Ayşe Reşad

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ayşe Reşad
« Yanıtla #20 : 19 Mayıs 2009, 16:27:36 »
To-ka-laş-ma

Efendim, toplumumuzda sınırları aşmaktan sakınan, kadınlarla tokalaşmayan, başbaşa kalmayan, yüzlerine bakmayan, yanyana oturmayan vb. dindar erkekler için, olmadık yakıştırmalar yapılır;
 
Mesela "Ya ne olacak odada başbaşa kalsak, tokalaşsak, yanyana otursak, sanki yiyeceğiz adamı, sapık mıdır nedir!" gibi.. “Kadınları cinsel obje olarak gördükleri” ve daha başka şeyler söylenir hep..
 
Peki öyle midir? Değil tabii ki..
 
Forumumuzda yazdığım, tokalaşma konusundaki mülahazalarımı eklemek istiyorum bugün..Bir açılım olabilir düşüncesiyle;
 
Tokalaşma mevzuunda bir de şu var;

Batı erkeği ile doğu erkeği bir değil, şehvet açısından bakılırsa..Bunun en büyük sebeplerinden biri de batıda hüküm süren tesettürsüzlük ve sınır tanımazlıktır..

Göz ve gönül alışıyor ve umursamaz oluyor ve soğukluk oluyor belki, tabii ki istisnalar vardır her konuda olduğu gibi..

Basit bir misal olacak belki ama; Hani derler ya hiç yemek bilmeyen biri için ; " Bir yumurta kırsam ne kadar mutlu olur" Ama yemek bilen bir insan için öyle değil, hiçbirşeyi beğenmez..

Ayrıca evde erkek çocuğu olan annelerin sıkça ikaz edildiğini duydum büyükleri tarafından, çocuğun önünde giyim konusunda aşırıya kaçmaması hususunda..

Gerekçesi de ; "Yarın evlendiğinde görmesi gereken her şeyi sadece eşinde görsün ki hisleri kuvvetli olsun" mülahazalarıydı ki ilmen de bu doğrudur..

Arabistan'ı örnek vereyim; -içeriği tartışılır- Kadınlar burada dışarıda peçeli ve tepeden tırnağa örtülüdürler..Görme sınırlı olduğundan, bakışları alışmadığından tesettürsüzlüğe, tüm hisleriyle eşine yönelir erkek, israf edilmemiş olur hisler yani..

Aksi yönden düşünürsek, böyle olduğu için burada, bir erkek değil tokalaşmak, beyaz tenli bir kadın ayağından-elinden bile tahrik olabilir..Başkasının belki hiç umurunda bile olmayan şeyler bu tip erkekler için başka manalar ifade eder..

Yine gözlerin alışmasından başka, uzun süre kadından ayrı kalmak ta tetikleyici bir sebeptir bu konuda..Açla tokun hali bir olmaz.. Nur Suresi'nde mesela bu konuya da değinilir ve 32-34. Ayetlerde evlenmeye teşvik vardır..

Dinimiz de, fıtratı korumaya önem verir, aslolan batılı değil, doğulu erkekteki bozulmamış bu kuvvetli hislerdir..

İşte bu yüzden toplumda müslüman erkekler fıtratlarını olabildiğince muhafaza ettiklerinden-sakındıklarından, her türlü bakışma, tokalaşma ve tenhalaşmadan, diğerlerine nazaran daha çok etkilenirler. Yoksa karşısındaki kadını sadece cinsel obje gördüğünden değil, iddia ettikleri gibi..

Bir yerde okumuştum birisi diyordu; "75 yaşımdayım ama bir asansöre genç bir bayanla yalnız binemem, çünkü nefsimden emin olamam!" İşte muhakkak ki bu zat, son derece sakınanlardandı.

Şimdi biri çıkar derse ki "Ben asla etkilenmem!" ne olacak o zaman?
 
Efendim, İslam'ın hükümleri umumidir..-her konuda- umuma hitap ettiği için ve bu da, sadece bir zaman diliminde değil, kıyamete kadar tüm zamanları kapsadığı-kapsayacağı için, tek tek şahıslara ya da bölgelere ya da asri temayüllere göre düzenlenmemiş..

