Hekimin Penceresinden Bakış

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı drfm

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: Antalya
  • 354
  • +32/-0
  • Cinsiyet: Bay
Hekimin Penceresinden Bakış
« : 12 Ocak 2009, 20:13:47 »
Zaman zaman öforik (patolojik bir mutluluk/iyilik hali) bazen de melankolik ruh

haliyle bu nöbet gecesinde ve kısa ömürlü olacağı kuvvetle muhtemel topiğimi

açmış bulunmaktayım.

Seçilen konular ve argümanların hekim gözüyle ve tıbbi terminoloji içerikli

olacağından emin olabilirsiniz.Ancak işimiz insan ve toplum sağlığı olunca

yabancılık çekilmeyeceğini bildiğim için müsterihim.

Üstelik forumda Tıp sözlüğüne de sahibiz.  hyhvv

Benden son derece rasyonel ve mantıklı çözümler beklemezsiniz umarım.

Ağırlıklı olarak aynı/benzer çizgideki meslekdaşlarımın görüş ve düşüncelerinden

alıntılarla zenginleştirebilirsem yine de okunup anlaşılabilir ve üzerine

tartışılabilir olacağını umut ediyorum.

Uzatmadan konuya girelim ve en sonunda söyleyeceklerimizle başlayalım.

Çevrimdışı drfm

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: Antalya
  • 354
  • +32/-0
  • Cinsiyet: Bay
Hekimin Penceresinden Bakış
« Yanıtla #1 : 12 Ocak 2009, 20:18:36 »
Tıp doktorlarının ve dahi Tıp Fakültesi öğrencilerinin kendi aralarında kullandığı
ve tıbbî terimlerden oluşan ancak sosyal ve mizahî hayatı da ihtiva eden bir
jargonları vardır. Bu jargon çok zengindir ve sadece Tababet mensubları yahut
konuya düşkün olan diğer meslek erbabı veya uzun süredir hasta yahut hasta
sahibi olanlar tarafından (kısmen) anlaşılır.

Bu jargon âdeta bir dil gibidir. Bu dile âit bazı örnekler verelim:


Spinal Hayat:

Spinal kavramı, Omuriliğe (Spinal Cord) değgin, omuriliğe
âit mânâsındadır. Spinal Hayat dediğimizde, beynini kullan(a)mayan veya çok
az kullanabilen bir insanın sürdürdüğü hayat anlatılmak istenir. Bu insanın ya
zorunlu (hastalık, kaza) ya daha kötüsü sosyal sebeblerle, bir bütün olan
Beyin-Omurilik sistemi fonksiyonunu yitirir ve beyin devredışı kalır. Çalışan
sadece omuriliktir ve omuriliğin çalışması birkaç ibtidaî refleksin dışında bir
anlam taşımaz. Zira ana kumanda merkezi olan beyin neredeyse tamamen
fonksiyonsuzdur. Tabiî ki, büyük oranda, bu durum hayatla bağdaşmaz.
Nadiren insanlar bu durumda “yaşayan ölü” (canlı cenaze) olarak hayatlarını
sürdürürler. Sosyal, siyasî, ilmî, ideolojik, felsefî, dinî, “sanatsal” ve kültürel
anlamda “spinal hayat” sahibleri ise ne acıdır ki, genelde durumlarının farkında
değildirler ve bizim toplumumuzun hatırı sayılır bir bölümü böyle yaşamaktadır.
Tıp’ta bu duruma “dekortikasyon” (Beyin kabuğu cortex’le ilişkisinin
kopması), “deserebrasyon” (Beyin ile ilişkinin kopması). Bu biraz da bir uçağın
yerle olan haberleşmesinin kesilmesi gibi birşeydir. Yerle ilişkisi kesilen uçağın
muhtemelen başı beladadır. Ya düşer, ya kayıplara karışır v.s...



İnop:

Bu kavram İngilizce ve Fransızca “İnopérable” yani “Opere
edilemez” (Ameliyat edilemez), edilse bile sonuç alınamaz anlamında bir tıp
terimi. Tıbbî durumların dışında da, iflah olmaz, akıllanmaz, çizgiye gelmez,
ümitsiz, umutsuz, sonuç alınması zor veya imkânsız kişi mânâsında kullanılır.
Hekimler bu terimi bayağı severler. Etrafınıza bakarsanız rahatlıkla bu tiplerden
görmeniz mümkündür. Yurdum insanı genel olarak “inop”tur. 

