AKILLI KISI
Seddad Ibni Evs radiyAllahu anh'den nakledildigine gore Resulullah sallellahu aleyhi ve sellem soyle buyurmustur:
“-Akilli kisi, nefsine hakim olan ve olum sonrasi icin calisandir. Aciz kisi de, nefsini hevasina tabi kilan ve Allah'tan dilek(ler) de bulunup duran (bunu yeterli sayan)dir.1
Her sistem ve hatta her insana gore bir “akilli kisi” tarifi vardir. Tabiatiyla bu tarifler “onemli” kabul edilen acidan yapilir. Ancak her turlu deger olculerini dikkate alan, daha dogrusu, “insan ve hayat gercegi acisindan” yapilacak bir tarif ise, elbette daha farkli ve dusundurucu olacaktir. Hadisimizin tarifi iste boyle bir muhteva ve bakis acisini karsimiza cikarmakta, akilliliga “ahiret” boyutunu eklemektedir.
Sonlu bir dunyada sorumlu ve muayyen bir omre sahip kilinmis bulunan insan, -tabii olarak- dunyayi ve sonrasini degerlendirirken belli bazi odaklarin tesiri altindadir. Bizzat dunya, nefis, hemcinsleri ve seytan bu odaklardandir. Insan tavir ve davranislarini sekillendiren amiller arasinda, olaylari daha bir derinden ve genis boyutlu olarak algilamayi ve degerlendirmeyi saglayan bir baska tesir odagi da iman'dir.
“Nefse hakimiyet” ve “olum sonrasi icin gayret” olarak hadisimizin belirledigi akillilik gostergeleri, buyuk olcude muessir bir iman ile alakalidir. Imanin da etkinliginin arttigi gunleri, mevsimleri, bir cesit ilkbahari vardir. Uc aylar ozellikle Ramazan-i serif iste bu ilkbahar gunleridir. Baharda kainati saran canlanma ve dirilme egilimi herkesin dikkatini cekecek derecede kuvvetlidir. Sebebi de topyekun bir gelisme olmasindandir. Ramazan gibi kulluk ve dini davranislarin yogun oldugu mevsimler de butun bir toplum hatta ummetce yasandigi icin daha bir ictenlikli ve huzurlu olmaktadir. Yani eger, toplum ayni hayati paylasacak olursa, imanin etkinliginden dogan sevinc de toplum capinda buyuyecek, her yani kaplayacaktir.
Ote yandan bu tur mevsimler, baska zamanlarda basarilmasi cok daha zor ve guc olan “nefis hakimiyeti”ni temin acisindan fevkalade uygun firsatlardir. “Olum sonrasi icin calismak” da pek tabii olarak, buyuk olcude “nefis hakimiyetini” basarmis olmaya baglidir.
“Nefse hakimiyet” hayata akli egemen kilmak demektir. “Ahiret” ise, aklin hakimiyetindeki guzel bir hayatin tabii boyutudur. Zaten sevgili Peygamberimiz, bir baska hadis-i seriflerinde, “islerin asli degeri sonuclarina gore olculur”2 buyurmaktadir. Insanin iyisi de tam anlamiyla ahirette belli olur. Orada, hayatinin hesabini yuz akiyla verebilen kisi, dunyayi iyilikleriyle ahirete tasiyabilen bahti
yardir. Onun hakkinda dunyalilarin degerlendirmelerinin soyle veya boyle olmasi hicbir anlam ve onem tasimamaktadir. Davranislarini, ahiretteki sonuclarini dikkate alarak degerlendiren insan, dunyayi ve dunyalilari da layik olduklari sekilde degerlendirecektir. “Cevresini asmis insanlar” da iste bu manada “akilli” kisilerdir.
“Herkes yarin icin ne takdim ettigine dikkat etsin!”3 ayeti “olum sonrasi icin calisan”larin ne kadar isabetli ve akillica davranmis olduklarini belgelemektedir. Nitekim Tirmizi de hadisimize “hasen” dedikten sonra “nefsine hakim olan” diye tercume ettigimiz “men dane nefsehu” ifadesinin “Kiyamette hesaba cekilmeden once oz nefsini hesaba ceken kisi” demek olduguna isaret etmektedir. Daha sonra da bu manayi destekleyen iki gorus nakletmektedir. Ilki Hz. Omer'den.. Demistir ki;
“- Hesaba cekilmezden once kendinizi kendiniz hesaba cekin. Buyuk arz (durusma) icin hazirlik yapin. Ahiretteki hesap, ancak dunyada nefsini hesaba cekmis olanlar icin hafif ve kolaydir.”
ikinci gorus ise Meymun Ibni Mihran'a ait... O da soyle demistir:
“- Kul, yiyimi ve giyimi nereden diye ortagini gozet
leyip durdugu gibi kendi oz nefsini denetlemedikce asla takiyy olamaz, takvaya eremez.”