Koruyucu hekimlik misali, dinimiz de hep fıtratı koruyuculuk, hep sakındırma, hep ayartıcı nefsten korunma üzerine emirler ve yasaklar konmuş;
 
"Bakma!" "Yaklaşma!" "Tutma!" vs. gibi..Ve tabii ki her iki taraf için de yasaklar getirilmiş, toplum yapısı da buna göre düzenlenmiş..Yani kısaca harama götüren yollar bir bir tıkanmış ki kötü sona gidilmesin..
 
Eğer gidiliyorsa tüm bunlara rağmen:

1-Yapılan işin yaygınlaşması önlenmiş; Nasıl? Vazgeçirici cezalarla ve halkın şahid olacağı biçimde..

2-O fiili işleyen kişi "Ben artık bittim, öldüm, artık iflah olmam..Bu yüzle Rabbimin karşısına asla çıkamam" vb. mülahazalarıyla kulluğu terketmesin, dairenin daha da dışına çıkmasın ve bir yürek kaybedilmesin -Allahu a'lem- için kolaylıklar sunulmuş;


Gerek Rabbimizce; mesela özel gün ve saatlerdeki umumi af gibi..Rabbin Afuv ismi mesela..Afuv isminin özelliği var, anlattım daha önce; hiçbir iz bırakmayacak şekilde siliyor geçmişi bir lahzada!

Gerek Efendimiz aleyhisselamca: Mesela bir kadını öpen bir sahabeden önce 2 kez yüzünü çevirmesi ve ardından ayetin inmesi; "Namaz kıl...İnnel hasenata yuzhibnesseyyiat" "Muhakkak ki sevaplar günahları giderir" Hud-114


Yine koruyucu hekimlik babında; Zina için Efendimiz aleyhisselam'dan izin isteyen sahabeye karşı O'nun tavrı:
 
-Kureyş kabilesinden bir genç, Hz. Peygamber'in huzuruna gelerek:
"Ey Allah'ın elçisi, bana zina etmek için izin ver" dedi. Orada hazır bulunan bazı sahabe, gencin bu ifadelerini İslâm terbiyesine aykırı görerek : "Sus! Sus!" diye genci azarlayıp üzerine yürüdüler. Hz. Peygamber son derece sâkin bir şekilde o gence: "Yanıma gel otur" diye yer gösterdi. Sonra onunla sohbet etmeye başladı:
"Söyle bakayım; bir başkasının senin annenle zina etmesini ister misin?" diye sordu. Genç:
"Yoluna feda olayım, hayır, kesinlikle istemem" dedi. Peygamberimiz:
"Zaten hiç kimse annelerine böyle bir şey yapılmasını istemez" buyurdu. Hz. Peygamber sorusuna devamla:
"Bir başkasının senin kızınla zina etmesine razı olur musun?" diye sordu. Genç yine:
"Hayır, uğrunda öleyim ey Allah'ın elçisi, razı olmam" dedi. Hz. Peygamber: "Öyleyse hiç kimse kızlarıyla zina edilmesine razı olmaz" buyurduktan sonra, kız kardeşiyle, halasıyla ve teyzesiyle zina edilmesine razı olup olmayacağını sordu. Genç hep:
"Yoluna feda olayım, hayır, istemem diye cevap veriyordu. Artık hatasını anladığını görünce Hz. Peygamber elini bu gencin omuzuna koyarak:
"Allah'ım! Bunun günahını affet, kalbini temizle ve uzuvlarını günah işlemekten koru!" diye dua etti. Hadisi rivayet eden sahabinin söylediğine göre, o genç böyle şeylerle bir daha ilgilenmedi. - Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 256, 257; Doç. Dr. Ha yati HÖKELEKLİ, Hz. Peygamber'in Çocuk ve Gençlere Yaklaşımı (Tebliğ Metni), Hz. Muhammed ve Gençlik, T.D.V. Yayını, Ankara, 1995, s. 47-56-

Yine O'nun yanında Amcası Abbas radıyAllahuanh'ın oğlu Fadl'ın, bir kıza bakması üzerine 2-3 kez eliyle tutup başını çevirmesi..Daha pek çok örnek bulunabilir bu konuda..