Se A:
Bu deyim Tıp’ta “Carcinoma” (Kanser) kelimesinin kısaltılmış şekli
olan “CA”yı oluşturulan harflerin okunuşu ile ilgilidir: “C” yani (Se) ve “A” (A).
Bu deyim, hekimlerin hastalarının yanında başka hekimlerle konuşurken
başvurdukları oldukça kullanışlı bir deyimdir ve hasta yahut sahibi
anlamaz. “Carcinoma” kelimesi Yunanca “Kaρκιvo” (Karkino: Yengeç)
kelimesinden köken alır. “Kaρκιvώμa” (Karkinoma), “Kaρκιvo” (Karkino:
Yengeç) ve Ωμa (Oma): Tümör, ur, kelimelerinin birleşmesinden oluşur ve
kesinlikle “habâset” (kötü huyluluk) ifâdesidir. Aynı kelime Latince ve diğer
bazı Batı dillerinde “Cancer” (Kanser) olarak kullanılır ki, bu da “Yengeç”
anlamına gelir. Yani “Karsinoma=Kanser”dir ve kötü huyludur. Bazı “hin”
hekimler sosyal anlamda da insanların “CA”ya tutulduğunu kendi
aralarındaki “geyiklerinde” dile getirirler ve bu “tanı”ya maruz kalanlar
genelde “Amir”, “Yönetici” v.s. konumundaki diğer hekimlerdir. Bu “Amirler”
çok vicdansız ise, “CA”lara tutulasın, “CA”lara gelesin biçiminde beddualar
hazır bekletilir.

Ruslar "CA"ya "Rak" diyorlar. O da "yengeç" anlamında. Bendeki ilk çağrışımı
çok klasik oldu bu kelimenin “Rock” (Rak) yani İngilizce “Kaya”. “Rock” kelimesi
aynı zamanda “şiddetli bir biçimde çalkalamak, sarsmak” anlamına da
geliyor. “Rocky” (Raki), İngilizce “Kayalık” anlamında ve oradan da “Rocky
Mountain Fever” (Kayalık Dağlar Ateşi veya Humması) adı verilen ve genelde
Kuzey Amerika’da görülen bir hastalık geliyor aklıma. “Rock’n Roll” (Rock and
Roll) yani bizimkilerin “Sallan Yuvarlan” dedikleri (Sarsıl, titre, sallan, yuvarlan,
devril) biçiminde de ifâde edebileceğimiz bir müzik akımını da unutmamak
gerekiyor. Sanıyorum en “usta” Rock’n Roll’cular bizim ülkedeler. Bizim
insanlarımız sadece Rock’n Roll’da değil aynı zamanda, “Acrobatic
Rock”, “Symponic Rock”, “Hard Rock” gibi değişik “Rock”larda da çok
başarılılar. Yengeçler de biraz böyle değil midir? Hafif dengesiz yürürler, bir
kolları daha uzun diğeri daha kısadır, yalpalayıp dururlar, hatta
halkımız “çağanoz gibi” yürüyor deyimini kullanır. O hâlde, Türkiye insanı
aslında metamorfotik yani “yengeçleşmiş” bir insandır. “Yengeçleşen” insan,
toplum için bir yönüyle “dengesiz”, diğer yönüyle de “habis”tir ve kendi makro
bünyesi olan o toplumu yer bitirir, yok eder.

Çevrimdışı drfm

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: Antalya
  • 354
  • +32/-0
  • Cinsiyet: Bay
Hekimin Penceresinden Bakış
« Yanıtla #2 : 12 Ocak 2009, 20:19:53 »
Dünyada tanımadığı motoru tamir etmeye kalkışan kaç tane sahtekar tamirci vardır bilinmez ama tanımadığı bünyeyi (son tahlilde) tedavi etmeye kalkan on binlerce doktor var.

Karanlığa ok atan insanlar durumundayız. Attığımız okun hangi hedeflere saplandığını ve neleri ateşlediğini bilmiyoruz. Belki de her seferinde “kırkıncı” odaya giriyoruz da, Yaratıcının şaheseri olan “İNSAN”, tolere edebilme kabiliyetinin yüksekliği sebebiyle ortaya çıkan patlamaların gürültüleri ve tahribatını (faydası demeye dilim varmıyor) kompanze edebiliyor.

