Hemen her şeyin bir okulu var, ama en önemli şeyin yani hayatın okulu yok…
Çünkü hayatın kendisi çok iyi bir okuldur.
Her insan hayatı boyunca kabiliyeti, çabası ve merakı ölçüsünde hayattan çok şey öğrenir. Yani insan kendini hayatın içinde eğitir. Ne yaparsınız ki, tam mezun olacakken, ömür biter!
Önemli olan hayattan öğrendiklerimizi yine hayata uyarlayıp hayatımızı bu sayede biraz daha dinamik, biraz daha huzurlu, biraz daha mutlu yaşamak…
Doğumla ölüm arasında yaşananlara eskilerimiz “tecrübe”, yenilerimiz “deneyim” diyorlar.
Yalnız, deneyim (yahut tecrübe) sahibi olmak ilim sahibi olmak demek değildir. Hattâ deneyim, çağdaş gelişmeler kavranamaz ve geçmişle harmanlanamazsa, insanın ayaklarına bile dolaşabilir. Deneyimin kazanıldığı dönemle mevcut dönem arasındaki ilişki sağlıklı biçimde analiz edilebildiği takdirde, deneyim, yol gösteren bir kılavuza dönüşür.
Bu bakımdan tecrübenin bilgi ve görgü ile desteklenmiş olması gerekiyor.
Bunca gevezelikten sonra, gelelim hayat okulundan bunca yıldır öğrendiklerime…
Tabii her birini “formül” haline getirip sunmak istiyorum. Bu da bazı şeyleri kaçırmak anlamına geliyor, ancak aksi halde bir köşe yazısının sınırlarına sığdırmak mümkün olmaz.
Şimdi gelelim hayattan öğrendiklerime…
* İnsan, sadece sevilen biri olmak için çaba gösterebilir, ancak hiç kimseye kendini zorla sevdiremez…
* Sevdiğiniz ve düşündüğünüz insanlar, sizin onları sevdiğiniz ve düşündüğünüz kadar sizi sevmeyebilir, düşünmeyebilirler. Bunu fark ettiğinizde hayal kırıklığına uğramayın. Çünkü sevgi, karşılıklı bir alışveriş değildir…
* Güven kazanmak için yıllar gerekir, ama nice emekle kazandığınız güveni yok etmek için birkaç saniye yeterlidir…
* İnsan evindeki eşyalardan çok, evindeki insanlara değer vermelidir…
* Biraz zekâsı olan ve bunu doğru kullanmayı bilen her insan, bir toplulukta, yarım saat kadar kendini dinletip ilgi çekebilir; ama sadece bilgisi ve görgüsü olanlar, ilgiyi sonuna kadar devam ettirebilirler…
* Tarih kitapları genelde olaylardan, zaferlerden, yenilgilerden, başarı yahut başarısızlıklardan söz ederler; oysa önemli olan bunlar değil, insanlardır.
* İnsan sevdiği kişilere sevgi dolu sözler söylemeli, çünkü her görüşme son görüşme olabilir...
* İnsan kendini başkalarının en iyi yaptıklarıyla değil, kendi en iyi yaptığıyla karşılaştırmalıdır...
* İnsan bazen kendi istediği gibi sevilmeyebilir, ancak bu hiç sevilmediği anlamına gelmez…
* İnsan kimi zaman çok haklı olarak bazen sinirlense bile, asla acımasız olmamalıdır…
* Arkadaşlarınız, dostlarınız, sevdikleriniz ne kadar iyi olurlarsa olsunlar, sizi ne kadar büyük bir sevgiyle severlerse sevsinler, bazen size karşı hatalar yapabilirler, sizi üzebilirler; bu durumda bile onları sevmekten ve affetmekten vazgeçmemek gerekir…
* Başkaları tarafından affedilmek yetmez, asıl önemli olan kişinin kendi kendisini affetmesidir...
* İnsan ne kadar kırgın, kızgın, bıkkın, yorgun, ezik, acılı olursa olsun, hayat devam eder…
* Başkalarından enerji alan insanlar, başkaları enerji üretemediği, yahut o insana transfer yapamadığı an yıkılmaya mahkûmdurlar; enerjisiz kalmak istemeyen insan kendi elektriğini üretmeli, bir anlamda yüreğini jeneratöre (enerji merkezine) dönüştürmelidir…
* İki kişinin tartışması birbirlerini sevmedikleri, hiç tartışmayanların ise birbirlerini sevdikleri anlamına gelmez...
* Aynı yere, hattâ aynı şeye bakan iki kişi çoğunlukla farklı şeyler görürler. Gördükleri genel olarak görmek istedikleriyle ilgilidir.
* Hayatı her zaman dürüst bir şekilde yaşayanlar, vardıkları sonuçları fazla önemsemezler…
* Sizi doğru dürüst tanımayan, sizin de doğru dürüst tanımadıklarınız, birkaç gazete haberiyle hayatınızı birkaç gün içinde altüst edebilirler…
* İftira okuna karşı dayanabilecek güçte bir zırh yoktur…
* Hayat çok renkli, çok çetrefil bir serüvendir. İnsan dahil her şeyi “doğru-yanlış”, “günah-sevap”, “olumlu-olumsuz” şeklinde yalnız siyah-beyaz görme eğiliminde olanlar bu renk cümbüşünü kaçırırlar. Tekdüze bir keyifsizlik içinde yaşarlar.
Ben bunları yaşayarak öğrendim.
Amacım size öğretmenlik etmek, ya da karşınızda bilgelik taslamak değil, öğrendiklerimi huzurunuzda tekrarlayarak, bildiklerinizi hatırlatmaktan ibarettir.
Yavuz Bahadıroğlu