Aslına bakılırsa mes'ele; Günümüze bakarak bu tip şeylerin cezaya bağlanması şu- bu değil! Ceza olsa ne olacak? İşte beyan edilmiş o kadar ceza var..Hangisine uyuyor günümüz gencliği ya da insanı? Asrın şu cazibedar fitnesi içinde, ayartıcı benlikleriyle başbaşa..

Asıl mesele, yüreklere Allah sevgisinin işlenmesi ve O en Sevgili'nin tanıtılması, sevdirilmesi..Sevsin ki, Rabbini incitmekten, aradaki bağı zedelemekten korksun!
Rabbini tüm sıfatlarıyla tanısın ki, ayağı kaydığında yine O'na sığınmayı, tevbeyi bilsin..Resulunu tanısın ki, O'na benzesin!

Acizane ben derim ki mes'ele budur ve gayretlerimiz bu yönde olmalıdır..

muhabbetle efendim..
 
Ayşe Reşad
 

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ayşe Reşad
« Yanıtla #21 : 19 Mayıs 2009, 16:34:05 »
Ölümüne bir karasevda...


“Analık nedir Annem?” derdim de anacığıma; “Ben ol da bil” derdi Mevlânaca..
 
Ben ol da bil!
 
“Sen” oldum annem bak!..
 
“Sen” oldum ve bildim neymiş bu işin yürekcesi..
 
Hani “Köpekler bile “ana” olmasın” derdin ya hep, o ızdıraplı yüreğinle, o engin şefkatinle..
 
Anlamazdık o zaman biz zamâneler..
 
“Zor kızım, çok zor analık” derdin ardından derin bir iç çekişle..
 
Zormuş anam..
 
Ana olmak “Hiç” ken “Hep” olmakmış meğer..Çoğalmakmış durmadan..
 
Dünyaya meydan okumak, mazi ve istikbâli sırtlamak, pervâsız bir gözü karalıkmış..
 
Zormuş Annem..Olduk, gördük, bildik bak..
 
Ana olmak meğer; Kor ateşlerde üşümesi, kara kışlarda buz kesmesiymiş yüreğin..
 
Hep; “Ben!” derken,
Artık; “O”, “İllâ O!” demesiymiş..
 
Hiç varmayacağı kapıları çalması, hiç ederek ömrünü, adanmasıymış..
 
Hiç kızmaması yüreğin, almayı hiç düşünmeden hep vermesiymiş..
 
Hep sarıp-sarmalaması, hiç hesap sormadan, hep dost hep yâr olmasıymış..
 
Zormuş Anam..
 
Meğer ölümüne bir kara sevdaymış analık..
 
Olduk, gördük, bildik bak..
 
-----------
 
Gözlemleyin kadınları; Değişirler hep “Anne” olunca..
Bir metamorfoz belki analık; Tırtılken kelebek olmak
 
Artık  gözleri, elleri-ayakları, akıl ve yüreği tüm âzâları ve dahî hayalleri, tüm vakitleri ve hayata dâir hesapları O’na ait değildir..Karşılıksız-hesapsız  ve de gönüllü olarak bağışlar yavrusuna tüm varlığını Anne..
 
Ve dikkat edin, her kadın bir başka güzelleşir “Anne” olunca..
 
Ezelden biçilen bir kostüm gibi, “Analık” yakışır her kadına..
 
O, artık “Anne gibi” güler, “Anne gibi” bakar, “Anne gibi”kokar..
Ve hayatta hiç kimse ne “Anne gibi” kokar ne “Anne gibi” bakar ne de onun gibi yanar..
 
Ve böylelikle tüm anneler, Yaratan’dan kokular, esintiler taşırlar dünyamıza..
 