Batı kültürünün bu konudaki zaafı ayrı dava olmakla beraber, emperyalist tıbbın kişiye ve topluma vantuzlarını geçirdiği verimli saha da burasıdır.

Şöyle ki; ahlaktan terbiyeye, beslenmeden dekorasyona, tabiata, içe ve dışa doğru tüm zevk unsurlarına, algılama uslubuna kadar hayata ve insana dair her “şey”in ahenginin bozulması “sağlığa dair” sıkıntıların ortaya çıkma noktasıdır.

İnsanın bırakın çevreyle filan sağlıklı ilişki kurabilmesini, bizzat kendisiyle bile sağlıklı ilişki kurabilmesinin zemini kaybolmuştur.

Anlama, algılama, izah, tolerans ve fazilet fakiri ahalilerin aralarında sağlıklı ilişki kurabilmeleri mümkün mü? Bu olmayınca “iç âlem düzeni”?..
Dolayısı ile sağlık?..
Geçiniz.

Çevrimdışı drfm

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: Antalya
  • 354
  • +32/-0
  • Cinsiyet: Bay
Hekimin Penceresinden Bakış
« Yanıtla #3 : 12 Ocak 2009, 20:21:54 »
Palyatif:

Kelime Latin kökenli olup "Affedilebilir", "Kaldırılabilir”, “İdare
edilebilir” gibi anlamlar yüklenir. Tıp’taki karşılığı ise “geçici”, “dönemlik”
tedavidir. Örneğin çok ilerlemiş bir kanserde palyatif cerrahi müdahaleyle hasta
rahatlatılır, burada amaç kalıcı çözüm üretmek değil bir dönem için hastanın
acısını giderebilmektir. Sosyal-siyasî hayatta da bu böyledir. Kesin ve
kalıcı “halas” imkânı olmayan ve toplumun ölmesinin kesin olduğu durumlarda
böyle geçici tedavi usûllerine başvurulur. Bunlar arasında yoz müzik, futbol,
kerhâne medyacılığı, alkol ve uyuşturucu tüketimi, “TC güçlüdür, birşey
olmaz, dış güçler bizi zayıflatıyor ama aslan gibi ordumuz var, dinimizde
kardeşlik ve barış esastır” v.s. gibi geyikler en önde gelenleridir. Temel
problemler bu tür illüzyonlarla palyatif olarak çözümlenir. Fakat iyi bilinmelidir
ki, Tıp’ta palyatif tedavinin hiçbir “permanent” (kalıcı) çözüme ulaştığı
görülmemiştir; sonuçta hasta kaybedilir. Televole izleyicilerine önemle
duyurulur.



Eks:
Yunanca "Eξοδος” (Eksodos: Çıkma, çıkış, dış sokak) ve
Latince “Exıtus” veya “Exitium” yani “çıkış, gidiş, son, terkediş, ölüm”
mânâlarına gelen kelimelerin kısaltılmış hâlidir. Tıp dilinde “ölüm” anlamında
kullanılır ve ölen hastalar için “Eks oldu” yani “gitti, ayrıldı, terketti, çıktı,
sistem dışı kaldı” denir. Her nefsin ölümü tadacağını biliyoruz, bu yüzden “Eks”
normal ve tabiî bir hâdise, ancak sosyal mânâdaki “Eks”ler pek kolay ve sakin
olmuyor, büyük gürültü ve patırtılara sebeb oluyor, büyük altüstoluşlar
yaşanıyor.



Post Mortem:
Latince olan deyim "Ölüm Sonrası” anlamına geliyor. Tıpta
genelde “Post Mortem İnceleme” veya “Post Mortem Değişiklikler” olarak
kullanılır. Sosyal hayata uygularsak, halkın “Post Mortem Değişiklikler”e hazır
olması gerektiğini belirtmekle yetiniyorum.



