Hayatımızı H.z. Allaha Adamak - Şerife Şevval Kardelen Yazıları

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Şeyma©

  • *****
  • Join Date: Kas 2009
  • Yer: İzmir
  • 3454
  • +402/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • Uyanan Gençlik
Adamak insanlık tarihi kadar eski bir ibadettir.
Kur’an-ı kerimde, insanın dünya hayatındaki ilk imtihanlarından en önemlisinin Âdem aleyhisselamın iki oğlunun haz..Allah’a adak sunmaları olduğunu haber verir.

 “Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti.” [Mâide - 27]

O günden bu güne, hak batıl neredeyse tüm inançlarda insanın kutsal kabul ettiği varlığa karşı sahip olduğu nimetlerden bir kısmını sunması en önemli ibadet biçimi olagelmiştir.

İnsan rabbine kurban adayabilir, sadaka adayabilir, oruç adayabilir, malını mülkünü adayabilir. Bunlar tabii ki çok önemli ve ecri-sevabı yüksek ibadetlerdir. Fakat insanın tüm ömrünü, varıyla yoğuyla, gecesi ve gündüzüyle hayatının her anını ve tüm imkânlarını haz.Allah’a adaması hepsinden daha fazla ve daha zirvede kulluk namına büyük ve yüce bir gayedir. Nitekim Kur’an-ı kerim gerçek kulluk namına hayatı bu amaç için tanzim etmeyi, o hayatı bu gaye ile yaşamayı bizlere tavsiye etmektedir.

“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” [En'am-162]

Kur’an-ı kerim, bu adanmış hayatlara dair önümüze bir çok örnekler de sunar. Başta peygamberimizin örnek hayatı olmak üzere tüm peygamberlerin hayatı bu manada haz.Allah’a adanmış hayatlardır. Fakat Hazreti İbrahim ve Hazreti İsmail’in bu konuda özellikli bir yeri vardır. Hazreti İbrahim bu uğurda ateşe atılmış ve haz.Allah için o da ateşe girmekten geri durmamıştır. Daha sonra oğlu haz.İsmail’in hayatı kendisinden istendiğinde onu da haz.Allah için feda edebilmiştir.

Ya İsmail aleyhisselam! “(İsmail) Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşAllah beni sabredenlerden bulursun, dedi.” [Saffat-102]

Bir baba için oğlunun ayatını feda etmek zor şeydir. Ama Allah istedi diye kendi hayatını feda etmek de az şey midir? Bu din bu gün hayatını Allah için vakfedecek İbrahimlere ve İsmaillere ne kadar muhtaçtır!
Konu, hayatını haz.Allah için vakfetmek olunca burada Hazreti Meryem’i ve onun annesi Hanne’yi anmamız gerekir. İmran’ın hanımı Hanne hamileydi. Bir gün rabbine el açtı ve şöyle dua etti: “Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (duamı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin.” [Ali İmran-35]

Hanne bir anne olarak verebileceği en değerli varlığını, kendi evladını tamamen haz.Allah’a vakfetmişti. haz.Allah da o annenin duasını ve bu nadide hediyesini kabul etti. Küçük Meryem uzun tartışmalardan sonra mabedin bir köşesinde yapılan odasında kendisini Rabbine adadı ve ona ibadetle hayatını geçirmeye başladı. Kader planında Hanne’nin yaptığı duanın tek meyvesi Meryem değildi. Meryem erişkin olunca ondan da babasız olarak Hazreti İsa doğdu ve insanlara doğru yolu gösterdi. Böylece Hanne’nin adağının en önemli meyvesi de ortaya çıkmış oldu.

Elbet erkeklerimizin Hazreti İbrahim’in ve Hazreti İsmail’in hayatından alacağı dersler olduğu gibi kadınlarımızın da Hazreti Hacer’in, Hazreti Hanne’nin ve Hazreti Meryem’in haz.Allah için hayatlarını vakfetmelerinden alacakları bir çok dersler vardır;

1. Anneler dualarına önem vermeliler.
Çünkü samimi dualar mutlaka muhatap bulur. Evlat için yapılmış duaların meyveleri bazen birkaç nesil sonra ortaya çıkabilir. Onları biz göremeyebiliriz.