Her Anne Yaratıcı’ya âyinedir..
En çok Hâlıq ve Vedud ismi yansır onlarda..
 
Ve hayat boyu, binbir esmâyı seyrederiz o kocaman yüreklerde..
 
İşte bu yüzden, kaç yaşında olursak olalım, bizler için hep,
Hiç eskimeyen bir ihtiram, çoşkun bir muhabbet, hep meylettiren bir çekim alanıdırlar..
 
İşte bu tutkunluk, hesapsız adanışlarının karşılığıdır onlara, Yaradan’dan..
 
Ve bir gün bizden gittiklerinde..İçimizin bir yanı, ömür boyu hep titreşir onlar için..
Hiç sönmeyen bir yangın, zaman zaman yakar alevlenir, asla dolmaz boşlukları..
 
Alıp gitmişlerdir çünkü canlarımızın bir parçasını..
 
Öyledir, her Anne giderken, yüreğini emanet bırakır yavrusuna ve bir parça yavrusundan alır da öyle gider çünkü..
 
Ve bu yürek aktarımı, annenin sesi, nefesi, gözleri, sözleri ve o kocaman yüreği, ezelî bir miras gibi devredilir nesilden nesile..
 
İşte dünyayı îmar eden, ayakta tutan bu Ana Yürekleridir!
 
Nasıl emânetse yavrular annelerine bir vakit,
Öylece emânettir her anne de yavrusuna..
“Of!” bile demeden, sakın ha incitmeden,
Sahip çıksın herkes emânetlerine aman!
 
Yavrularına iki dünya bağışlayan ANAlara
 
ve cennetlerini  kazanan canlara müjdeler olsun..
 
muhabbetle efendim..
 
Ayşe Reşad
 

Çevrimdışı A.R

  • *
  • Join Date: Mar 2009
  • Yer: Suudi Arabistan-Cidde
  • 18
  • +3/-0
  • Cinsiyet: Bayan
    • http://yurekyanginlari.blogcu.com/
Ayşe Reşad
« Yanıtla #22 : 24 Mayıs 2009, 09:21:07 »
İsraf

Ödül almış bir video...
 
You are not allowed to view links. Register or Login

 

Yukarıdaki linke girip filmi izleyin mutlaka efendim..

Sonra düşünün..Sorgulayın kendinizi..

Düşünelim ve sorgulayalım inşaAllah hep birlikte..

 

Uzakdoğu'da çekilmiş bir film, ama bizde bunun alası var..İsrafın boyutları o kadar geniş ki, hangisinden bahsetse, insan şaşırıyor maalesef..Üstelik de müslümanız. En çok da can yakan bu işte.

 

Ayete bakalım: “Şüphesiz ki Allah israf edenleri sevmez”

 

Sonra başta ülkemiz olmak üzere tüm müslüman ülkelere bakalım..

 

Sonuç içler acısı değil mi? Maalesef.

 

Dünya Ekonomik Forumu’nun yaptığı bir araştırmaya göre ülkemiz OECD ülkeleri arasındaki en müsrif ülkeymiş..Artık bilemiyorum Arap Ülkeleri kaçıncı sıradadır? Gözlemlediğim; Bizden daha müsrifler her konuda maalesef.

 

İsraf! Hem maddeten hem manen ele almalı bunu..

 

Ama önce manasını özümsemeli.. Nedir israf peki?

 

İsraf, bize verilen tüm nimetleri dengesizce harcama! Haddi aşma..

 

Yeme-içmede yapılan israfı yazmaya sayfalar yetmez..

 

Sonra giyim-kuşamda, ev eşyalarında israf, zamanda israf, sevgide israf vb. vb.

 

Hiç tükenmeyecekmiş gibi dünyayı tüketiyoruz arsızca..

Bizden başkasını düşünmeden acımazsızca..

Bize verilenlere şükürsüzce..

Vurdumduymazca!

