Ayşe Reşad

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Ayşe Reşad
« Yanıtla #25 : 24 Ekim 2009, 23:42:44 »
Gelecegin mimarlari:BiZiZ!

Çocuklarımız bizim herşeyimiz.. Umutlarımız, yarınlarımız onlar..Gönüllerimizde yaşattığımız özlenen ülkenin kurucusu onlar.. Lütfen onlara değer verelim.. Onları anlamağa çalışalım, bir zamanlar çocuk olduğumuzu unutmayalım..Onları sevelim çok sevelim..

Bir çocuğun maddeten ve mânen sağlıklı büyümesinde sevgi-sefkat gıdadan çok daha önemlidir..Onlara her halimizle örnek olalım..

Namazımız, orucumuz, zikrimiz, diğer insanlarla olan ilişkilerimiz öylesine sağlıklı ve Resûl kaynaklı olsun ki onları kucaklasın..

Yalandan sakındıralım yavrularımızı..Bir kabahat işlediğinde, doğruyu söylediği zaman “Doğru söylediğin için seni affediyorum” diyebilelim.. Yalana teşvik etmeyelim onları.. Biz de yalandan kesinlikle kaçınalım ki tam örnek olalım..Odalarına “Allah yalan söyleyenleri sevmez” gibi anlaşılır ufak notlar asılabilir..

-Hatta biz duvar gazetesi yapmıştık odalarına : ) Çok da güzel olmuştu hala durur.. Güzel yazıları kesip veya yazıp yapıştırıyorduk.. Yemek ve ezan duasını da bu şekilde ezberlemişlerdi  -

Söz ile öğüt ile verilemeyen çok şeyler, tatbikatla anında kavranır, silinmez yer eder, kafada, yürekte.. Buna önem verelim..

Mesela dinî mes’elelerde: çocuk hep önünde, ezandan önce abdestini alıp bekleyen, namazını huşû ile kılan, Kur’an okuyup ağlayan , secdelerde hıçkırıklara boğulan, Allah adını duyduğu her yerde yüreği sancılanan, gözleri bulutlanan annesini, babasını görürse, görüyorsa hiç nasihat istemez..

Mesela fakir komşusuna, kendine aldığının aynısından veya yaptığı yemekten bir kabı, çocuğuyla gönderen anne, onun başını da okşayıp, kulağına; “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” hadisini fısıldayıverirse, çocuk bunu hiç unutmayacaktır..

Lütfen babalar! Camiye giderken çocuklarınızı, büyük-küçük demeyin yanınıza alın..Mümkünse evde kıldığınız namazlarınızı da, ev halkına imam olarak cemaaatle kıldırın..

Bu çağrım ise camiye giden herkesedir:

Lütfen büyük bir hevesle camiye gelen o minik yavruları, gürültü yaptıkları zaman azarlamayın.. Onlar çocuk.. Tabii ki olacak böyle şeyler.. Konunun önemi , onların seviyesine inilerek pekâla anlatılabilir..

Ceplerinizde, her an karşınıza çıkacak çocuklar için, sakız, balon, şeker vs. taşısanız, camide gördüğünüz çocuklarla kısaca sohbet edip hatırlarını sorsanız, onlara ufak bir hediye veya bir kitap, balon, şeker vs. verip ödüllendirseniz  NE OLUR SANKİ?..

Aklıma çok önceleri okuduğum bir olay geldi:

Hristiyan bir baba, sürekli bisiklet isteyen oğlunu kıramayıp alıyor ve bisikleti, kilisenin papazına götürüp diyor ki: “Bu Pazar oğlumla birlikte geleceğiz.. Siz oğluma bunu hediye edin” Gidiyorlar..

Çıkışta papaz anlaştıkları gibi çocuğa yaklaşıp, başını okşuyor, bir-iki güzel sözden sonra, “Ben senin en çok istediğin nedir biliyorum ve onu sana hediye etmek istiyorum” Bisikleti veriyor.. Düşünebilir musunuz çocuğun durumunu?.. Şimdi, yüreği kilisede, papazda asılı kalmaz mı bu yavrunun?..

Onlar öyle.. Ya biz?..

Yavrularımıza dinimizi öğretmenin ne kadar telaşı içindeyiz?..

Yabancı filmlerde, romanlarda şahid olmuşsunuzdur, o dinlerin mensupları, öylesine koyu bir taassupla yetiştiriyorlar ki çocuklarını..