2. H.z.İsa gibi bir evlat dünyaya getirmek isteyen anneler haz.Meryem gibi bir hayat sürmeliler.

3. Temiz nesiller yetiştirmek isteyen hocalar eğitimciler, öğretmenler, toplumlar işe anneanneden başlamalı.
Kuran’ı kerimin bize anlattığı benzer nice adanmış hayatlar vardır. Kuran-kerim tüm bu fedakârlıkları bize tabii ki örnek olsunlar diye aktarmaktadır. İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren Kuran-ı kerimi rehber alarak hayatını haz.Allah’a vakfetmiş nice kahramanlar görürüz ki İslam çoğunlukla bunların omuzlarında yükselmiştir.

Örneğin Suffe ashabı. Bunlar neredeyse tüm zamanlarını Hazreti Peygamberin çevresinde geçirirler, mescidin arka kısmında ikamet ederler, ilimle meşgul olurlar, ayet ve hadis ezberlerler ve hayatlarını peygamberimizin hayatlarına benzetmek onun ahlakıyla ahlaklanmak için çaba sarf ederlerdi. Nihayet burada yetişen sahabeler çeşitli meşguliyetleri sebebiyle her zaman Hazreti Peygamberimizin yanında olamayan sahabelerden daha fazla İslami bilgi ve birikim sahibi oldular. Fetihler dolayısıyla İslam coğrafyası genişleyince ashâb-ı suffa denen bu sahabeler tüm İslam şehirlerine gönderildiler. Kimisi vali oldu, kimisi kadı, kimisi İslam öğretmeni oldular. İslam medeniyeti onların sayesinde gelişti, büyüdü ve tüm cihana yayıldı. Bu gün Rusya’dan Çin’e, Hindistan’dan Afrika’ya kadar dünyanın her yanındaki sahabe kabirleri bu vakfedilmiş hayatların canlı şahitleri olarak durmaktadırlar.

Anadolu’nun da balkanların da Müslümanlaşmasını, hayatlarını İslam’ın gelişmesine, müslümanların çoğalmasına adayan böyle sahabe ruhlu insanların gayretlerine borçluyuz. Bu tür insanlara biz “vakıf insan” diyoruz. Vakıf, mülkiyeti Allah’a, kullanımı topluma bırakılmış mal demektir. “Vakıf insan” diyoruz çünkü hayatını İslami hizmetlere adamış bir çok insanın zamanı, bedeni, düşüncesi, projeleri, hedefleri, gayreti adeta kendinin değil haz.Allah namına ümmetindir. Onlar hizmet peşinde koşarken çoğu kere kendilerine, ailelerine, dünyevi kazançlarına, çoluk çocuklarına zaman ayıramazlar. Bunu yaparken de hiçbir nefsî, şahsî, dünyevî karşılık istemezler. Hiç kimseden alkış, tezahürat, aferim, takdir beklemezler.

Dinin sahibi elbette haz.Allah’tır ve onu da sahibi koruyacaktır. Ancak unutmayalım ki geçmişte ve günümüzde dinin gönüllerde yeşermesi, dini hayatın sosyal, ekonomik, kültürel alanlarda yerleşmesi de bu vakıf insanların gayretleriyle mümkün olmaktadır.

Hazreti Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ademoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bunun dışındadır. Devamlı sadaka (sadaka-i câriye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (eser) bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk bırakanlar.” [Müslim, Vasıyye, 14]

Bir gün hayatımız sonlanacak ve dünyaya ve sahip olduğumuz tüm dünyalıklara elveda edip gideceğiz.
Eğer hayatımızın tamamında veya bir bölümünde bir adanmışlık varsa ne mutlu bizlere ki öldükten sonra da kesilmeyecek, sanki hayattaymışız gibi daima akacak bir hayır çeşmesinin sahibiyiz.

Vefat ettiği halde geride bir kurs, bir okul, bir hayır kurumu bırakan zenginler veya o kurumlarda öğrencilerin yetişmesi için bilgisiyle eserleriyle hizmet eden hocalar için şimdi yetiştirdikleri talebeler kendilerine binlerce hayır dualar etmektedirler.

Bizler bu gün işte o adanmış hayatların meyveleri değil miyiz?



##‪#‎şerife‬ şevval kardelen