 

Oysa ne demişti Rabbimiz: “Şükrederseniz, nimetlerimi artırırım. Nankörlük ederseniz, azabım çok şiddetlidir.”  İbrahim-7

 

Gelin şöylece bir düşünelim:

 

Yeryüzünde fakirlik, açlık çeken bunca insan varken, bize verilen nimetlere şükretmediğimiz, üstelik de israf ettiğimiz için bir bedel ödüyor olmayalım sakın, hem de çok pahalı bir  bedel?!

 

Nasıl mı?

 

Yeme-içmedeki israfın boyutlarına baksak yeter!

 

Çok yemenin, mideyi çok doldurmanın zararları malum..Can boğazdan gidiyor; şeker, kolestrol, obezite, tansiyon vb. Ve efendim bırakın başka şeyleri sadece ülkemizde yapılan ekmek israfıyla, bir yıl daha tüm ülkenin doyabileceğini söylersem ne dersiniz?!

 

İşte biz böyle israf ederken, açlık çekenlerin hakkını bir anlamda gasbederek, haddi aşıyoruz ya? İhmalimiz, israfımız-şükürsüzlüğümüz bize geri dönüyor bir çok sağlık problemleriyle..Bedelini hem hastalık çekerek ödüyoruz hem de bereketsizlik olarak.

 

Hani bilirsiniz bizde çok saçma bir adet vardır: Birisi bir davette vs. eğer tabağındakilerin hepsini bitirirse, kendisine, “görgüsüz” ya da “aç gözlü” vb.  denmesinden, böyle yakıştırmalardan korkar. İlla bir şeyler bırakılmalıdır tabakta! Üstelik de bu görgü kuralı gibi uygulanıyor hep..Ne saçma! Ben her zaman tabağıma ne almışsam son kırıntısına kadar bitiririm..Ne oluyor o kalanlar sonra? Tabii ki direk çöpe!

 

Yiyeceğin kadar al ve tabağındakilerin hepsini bitir! Bunu her yere yazmalı belki de ;)

 

Çocuklarımı büyütürken çok şuurlu yetiştirmeye çalıştım şükür.. En büyük oğlum daha ilkokul 1. sınıfa giderken ki o zaman 5,5 yaşındaydı, erken başladı.. Öğretmenine demiş ki:

 

-Öğretmenim ben bu arkadaşlarımdan şikayetçiyim.. Evden getirdikleri sandöviçlerinin, meyvelerin yarısını yeyip, çöpe atıyorlar, günahtır, israf oluyor. Söyleseniz de eve götürseler, acıkınca yeseler olmaz mı? Canım benim ya bakar mısınız? :)

 

Öğretmeni daha sonra bana anlattı ve: "İnanın Ayşe Hanım küçücük çocuğun bu hassasiyetinden ben utandım" dedi..Ben de gurur duydum tabii yavrumla.

 

Çocuklarıma bir iktisat prensibi vermeye gayret ettim hep..O da şu: İhtiyacın varsa canın pahasına kısma, kullan! Ama ihtiyacın yoksa, israf etme..

 

Mesela odaların ışıkları, su, klimalar –burda klima olmazsa olmazlardandır- Derdim ki çocuklarıma: "odadan çıkınca kapatın ışıkları" “diş fırçalarken musluğu!” kapatmazsanız israftır. Ama sen odada terlerken ya da karanlıktayken ışığı ya da klimayı açmazsan o zaman da cimriliktir.

 

Elhamdulillah güzel yetiştiler, " Allah israf edenleri sevmez" bilincini kafa ve yüreklerine işledim, uygulamada güzel örnek de oldum..Umarım benden sonraki hayatlarında da öyle devam ederler, çünkü annenin ektiği tohumlar asla zayi olmaz, temeldir, asıldır, binanın ana direkleridir.

 

Evde birlikte eşyalarını onardığımız çok olmuştur..Ayakkabı , terlik, evdeki eşyalar, okul çantaları, yıpranan kitapları vs. Eşyanın değerini,  kendimizden yukarı değil aşağıda olanlara bakmayı, şükretmeyi yardım etmeyi vs.. Öğrettim şükür..

