Gözümün nuru!…Yaradılış sebebim!…
Gönlümün huzuru!…Sevgili Peygamberim!…
Kalemi elime aldım…Bu kez sana yazıyorum.Ama gözlerim buğulu camlar gibi,satırları göremiyorum!…Ellerim titriyor…UTANIYORUM!..Evet, utanıyorum Sana yazmaya!…Biliyorum Ya ResulAllah (s.a.v.)…Adının anıldığı her yerdesin!..Bu halimle huzurunda olmaya utanıyorum! Beni huzuruna kabul eder misin?
Ben, bir zamanlar cihanı titreten Osmanlı’nın torunuyum.Ama şimdi Senin mübarek ruhunu inciten hakaretleri yapanlara ,bir “özür” bile diletemediğim için utanıyorum…Seni o insanlara tanıtamadığım için,adını diyar diyar ötelere taşıyamadığım için utanıyorum…Sana saygısızlık edenlerin tepesine balyoz gibi inemediğim için, seni ve Rabbimin Seninle gönderdiği “Yüce İslam Dinini” lâyıkıyla temsil edemediğim için utanıyorum….
Ya ResulAllah (s.a.v.)!…Hani bir gün sahabelerinle oturmuş sohbet ediyordun.Onlara “ahir zaman”dan bahsediyordun.Ve ahir zamandaki ümmetin için “Kardeşlerim” demiştin.Sahabelerin sormuştu: “Ya ResulAllah kardeşlerin biz değil miyiz?” Demiştin ki . “Siz arkadaşlarımsınız.Kardeşlerim ahir zamanda gelecek olan ümmetimdir.”
Ya ResulAllah ( s.a.v.)!..Bizi bu gamsızlığımızla, bu vurdumduymazlığımızla ve bu dünyaya tutkun halimizle “kardeşlerin “olarak kabul eder misin?Beş vakit minarelerden okunan ilahi çağrıya sağır oluşumuzla,Kur’an-ı Kerim’i okuyamaz, okusak bile anlayamaz,anlasak bile hayatımıza uygulayamaz halimizle de bize “kardeşlerim” der misin?
Kur’an-ı Kerim’de övülen gün…Fetih günü…Ulubatlı elinde sancak surlara tırmanıyor.Yağmur gibi ok yağıyor üzerine…Ama o bir kez “Ya Allah!
Bismillah!” deyip yüklenmişti surlara!Kimse durduramazdı O’nu!..O kadar çok yara almıştı ki bir ara sendeledi…Tam düşmek üzereyken bir el tutup çekti onu yukarıya…Ve Ulubatlı sancağı dikti surlara!…Sancağımızı surda dalgalanır gören askerimiz coştu…Bu coşkuya dayanamadı surlar!…Ve İstanbul artık sonsuza kadar bizim olmuştu!…
Fatih Sultan Mehmet ,Ulubatlı’nın yanına koştu.O’nun başını dizlerine koydu ve gözyaşlarına hakim olmaya çalışarak “Hasanım! İstanbul’u almak seni kaybetmeye değer miydi?“dedi…Ama Ulubatlı’nın yüzünde güller açıyordu.Bir nur vardı simasında…Belliydi Nur’la karşılaştığı….Dedi ki:” Padişahım!
Surlara tırmanırken bir ara dengemi kaybettim.Tam düşmek üzereyken bir el tutup çıkardı beni surların tepesine…O el ResulAllah’ın (s.a.v.) eliydi!…Bakın şu anda yüzünde büyük bir mutlulukla surların üzerinde dolaşıyor…Padişahım!…Bu manzara için bir değil bin Hasan feda olsun!…”
Ya ResulAllah(s.a.v)!…Elimizde Senin sancağın,nefis surlarımızı aşmaya çalışıyoruz biz de…Dünyanın câzibedâr okları yağıyor üzerimize her yandan!…Ha bire sendeleyip duruyoruz…Kayıp düşmemiz an meselesi…Farkındayız Ulubatlı’nın imanı yok yüreğimizde…Utanıyoruz bunu söylerken ama…Ya Resulullah (s.a.v.) ,bu halimizle ,bizim de elimizden tutar mısın?Düşmek üzereyken bizi de kurtarır mısın?
