Kimin için Felsefe

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Kimin için Felsefe
« : 13 Aralık 2008, 14:58:13 »
Kimin İçin Felsefe

Felsefi Bilgi ve Felsefi Bakış Üzerine

“Bu soruya doyurucu bir yanıt verebilmek için öncelikle, Felsefeden ne anladığımızı açıklığa kavuşturmamız gerekir. Bir şeyin bir işe yaramasının ne demek olduğu sorusu ise daha sonra sorulabilecek bir sorudur.

Felsefe uzun zaman bir çeşit “masa başı” etkinliği olarak anlaşılmış ve onun böyle olduğu kafalara yerleşmiştir. Öyle ki, felsefenin böyle anlaşılması, tarih içinde toplumsal ve kültürel bazı nesnel koşullarla birleştiğinde; felsefenin öznel ve göreli olduğu düşüncesi de buna eklenmiştir.

Bu düşünce, felsefeyi özellikle “vahiy dinleri” ya da “semavi dinler” denen dinlere yaklaştırmış; giderek felsefe ile din arasındaki ayrım ortadan kalkmıştır. “Felsefe” dendiğinde din, “din” dendiğinde felsefe akla gelir olmuş; felsefi bilgi ile dini inancın özdeşleşmesine bir yol açılmıştır. Zaman zaman kullanıldığına şahit olduğumuz “felsefi inanç” kavramından, çoğu zaman “dini inanç”ın anlaşıldığına burada dikkat çekmek isterim.

Bu anlayış bütün dünyada olduğu gibi bizde de (en azından İlahiyat Fakültelerinde) varlığını sürdüregelmiştir.

Aslında “masa başı” etkinliğini küçümseyip ona önyargıyla yaklaşmamak gerek. Çünkü düşünmek ve sadece yazı dili değil, çeşitli türden diller kullanarak okunabilecek ürünler (“metinler”) oluşturmak bir parçasıdır felsefe etkinliğinin. Burada yeri gelmişken belirtilmesi gerekir ki, felsefe, kendisi bir tür dil olabilen her şeyle yapılabilir. Örneğin sanatın resim, heykel veya sinema gibi dallarının felsefe yapmaya uygun olduğunu düşünmekteyim. Bunun önemli önkoşulu, bu dillerin alfabesini iyi bilmektir.

Tartışma, felsefenin bir “masa başı” etkinliği olup olmadığında değil, onun öznel ve göreli olup olmadığındadır.

Batı ortaçağından sonraki dönemin; genel olarak söylendiğinde, bir bakıma, filozofların felsefenin çeşitli alanlarında yapmış oldukları çalışmalarla onun bir tür bilgi olduğunun bir biçimde gösterildiği dönem olduğu söylenebilir.

Bilindiği ve söylendiği gibi bilgi, çeşitli türden olabilen yarolanlara ilişkindir. Bu nedenle, bilgiyi de türlere ayırabiliyoruz ve böylece bilgi ile o bilginin nesnesi (bilginin ait olduğu “varolan”) arasında koparılamaz bir ilgi olduğunu söyleyebiliyoruz.

Bilgi türlerinden en popüler olanı ve ilk akla geleni “bilimsel” bilgidir. Bilimsel bilgi karşımıza açıklama olarak çıkar. Örneğin bu yazının başında verilen örnekte gerçek olarak varolan bir durumdan (bu durumda varolan bir sorundan) hareket edilmekte ve bu sorunun yanıtı olabilecek bir varsayım ortaya konmaktadır. Bu varsayımın kanıtlandığını farz edersek, o zaman bu varsayım karşımıza bir açıklama olarak çıkar. Ancak, bu yazının başında kullanılan örnek burada bilimsel bilgiye bir örnek olsun diye değil, “felsefi bakış” kavramını anlatabilmek amacıyla (bu bakışa bir analog olarak) kullanılmıştır.

“Felsefi bilgi” ise karşımıza anlam bağlamı olarak çıkar. Buradaki “bağlam” kavramı bir bütünü, aralarında şu veya bu biçimde ilgiler kurulabilecek bir öğeler bütününü imlemektedir. Anlam ise, sözünü etmiş olduğumuz ilgiler kurulduğunda o bütünün anlamı olarak ortaya çıkar. Bilimin varsayım kanıtlamasına karşılık, burada anlam bağlamının, kurulabilir ilgiler aracılığıyla temellendirilmesi söz konusu olur. İlgilerin kurulabilir olup olmadığının ölçütü ise en başta mantık bilgisidir. Ayrıca varlık bilgisi anlamında ontolojinin de, kurulacak ilgilerin kurulabilirliği konusunda yol gösterici olduğu söylenebilir. İmdi, felsefi bilginin bir tür bilgi olarak öznel ve göreli olmadığı anlaşılmış olur.

Anlam bağlamı; bu bağlam tamamen gerçek olarak ya da dış dünyada varolan bir şeye ilişkin olsa bile, kendisi insanın düşünme dünyasında varolan bir özelliğe sahiptir. İnsanın düşünme dünyası ise en başta kavramlar ve kavramlar arasında kurulan ilgilerle ortaya çıkan düşüncelerden oluşur. İmdi anlam bağlamının, gerçek olarak varolanlar üstü ya da Platon’ca söylendiğinde “görülenler” üstü bir varoluşa sahip olduğu söylenebilir.

Ancak, burada kullanılan “üstü” kavramının, insanın düşünme dünyasını, gerçek olarak varolanlar dünyasından soyutlamak ve ona bir değer atfetmek amacıyla değil, farklı olduğunu vurgulamak amacıyla kullanıldığını belirtmek gerekir. Ayrıca, varolanların, tarzları farklı olsa bile, birbirleriyle ilgisinde bir bütün olduklarını akıldan hiç çıkarmamak gerek.

0 halde felsefi bilgi kavrama ilişkin bir bilgidir ve kurulabilecek anlam bağlamları aracılığıyla herhangi bir tarzda varolan bir şeye bağlı olarak o kavramın neliğini (mahiyetini sorar. Bunu “nedir?” sorusu (örneğin “İnsan nedir?” ya da “Adalet nedir?” veya “Özgürlük nedir?”) aracılığı ile yapar.

Öyle ki, “nedir?” sorusu neye ilişkin olarak sorulmuşsa, o şeye ilişkin bir anlam bağlamı sağlar. Ancak, bu anlam bağlamı o şeyin bütün olarak neliğini (o şeyi o şey yapan şeyi) göstermekten uzaktır ve daha başka anlam bağlamlarıyla birlikte (onlardan bir biçimde hareket ederek), o şeyin neliğinin bilgisine ancak katkı yapabilir. Felsefede “kuşku” ve “eleştiri”nin yeri de buradadır. Ayrıca, özgün felsefe araştırmalarının işlevlerinin böyle bir şey olduğu düşünülebilir.

Sık sık dile getirildiği gibi felsefi bilginin “ucunun açık” olması ya da “kesin” olmamasının ne demek olduğu da böylece anlaşılmış olur.

H.İsmail DEMİRDÖVEN
ismaild@hacettepe.edu.tr