 

Efendim bu konuda işin özü şu: Biz nasılsak yavrularımız da öyle olacak! Bunu hiç akıldan çıkarmayalım  e mi ;) Her konuda da bu böylecedir. Geleceğe modellik ediyor her anne-baba! Biz nasılsak yavrularımız da öyle olacak! Rabbim tutsun yüreklerimizi ve emanetlerimizi muhafaza eylesin, bizleri bu mukaddes vazifelerimizde muvaffak kılsın, amin..

 

İsraf, bize verilen tüm nimetleri dengesizce harcama, haddi aşma.. demiştik ya başta,  bu bağlamda vücudumuzu düşünelim.. Allah’ın yasak ettiği yerlerde kullanırsak bize verilen her organı..Yine zaman, ömür, sevgi, ilgi, ilim, söz, söz söyleme, yazma, çizme her türlü san’at gibi nimetleri de;

 

1-Yanlış yolda kullanırsak,

2- Bize verilmiş kabiliyetleri kullanmayıp, çürümesine sebep olursak..

 

Her iki halde de israf etmiş sayılır ve “...Allah israf edenleri sevmez” ayetinin muhatabı oluruz Allah muhafaza.. Rabbim bizi emanetlerimizde emin kılsın..

 

Tam “son” diyecekken aklıma Sanki Yedim Camii geldi, yazmadan edemedim :)

 

Efendim çoğunuza malumdur, vaktiyle bir muhterem Zat’ın, canı bir şey istediğinde almayıp-yemeyip “sanki yedim” ya da “farzet ki yedim” diyerek parasını  sürekli bir kenarda biriktirdiği ve bu paralarla yaptırdığı bir camiidir. Yaklaşık 300 sene önce yaptırılmış.. Bugün İstanbul Fatih’de halen içinde namaz kılınan bir camii Sanki Yedim Camii..

 

Büyüklerimiz hani ne güzel demişler: “Mideye doldurulan yemek; tuvalete yatırım olur. Sadaka verilen ise; cennete sermayedir.” MaşaAllah var böyleleri..Hala da vardır diye umut etmekteyim ben ;)

 

Efendim gelin bir hadisle noktalayalım yazımızı ve açtığımız pencerelerden herkesi tefekküre, bir iç seyahate davet edelim:

 

Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz:


1- Ömrünü nasıl geçirdi?
2- İlmi ile nasıl amel etti?
3- Malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harcadı?
4- Cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı? –Tirmizi-

 

Ya Rab Senin verdiğin nimetlerle sana isyan etmekten yine sana sığınırız.

Tut yüreklerimizi ya Rabbi..

Bizleri emanette emin eyle.

 

Ayşe Reşad

 

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Ayşe Reşad
« Yanıtla #23 : 11 Ekim 2009, 03:19:52 »
-nefsime ilhamlar-
 
“Hayret! Hayrettir ki aralarında bir tane bile DÖNEK yoktur!”
 
Dönmediler!
 
Canları pahasına “La!” dediler.. “İlla sen ya Rabbi!” dediler..”İlla Sen!”
 
Seni en çok yaralayan şey; Tahkir edilmen, halk içinde aşağılanman, gururunla oynanmasıdır değil mi?
 
Bir baksana O’na, Onlar’a yapılanlara!
 
O Mahzun Sevgili tam 44 yaşında! Ve Mekke çocukları, O’nu aşağılamak için her gittiği yerde arkasından koşturup; “Mecnûn!..Mecnûn!” diye alay ediyorlar!
 
Ebu Leheb’in Hanımı Umcemil; Hani Kur’an’da “Fitneyi uyandıran” diye tavsif edilen, kıyamete kadar zulmetlerin temsilcisi olacak Umcemil, bir şiir yazıyor O’nun için..
 
Meşhur ya o vakitler şiirler söylemek..O da işte, bâtıl sevdalarını söylüyor şiirle..
 
O’nun için “Muzemmem!” diyerek..
Dört bir yana yayılıyor bu şiir ve “Muzemmem” lakabı..
 
