı haline getirmemek gerekir.
Unutmayalım, kısmette varsa, 9 köyden kovulsak da 10. köyde muhtar olacağız. 10. köyde buluşmak üzere…
Mine İZGİ