Hani bir gün Hz. Ebubekir(r.a.),bir bardak soğuk su istemişti yanındakilerden…Suyu içtikten sonra ise hıçkırıklara boğulmuştu…Etrafındakiler de O’nunla birlikte ağlamaya başladılar nedenini sormadan…Hz. Ebubekir biraz sonra dedi ki:
“Neden ağladım biliyor musunuz?Bir gün Resululah (s.a.v ) ile oturuyorduk.Eliyle bir şeyleri itiyor gibiydi.Biraz sonra bunun sebebini sorduğumda dedi ki:
“Dünya bütün güzelliği ile karşımda temessül etti ve kendini bana kabul ettirmeye çalıştı.Elimle onu itiyordum. Sonra kenara çekildi ve dedi ki:”Sen beni kabul etmesen de , senden sonrakilere kendimi kabul ettireceğim.”.”
İşte şimdi bu bir bardak soğuk su ile dünya bana kendini kabul ettirdi korkusuyla ağlıyorum.”
Ya ResulAllah (s.a.v.)!…Dünyadan “bir bardak soğuk su “kadar zevk alıp da bundan pişman olan bu yüce ruh karşısında ve dünyanın bütün zevklerini elinin tersiyle itişin karşısında; dünyanın kendini bize nelerle kabul ettirdiğini görüp utanıyoruz!…Utanıyoruz ama, Senin doğduğun andan, Rabbimize kavuştuğun ana kadar “Ümmetim” diye inleyişine ümidimizi bağlayıp,yine de diliyor ve dileniyoruz…Bu halimizle de bizi “Ümmetin” olarak kabul eder misin?
Bir savaş sonu Hubeyb b.Adiyy (r.a.),kafirlerin eline esir düşmüştü ve ona sormuşlardı idam sehpasında:
“Senin yerinde şu an Muhammedin olmasını ister miydin?“
Hubeyb’in bu soru karşısında tüğleri ürpermiş ve: “Hayır! Allah şahidim olsun ki, bir değil bin başım olsa hepsi O’nun yolunda feda olsun.” demişti.Sonra da “Ya Rabbi! ResulAllah’a veda edemeden gelmiştim.Sen selamımı O’na ulaştır.Esselamu Aleyke Ya ResulAllah!...”diye sana selam göndermişti…
Sen o anda ashabınla oturmuş konuşurken,birden doğrulup ” Ve Aleyküm SelamYa Hubeyb!” demiştin.Yanındakiler ne olduğunu sorunca da gözyaşları içinde “Müşrikler Hubeyb’i şehid ettiler.O da son anında bana selam yolladı.” diye
cevap vermiştin…
Uzaklık bizler için Ya ResulAllah (s.a.v)!Biz senden uzağız ama sen bize yakınsın…Uzaklığımızdan utanıyoruz…Sana lâyık bir ümmet olamayışımızdan utanıyoruz…Sana utanmazca saldıranların sesini kesemeyişimizden utanıyoruz…Ve bir elimizle bir demet gülü, diğer elimizle bir avuç gözyaşını sana sunup,özür diliyoruz senden…Özrümüzü kabul buyur Ya ResulAllah (s.a.v)…
Çağlar ötesinden,kendi uzaklığımızdan sana selam yolluyoruz…Kalbimiz sevginle dopdolu…Belki de tek sermayemiz bu!…Ulaştır Ya Rabbi!…
Esselamu Aleyke Ya ResulAllah!..
Esselamu Aleyke Ya ResulAllah!..
Esselamu Aleyke Ya ResulAllah!..
Şerife Şevval Kardelen.