Muzemmem; Aşağılık, âdî demek, zemmedilmiş!
 
Sahabe isyanlarda..
 
O Mahzun Sevgili ise davasına kilitlenmiş sadece!
 
Görmüyor! Duymuyor! Yemiyor-İçmiyor-Uyumuyor!
 
Sadece ufka nazar edip;
 
“Bana diyorlar “Muzemmemen ve ene Muhammeden”!
 
Muhammed; Öğülmüş demek, yüceltilmiş..
 
Öylesin ya Habibi öylesin! Bak kaç asır geçmiş, bugün adın anılınca burnumuzun direği sızlar, kor olur yüreklerimiz..Beş vakit semaları inletir adın, tüm kainat tek yürek seni söyler, seni özler, yoluna canlar adanır her an! Öylesin ya Habibi! Sen Muhammed’sin kıyamete kadar!
 
Bak O Mahzun Sevgili 50 yaşlarında şimdi..En yakınları sırt çevirmişler, tatmadığı hüzün kalmamış şu cihanda, okusan adım adım hayatını, varlığından utanırsın..
 
İşte Taif sokaklarında O.. Ve tam 55 Yaşında..
Yolun iki yanına dizilmiş ayak takımı kahkahalarla O’nu taşlıyorlar!
Yürüyemeyecek halde, kanlar içinde ayakları..
 
Kainatın her zerresi ağlıyor..
 
Bak boynu bükük Mahzun Sevgili’ye, Mekke’ye almıyorlar! Hatırlasana o hüzün gününü..
 
Ve.. Her şeye rağmen vazgeçmeyişini, dimdik ayakta duruşunu,
“İlla sen ya Rabbi” deyişini hatırla!
 
Ve Ebu Talib’in “Vazgeç!” Teklifine, mahzun gözyaşlarıyla;
 
“Sağ elime güneşi, sol elime ayı verseler, ben bu davadan vazgeçmem!” deyişini..
…….
 
Ve.. Ebu Zer’i hatırla! Hani O zayıf bedeniyle küfre meydan okuyan, kaç kez öldüresiye dövülen o dağ gibi yüreği..
 
Öz annesinin hapsettiği, öldüğünde kefen bile bulunmayan gül yüzlü Mus’ab’ı..
 
Vücudu közlerle dağlanan Habbab’ı..
 
“Ehad! Ehad!” diye taşlar altında inleyen Bilal’i..
 
“Azabın her türlüsünü tattık!” diyen, hani kızgın güneşler altında demir gömlek giydirilen, ilikleri eriyen, her zerresi ateşle dağlanan Ammar’ı hatırla..
 
Yasir’i, Sümeyye’yi..
 
“İlla” diyen “ “İlla sen ya Rabbi!” diyen nicesini hatırla!
 
Ve;
 
“Hayret! Hayrettir ki aralarında bir tane bile DÖNEK yoktur!” diyen O azılı İslam düşmanı Leone Kaitano’nun hak şehadetini..
 
Dönmediler! Canları pahasına “La!” dediler “İlla sen ya Rabbi!” dediler..İlla Sen!
 
Hatırla ve kendine bak!
 
O’na Yâr olmanın; O’na “Lebbeyk” demenin, “İlla sen ya Rabbi!” demenin bedeli;
 
Hep itilmek, kakılmak, hor görülmek, aşağılanmak, kapılardan koğulmak, işkenceler olsa ne yapardın?
 
Bir yanda Rabbin, bir yanda nefsin..
 
Ne yapardın sen olsan?
“İlla Nefsim!” mi derdin?
 
İlla ki gururum, izzetim, nefsimin rahatı, keyfi” der, el çeker,
Vaz mı geçerdin-geçiyorsun-  Yâr’dan?
 
Yoksa, ne olursa olsun “İlla sen ya Rabbi!” der;
 
O’na –sallAllahu aleyhi ve selem- Onlara –radıyAllahu anhum- mı benzersin?
 