Paralizi:
Yunanca bir kavram olan "Παρλσις” (Paralisis) “felç" anlamına
geliyor. Paralitik dediğimiz zaman ise “mefluç”u anlıyoruz. Toplumda bir felçten
sözedilebilir mi? Sadece bir “felç”ten değil, bir “Tεραπηγια”dan (Tetrapleji),
yani bir “Dörtlü darbe, dörtlü vurgun, dörtlü felç"ten sözedebiliriz.
Yani hem üst hem de alt uzuvlar "mefluç"tur. Sadece başını sağa sola
döndürebilmekle yetinen bir toplumla karşı karşıyayız. Maalesef bu toplum ileri
derecede felçlidir.

Çevrimdışı drfm

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: Antalya
  • 354
  • +32/-0
  • Cinsiyet: Bay
Hekimin Penceresinden Bakış
« Yanıtla #4 : 12 Ocak 2009, 20:26:48 »
Neolojizm:

Yunanca bir kavram. "Nεa” (Nea: Yeni) ve “Λόγος” (Lôgos):
Kelâm, bilim, bilgi kavramlarının yanyana gelmesiyle oluşuyor ve
psikiyatride “Yeni Kelimeler Üretmek” anlamına geliyor. Siz bunu (bir halk
deyişiyle) “...ünden uydurmak” şeklinde de okuyabilirsiniz.
Bir “hasta”nın “Neolojizm”i anlaşılabilir zira adı üstünde o “hasta”dır.
Peki “hasta” olmadığı düşünülenlerin “neolojizm”lerini nereye oturtacağız?
Usta toplumlar ve şahıslar, İleri dil’le ve çok zengin bir biçimde konuşurlar,
hitab ederler, tartışırlar, kavga ederler, savaşırlar. Onlar, “uydurulmuş”
değil, “ibdâ edilmiş” ve “soyu sopu belli olan, asîl” kavramları tercih ederler.
Çünkü ancak bu kavramların “Şuur”la doğru bir ilişkisi kurulabilir. “Hasta”lar
söylediklerinden sorumlu olmayabilirler, peki ya “sağ”lar?

70’li yılların ortasında ünlü bir “sağlıklı” sanatçının popüler şarkısından bir alıntı
yapalım: “Honki ponki tonino / Çalama bimbo kozikok / çiki çiki şayna tiki tak
tok..." Ne dersiniz? Bu bir neolojizm örneğidir ve bu şarkıyı söyleyen şahıs hâlâ
sanatçıyım diyerek sokaklarda dolaşıyor.
90’lı yılların başında, bir televiyon muhabiri, Kamer Genç’e soruyor: -
Yugoslavya’da hangi etnik gruplar yaşıyor biliyor musunuz? Eski savcı ve eski
milletvekili Kamer, biraz düşündükten sonra: “Neydi yahu eee... Hırplar,
Sırvatlar falan, her neyse canım" diyor. Cehâlete bağlı “Neolojizm”. Kamer
hâlâ “sağlıklı” bir adam olarak ortalıkta dolaşıyor. Bakırköy uyuyor olmalı.

"İyi akşamlar Türkiye, her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsan..." Bu "Neolojizm"
değil ama durumun vehâmetini göstermesi açısından önemli. Bu adam da
dışarıda geziyor,gazetelerde köşe yazısı yazıyor şimdilerde. Hesabta, “İyi
akşamlar Türkiye, senin değerlerin, varlığın v.s. her nerede yaşanıyor ve
yaşatılıyorsa..." demek istiyor olsa da bu "zorlanarak uydurma" veya "ıkınma”
bir “hastalık” belirtisidir. Şahıs hem kabızlık çekiyor, hem de “hasta”lığını
reddediyor.
Şu kavramlar “Neolojizm” örnekleri: “Zonta”, “Maganda”, “Kanka”,''Oha falan
oldum yane''... Ve toplumun önemli bir kesimi tarafından sıklıkla kullanılıyor.
Bu “hasta”lar da dışarıda geziyorlar. Ama ne garibtir ki, devlet bu adamlara
hiçbir şey yapmıyor aksine onları koruyor, özendiriyor, her tarafa pislemelerine
göz yumuyor, başlarını okşuyor. Doğru dürüst konuşabilen “Neolojizm”
hastalığından kendini kurtarabilmiş insanların önemli bir çoğunluğu
ise, “düşünce suçlusu”, “yasadışı örgüt üyeliği”, “terörizm” gibi suçlardan
hüküm giyip zindanlara atılıyorlar. Bu hükümleri verenlerin çoğu ise “hasta".