Tefsir, hadis ve fıkıh İslam’da üç asıldır. Tefsir, ayetlerin açıklaması, hadis ve sünnet, neye nasıl inanılacağının ve İslam’ın nasıl yaşanacağının tarifi ve Kainatın Efendisi’nin örnek hayatı, fıkıh da ibadetlerimizin nasıl yapılacağının tarifidir.
Bunlar yok sayılır veya yanlış olduğu söylenirse, İslam dini toplan reddedilmiş olur.
Mukaddes kitabımız elimizde ya denilemez. Ayetlerin açıklaması olan tefsirler olmazsa, her Arapça bilen bile mukaddes kitabımızdaki emir, yasak ve tavsiyeleri anlayamaz. Tefsirler onun için yazılmıştır
Hadisler kabul edilmezse, Efendimiz fiilen susturulmuş olur.
Fıkıh yanlış kabul edilirse, ibadetler yapılamaz ve İslam ibadetsiz bir din haline gelmiş olur.
Yani bu üçe itimatsızlık, en hafif tabiriyle, 14 asırdır bilinen ve yaşanan İslam’a itimatsızlıktır. Bu üçe asla itimat edilemeyeceğini iddia etmek ise İslamı yok saymak demektir. Sebebini yukarıda arzettik.
Şimdi bunları yazmamızın sebebini arzedeyim.
Hızır Çakır Hoca yanlış karşısında susmayan, medyayı iyi takip eden, mücadele ruhlu bir hocamızdır. Türkiye’de uzun müddet hizmetten başka Belçika ve Fransa’da kaldı. Fransa Lion Ateşeliği’ne bağlı Valence vilayetinin Romans kazasında hizmet yaptı. Artık Diyanet’ten emekli. Anadoluhisarı’nda ikamet ediyor.
Hızır Hoca bir grup hocayla beraber 2003’de Fransa’ya gönderilmeden önce kendilerine gidecekleri yerler ve nasıl hareket edecekleri hakkında seminer veriliyor. Seminer veren zat konuşmasında şöyle diyor:
“Tefsirler israiliyat (aslı olmayan bilgiler) ile dolu, hadis kitapları uydurma hadislerle dolu, fıkıh kitapları 1000 senelik demode olmuş fetvalarla dolu.”
Kısaca, üç ana rehberimizi de bir cümlede silip atıyor. Ses çıkaran yok. Hızır Hoca yanlış karşısında susmaz demiştim. Söz alıp şöyle diyor:
“Hocam siz şimdi benim hocalığımı bir anda yok ettiniz. Elimi kolumu bağladınız tefsir, hadis, fıkıh hepsinin yanlışlarla dolu olup güvenilemeyeceğini söylediniz. Ben bu kitaplara güvenmezsem nasıl hocalık yapacağım?
Eğer “Şu şu tefsirlerde israiliyat var, ama şu tefsir iyidir diye bir isim verseniz, mesela Elmalı tefsirini okuyabilirsiniz” deseniz, “Şu şu fıkıh kitaplarında yanlışlık var ama mesela Büyük İslam İlmihali iyidir” derseniz anlarım. Ama siz tefsir, hadis ve fıkıh kitapları toptan silip attınız. Peki, ben hangi kitabı okuyup neye göre hocalık yapacağım?”
Seminer veren zatın verdiği cevap enteresan:
“Ben de böyle söylüyorum ama bizimkilere dinletemiyorum.”
Bizimkiler dediği, diğer Diyanet mensupları…
Anlaşılan o ki, yurtdışına gönderilen bütün hocalara tefsir, hadis ve fıkıh hakkında hep böyle söyleniyor, onlar da gittikleri yerlerde bu fikirleri işliyorlar. İşte ispatı:
Hızır Hoca Romans’tayken 2008’de bir gün, Kur’an okutup İslam itikadını öğrettiği Fatih Pınar isimli gençle beraber Lion Ateşeliği’ne gidiyor. Orada Fatih gibi bir genç varmış. Hızır Hoca gençlere, “Biz sohbet ederken siz gençler biraz gezebilirsiniz” diyor. Gençler çıkıyorlar. Hızır Hoca’nın ateşeyle konuşması bitiyor ve Fatih’le beraber ayrılıyorlar. Fatih şunları söylüyor:
“Hocam bu çocuk beni mahvetti. Bütün inancımı alt üst etti. Meğer bütün tefsirler israiliyatla (aslı faslı olmayan bilgiler) doluymuş. Hadis kitapları uydurma hadislerle doluymuş. Fıkıh kitapları 1000 senelik demode olmuş fetvalarla doluymuş.”
Değerli okuyucu! Çok eski zamanlardan bahsetmedim. AKP hükümeti zamanından, 2003 ve 2008 senelerinden bahsettim. Bunlar, daha yakında “Bakara makara” günlerinden az önce yaşanan şeyler…
Ali Eren Hocaefendi