İbret alana her duyuş, her oluş, KAZANILMIŞ BİR TECRÜBEDİR..

Aile içinde anne-babanın birbirine davranışları çok etkiler çocuğu.. Her ailede zaman zaman bir takım tatsızlıklar olabilir.. Lütfen anne, babalar, çocuklarınızın önünde birbirinizi itham etmeyiniz, tartışmayınız.. Çocuğa karşı birbirinizi kötülemeyiniz..Masum kalplerinde tedavisiz yaralar açmayınız..

Bakınız bugün bir psikologa gitseniz, sizi çözmek için çocukluğunuza inecek.. Çünkü çocukluk devresi öylesine önemlidir ki, hayat boyu, sağlıklı veya sağlıksız geçmiş bir çocukluğun izlerini taşırız hep..

İleri yaşlarda başa gelen manevî kaynaklı tüm rahatsızlıkların, şahsiyet bozukluklarının temeli çocuklukta atılır.. Dikkat edelim, geleceğimizin umutları yavrularımızı kendi ellerimizle ateşe atmayalım..

Çocuğumuz herşeyini bizden aldığı gibi konuşmasını da bizden alır.. Yavrumuz küçükken onunla kesinlikle kırık, bebekçe:) konuşmayalım ki Efendimiz de (Salat ve selam O’na olsun) çocuklarla bu tür konuşmayı men etmiştir bir hadislerinde..

Çocuklarla münasebetlerimizde kibar olalım.. Odalarına girerken kapılarını çalalım..Onlarla emir verir gibi konuşmak yerine “ Yapar mısın, getirir misin” diyelim ve mutlaka teşekkür edelim.. Bir hatamız olursa onlardan içtenlikle özür dileyelim.. Bu bizi küçültmez, aksine büyütür..

Lütfen babalar, günde yarım saatçik olsun bu küçük dünyalara pragramınızda yer verin.. Belki işinizden yorgun dönmüş olabilirsiniz, ama dönüşünüzle sevinen masum yüreklerin heyecan dolu kıpırtılarından, haykırışlarından rahatsız olduğunuzu gizleyiverin.. Yarım saatçik olsun karışıverin dünyalarına.. Oynayın onlarla, günü nasıl geçirdiklerini soruverin, dinleyin onları.. Nasıl mutlu olacaklar göreceksiniz..

Ve sevgili anneler,çocuklarınızı lütfen ihmal etmeyin.. Gündelik uğraşılarınız içinde çocuğunuzun sesi kaybolmasın.. Onunla arkadaş olun, televizyonun eline bırakmayın yavrularınızı.. Sordukları soruları geçiştirmeyin.. Onların seviyesine inerek basitçe anlatın.. Bilmiyorsanız bunu itiraf edin..

Meşhurdur, belki bilirsiniz: Bir çocuk annesine soru soruyor.. Anne: “ Sen anlamazsın” diyor.. Çocuğun cevabı çok ilginçtir, ibrettir, diyor ki: “Anne! Sen anlatmaya çalış, ben anlarım”

Çocuklarınızın sorularını mutlaka cevaplandırın “Şimdi işim var git!” veya “ Git babana sor” diyerek baştan savmayın.. Eğer gerçekten bilmiyorsanız “bilmiyorum” deyin dürüstçe.. veya “ şu an bilemeyeceğim yavrum, ama birlikte araştırır, öğreniriz” deyin.. Böyle yaparsanız, size güveni artar..

Çocuğunuza bir şey alırken veya odasında değişiklik yapacağınız zaman mutlaka onun fikrini alın.. Ona değer verdiğinizi gösterin.. Eskimiş oyuncak ve giyeceklerini elden çıkarırken önce ona sorun.. Razıysa yapın..


Aile içi sohbetlerde onun da konuşmasına fırsat verin ve görüşünü sorun.. Bir şey söylediği zaman onu sabır ve ilgiyle dinleyin.. Size saçma da gelebilir bazı anlattıkları ama ilgileniyormuş gibi yapın.. Onun dünyasına girmeye çalışın..

Hiç bir zaman onlarla alay etmeyin.. Başkalarının yanında ve özellikle de kendi yaşıtları içinde onları küçük düşürücü davranışlardan sakının..

