İmanda sevgi ve hürmet esastır. Sevgi olmazsa hürmet de olmaz. İmanlı bir kimsenin peygamberleri sevmemesi ve onlara hürmetsizlikte bulunması da düşünülemez.İman, sevgi ve hürmeti icap ettirir.
Hürmet insanın hal ve tavrında görülürse de sevgi öyle değildir. Sevgi kalple alakalı manevi bir haldir.
Hiçbir peygamber hayatta olmadığına göre, onlara olan sevgi ve hürmetimizi nasıl göstereceğiz?
Sıradan bir kimseyi anarken takındığımız tavır gibi bir tavırla değil hürmetli bir şekilde anarak, derlenip toparlanarak…
İsimlerini, yine sıradan bir kimsenin ismini andığımız gibi değil, hürmetli ifadelerle anarak…
Sevgili Peygamberimiz’i anarken de bilhassa benimseme ifadesiyle anarak, “Efendimiz” veya “Peygamberimiz” diyerek…
İslam ahlakına göre, Peygamberler yalın isimleriyle anılmazlar. İsimlerinin başına ya “Hazret” kelimesi getirerek veya sonuna “Aleyhisselam” kelimesi getirerek anılırlar. Hazreti Adem, Hazreti İbrahim veya Nuh Aleyhisselam, İsa Aleyhisselam gibi…
Sadece peygamberler değil, mübarek hanımlar da hürmetli ifadelerle anılmalıdır. Hazreti Havva, Hazreti Hatice, Hazreti Aişe, Hazreti Fatıma diyerek…
“Annemiz” veya “Validemiz” kelimesini de ilave edersek daha iyi olur. Havva Annemiz, Hatice Validemiz gibi…
Din büyüklerimizi, oyun arkadaşımızı veya asker arkadaşımızı anar gibi sadece ismiyle anmak, en hafif tabiriyle hürmetsizliktir. Bu en hafifi. Tam tabirini siz değerli okuyucularımıza bırakıyorum…
Birçok dini toplantılarda, -sıradan kimseler değil- maalesef bazı ilahiyat profesörlerinin, peygamberlerin isimlerini “İbrahim, İsa, Musa” diye hürmetsiz ifadelerle andıklarına şahit oldum.
Bu kimseler, ashab-ı kiramı haydi haydiye hürmetsizce anıyorlar. O şanlı ashaba “Hazret” veya “Radıyallahü anh” kelimesini çok görerek, “Ebubekir, Ömer, Osman…” diyorlar.
Bundan daha kötüsü de böyle söylemenin bir mahzuru olmadığında israr etmeleri…
Niçin böyle yapıyorlar? Bunun yanlış olduğunu bilmiyorlar mı?
Bal gibi biliyorlar. Bir misal.
ABD’de yaşayan birisi var: Edip Yüksek. Bu kişi, bir medrese alimi olan merhum babası Sadrettin Hoca tarafından küfre düşüp mürted olduğu söylenen birisi.
Eski Diyanet İşleri Başkanlarından Süleyman Ateş neden kızdıysa Edip Yüksel’e kızmış. Bir televizyon programında, “Peygamberlerden hürmetsizce bahsediyor. Hazret veya Aleyhisselam demiyor” diyerek onun aleyhinde konuştu.
Söylediği doğru da, işin bir de ibretlik tarafı var:
Süleyman Ateş kendisi de peygamberleri “Hazret” ve “Aleyhisselam” demeden anıyor.
Bir kimse, başkasını kendi yaptığı bir şeyle suçluyorsa, o işin suç olduğunu biliyor demektir. Onun için, bunun suç olduğunu bal gibi biliyorlar diyorum.
Böyle yapmakla Müslümanlara da kötü örnek oluyorlar.
Şimdi Diyanet’te iyi bir mevkide olan bir ilahiyat profesörü, bir toplantıda bu konuyu konuşurken bendenize itiraz sadedinde, peygamberleri hürmet ifadesiyle anmanın şart olmadığını söyledi. İddiasına delil olarak da şöyle dedi:
“Ashabı kiram her zaman ‘Ya Hazreti Muhammed!’ mi diyorlardı?”
Kendisine şöyle cevap verdim:
Evet, öyle demiyorlardı, ama “Anam babam sana feda olsun Ya Resulallah!” diyorlardı. Yani analarını-babalarını ve her şeylerini onun yolunda feda ediyorlardı. Bu, Hazret demekten de ileridir…
Tabii ki sustu…
Değerli okuyucu, bu kimseler niçin “Hazret” veya “Aleyhisselam” demiyorlarmış biliyor musunuz?
Öyle söylemek zaman alıyormuş…
Peygamberleri ve ashab-ı kiramı böyle ananlar, diğer islam büyüklerini hiç hürmetli ifadelerle anmazlar.
Zaten anmıyorlar da. Onların dilinde mesela mezheb imamımız, “İmam-ı Azam Hazretleri” değil, “Ebu Hanife”dir.
Artık kulaklarımızı, “Hz. Peygamber” veya sadece “Peygamber” kelimelerini duymaya hazırlasak iyi olacak galiba…
Ali Eren Hocaefendi