Dönmediler! Canları pahasına “La!” dediler “İlla sen ya Rabbi!” dediler..İlla Sen!
 
Sen de seç duruşunu!
 
Ayşe Reşad

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Ayşe Reşad
« Yanıtla #24 : 24 Ekim 2009, 23:30:37 »
Selam Olsun..

Selam olsun İbrahim’e..
Alevler içinde ama yanmayana..
Ateşlerin simyacısı,
Tatbikî ilmin öğreticisi,
O en büyük Muallim’e..

Alevler içinde asra tebessüm eden güllerce selam!..

Selam olsun İsmail’e..
Hakk emrine tevekkülle boyun büken..
O, her adımda şeytan taşlayana..
Her adımda daha bir güçlü,
Her taş da dağ gibi olan,
Ve Şeytana “red” cevabını asırlara taşıyana..

Rabbe teslim olmuş yüreklerce selam!..

Selam olsun Yûsuf’a..
Ay yüzlü gök sevdalı Hakk Eri’ne..
O iffet kahramanı;
“İstememeyi Rabb’inden isteyene..”
Ve, en umulmazlara nâil olana..

Asrın zindanlarından gökler dolusu sevdalarca selam!..

Selam olsun Eyyûb’a..
O sabır kahramanına..
“Allah, mutlak sabredenlerledir” mesajını yüreklere taşıyan,
Ve.. Musîbet, ötelere perde olduğunda ancak,
O Rahmete sığınana..
Ve kurtulana..

Taşları eriten zulümler,
Ve Rahmeti celbeden dualarca selam!..

Selam.. Selam.. Selam olsun O En Sevgili’ye..
“Bir elime Ayı, bir elime Güneşi verseler
ben bu davadan asla vazgeçmem!..” diyene..
Ummmanlar mürekkep olsa,
Kalemin asla anlatamayacağına..

Aydınlığa hasret günlerce,
Yokluğuna vuslat güllerce,
O’nu öğen dillerce,
Binlerce.. Binlerce SELAM!...

Ve....
Asrın İbrahimlerine selam!..
İsmaillerine selam!..
Yûsuflarına selam!..
Eyyublarına selam!..
Gül sevdalılarına selam!..

Ya Rab!..
Yüreklerde Olimpus Dağları, meş’aleler tutuşturulan her an!..

Ya Rab!..
Ateşler, alevler buz gibi serinlikler içinde..

Ya Rab! İbrahim’in gömleğini giydir bize..
Alevler içinde yanmayacak nurdan meş’aleler ver ellerimize..
Rahmetini yağdır kor yüreklerimize!..

Ya Rabbi!..
İsmail’in tevekkülünü, aklanmış yüreğini,
batıla kuşanmışlığını ko yüreklerimize..

Şeytanları her yerde, taşları bağlı şu asırda;
Aciz haykırışlarımızı Uhud kadar büyüt!..
İsmailce gönüllerle sana şikayet ediyoruz nefsimizi ve çağın şeytanlarını..

Yer gök Züleyha Ya Rab!
Şeytanlar üç değil, arşta gezen başlar adedince..
Adım başı değil iğvaları,
Gözünü açıp-kapadığın her an..
Ya Rab!..
Yûsuf’un iffetiyle taçlandır bizi!..
Nazarlarımızı ötelere çevir duasıyla..
Yûsufça yürekler ko içimize..

Görünmeyen yaraları saran yok ya Rab!..
Kalpler taşlaşmış..
Zehirler altın tasta sunulmuş,
Ab-ı hayat diye asrın mazlumlarına..

Eyyubça gönüller ver bize Ya Rab!..
Duasını ver dilimize;
Kuşatsın diye,
Sabrını yağdır bunalmış asrın karanlıklarına..

Ya Rab!..
Son nebi’nin sevdasını..
Rikkatini..
Gözyaşını..
Duasını..
O’nu.. O’nu Ya Rab!
O’nu ko yüreklerimize...
Akla bizi!..
Ya Rabbi!..
Esirgeyip ötelere sakla bizi..

Ayşe Reşad