Sizlere seslendiklerinde hemen cevap verin.. Anne- babasına 5-6 kez seslendiği halde cevap alamayan veya “şimdi sus meşgulüm” cevabına muhatap olan yavrucuğun kırılıverir incecik kuş yüreği.. Kendisine değer verilmediğini inanır..

Ben çok gördüm; iki hanım hararetli konuşuyorlar, birinin çocuğu geliyor, birşey soracak  sürekli “anne, anne, anne....” Meliyor adeta çocuk, anne -veya baba da olabilir- oralı bile değil.. Ne kadar üzücü bir durum..

Böyle bir durumda 2. konuşan bensem, anında konuşmayı kesip, “önce çocuğunu dinle” diyorum her zaman.. Sizler de öyle yapın:)


Çocuklardan yapabilecekleri konularda yardım isteyin ki kendilerine güvenleri artsın.. Onları sık sık takdir edin, kendisini beğendiğinizi, onunla gurur duyduğunuzu söyleyin..


Bazen sürpriz hediyeler alın yavrularınıza..

O yavrucuklar öylesine kuş yüreklidirler ki bizim nazarımızda hiç olan bir şey onlar için koca bir dünyadır..

Sevgili anneler, yavrularınız birşey kırıp- döktükleri zaman hemen azarlayıp dövmeyin!.. Affedici olun.. Dikkatli olmasını söyleyin.. Çok sık oluyorsa, kırık veya dökülen şeyleri kendisinin temizleyeceğini bildirin ki  ayağını denk alsın.. Kırılan bir tabak, bir bardak için umut dolu yürekleri kırmayalım sakın..

Çocuklarınıza okuldaki başarısızlıklarından ötürü kötü davranmayın.. Sebeplerini araştırıp, izalesi yoluna gidin..

Lütfen anne- babalar! Hiç değilse haftada bir kez veya günde 1 saat tüm aile meclisini toplayın, birlikte Kur’an- Hadis okuyun, sohbetler yapın.. Müslümanları ilgilendiren aktuel konularda karşılıklı konuşun, günlük olayların yorumunu yapın.. Soracakları soruları cevaplayın.. Eviniz bir medrese olsun ki dışarıya çıktığınızda yavrunuz o ateşlerde yanmasın.. Temeli sağlam olsun..

Mübarek gün ve gecelerde çocuklarınıza mutlaka hediyeler alın.. O günlerde onların en sevdiği yiyecekleri yapın.. Ki gönüllerinde bu günler yer etsin.. Ne verildiği değil,nasıl verildiği önemlidir, hiç unutmayalım..

Mesela bayram günlerinde, özellikle çok çocuklu ailelerde verilecek harçlıklar, rengarenk balonların içine, çok az farklılıklarla önceden konup, şişirilirse.. Sonra her çocuğa bir balon.. Balonu patlatan çocuk parasını bulacak : )) düşünebiliyor musunuz sevinçleri..

Yavrularınıza her an Allah’ı hatırlatın..Allah Peygamber sevgisini, minicik yüreklerine nakşedin.. Hep müjdeleyici olun, bıktırıcı olmayın.. Sevgiyle girin masum yüreklere, fethedin onları..


Efendim, ummandan katreler mesabesinde sizlerle paylaşmaya çalıştım görüşlerimi, hep uygulama gayretinde olduklarımı.. Ama çok uzadı, haklarınızı helal ediniz..


Son olarak ; Rabbim hepimize, O Ümmete layık olacak evlatlar, iman bekçileri, Allah’ın askerlerini  yetiştirmeyi nasibeylesin.. Amin.


muhabbetle
 

Ayşe Reşad

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Ayşe Reşad
« Yanıtla #26 : 24 Ekim 2009, 23:46:17 »
İlla Sen Ya Rabbi!

“Hayret! Hayrettir ki aralarında bir tane bile DÖNEK yoktur!”

Dönmediler!

Canları pahasına “La!” dediler.. “İlla sen ya Rabbi!” dediler..”İlla Sen!”

Seni en çok yaralayan şey; Tahkir edilmen, halk içinde aşağılanman, gururunla oynanmasıdır değil mi?

Bir baksana O’na, Onlar’a yapılanlara!

O Mahzun Sevgili tam 44 yaşında! Ve Mekke çocukları, O’nu aşağılamak için her gittiği yerde arkasından koşturup; “Mecnûn!..Mecnûn!” diye alay ediyorlar!

Ebu Leheb’in Hanımı Umcemil; Hani Kur’an’da “Fitneyi uyandıran” diye tavsif edilen, kıyamete kadar zulmetlerin temsilcisi olacak Umcemil, bir şiir yazıyor O’nun için..

Meşhur ya o vakitler şiirler söylemek..O da işte, bâtıl sevdalarını söylüyor şiirle..

O’nun için “Muzemmem!” diyerek..
Dört bir yana yayılıyor bu şiir ve “Muzemmem” lakabı..
Muzemmem; Aşağılık, âdî demek, zemmedilmiş!

Sahabe isyanlarda..

O Mahzun Sevgili ise davasına kilitlenmiş sadece!

Görmüyor! Duymuyor! Yemiyor-İçmiyor-Uyumuyor!

Sadece ufka nazar edip;

“Bana diyorlar “Muzemmemen ve ene Muhammeden”!

Muhammed; Öğülmüş demek, yüceltilmiş..

Öylesin Ya Habibi öylesin! Bak kaç asır geçmiş, bugün adın anılınca burnumuzun direği sızlar, kor olur yüreklerimiz..Beş vakit semaları inletir adın, tüm kainat tek yürek seni söyler, seni özler, yoluna canlar adanır her an! Öylesin ya Habibi! Sen Muhammed’sin kıyamete kadar!

Bak O Mahzun Sevgili 50 yaşlarında şimdi..En yakınları sırt çevirmişler, tatmadığı hüzün kalmamış şu cihanda, okusan adım adım hayatını, varlığından utanırsın..

İşte Taif sokaklarında O.. Ve tam 55 Yaşında..

Yolun iki yanına dizilmiş ayak takımı kahkahalarla O’nu taşlıyorlar!

Yürüyemeyecek halde, kanlar içinde ayakları..

Kainatın her zerresi ağlıyor..

Bak boynu bükük Mahzun Sevgili’ye, Mekke’ye almıyorlar! Hatırlasana o hüzün gününü..

Ve.. Her şeye rağmen vazgeçmeyişini, dimdik ayakta duruşunu,

“İlla sen ya Rabbi” deyişini hatırla!
Ve Ebu Talib’in “Vazgeç!” Teklifine, mahzun gözyaşlarıyla;

“Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler, ben bu davadan vazgeçmem!” deyişini..
…….

Ve.. Ebu Zer’i hatırla! Hani O zayıf bedeniyle küfre meydan okuyan, kaç kez öldüresiye dövülen o dağ gibi yüreği..
Öz annesinin hapsettiği, öldüğünde kefen bile bulunmayan gül yüzlü Mus’ab’ı..

Vücudu közlerle dağlanan Habbab’ı..

“Ehad! Ehad!” diye taşlar altında inleyen Bilal’i..

“Azabın her türlüsünü tattık!” diyen, hani kızgın güneşler altında demir gömlek giydirilen, ilikleri eriyen, her zerresi ateşle dağlanan Ammar’ı hatırla..

Yasir’i, Sümeyye’yi..

“İlla” diyen “ “İlla sen ya Rabbi!” diyen nicesini hatırla!

Ve;

“Hayret! Hayrettir ki aralarında bir tane bile DÖNEK yoktur!” diyen O azılı İslam düşmanı Leone Kaitano’nun hak şehadetini..

Dönmediler! Canları pahasına “La!” dediler “İlla sen ya Rabbi!” dediler..İlla Sen!

Hatırla ve kendine bak!

O’na Yâr olmanın; O’na “Lebbeyk” demenin, “İlla sen Ya Rabbi!” demenin bedeli;

Hep itilmek, kakılmak, hor görülmek, aşağılanmak, kapılardan koğulmak, işkenceler olsa ne yapardın?

Bir yanda Rabbin, bir yanda nefsin..

Ne yapardın sen olsan?

“İlla Nefsim!” mi derdin?

İlla ki gururum, izzetim, nefsimin rahatı, keyfi” der, el çeker,

Vaz mı geçerdin-geçiyorsun-  Yâr’dan?

Yoksa, ne olursa olsun “İlla sen ya Rabbi!” der;

O’na –sallAllahu aleyhi ve selem- Onlara –radıyAllahu anhum- mı benzersin?

?

Dönmediler! Canları pahasına “La!” dediler “İlla sen ya Rabbi!” dediler..İlla Sen!

Sen de seç duruşunu!


Ayşe Reşad