İbrâhim Gülşenî, bir gün talebeleriyle sohbet ediyordu.
Bir ara talebeler; “Efendim! Allahü teâlânın ihsânı ile kabirdeki ölülerin azabda veya nîmet içinde oldukları bilinebilir mi?
Duâ ederek azabda olanın azâbı kaldırılır mı?” diye sordular.
İbrâhim Gülşenî de:
“Allahü teâlânın sevdiklerinden biri bir kabre uğradığında, kabirdekinin azab içinde olduğunu gördü.
Aradan bir müddet geçtikten sonra, tekrar o kabrin yanına uğradı.
Kabre teveccüh ettiğinde, azâbın kaldırılmış olduğunu gördü. Hayret ederek düşünceye daldı.
O sırada kendisine bir hitâb geldi.
Deniyordu ki:
“Bu kabirde yatan kimsenin küçük bir çocuğu vardı.
Annesi o çocuğu ilim öğrenmeye gönderdi. Çocuk Besmeleyi öğrenince,
Besmelenin hürmetine babasının azâbı kaldırıldı.
” Yine bunun gibi şâhid olduğum bir hâdise de şöyledir:
Kâdı Îsâ'nın hocası Fahreddîn vefât etmişti.
âdı Îsâ, teveccüh edince, hocasının azabda olduğunu anladı ve gelip bana durumu söyledi.
Kâdı Îsâ'ya dedim ki: “
Hocanın sende hakkı var. Hocan için sadaka ver, Kur'ân-ı kerîm okut ve rûhuna hediye eyle.”
Kâdı Îsâ denilenleri yaptı. Fukarâya yemek yedirdi. Sevâbını hocasının rûhuna hediye etti.
O gece Kâdı Îsâ rüyâsında hocasını gördü. Azap melekleri tekrar azab için gelmişlerdi.
Tam o anda onu bir nûr kapladı. Bunu gören melekler, hemen oradan ayrıldılar.
Ertesi günü rüyâsını bize tâbir ettirmek için geldi.
Biz de; “Okuduğun Kur'ân-ı kerîm ve yaptığın hayır hasenât ona nûr oldu ve azabdan kurtuldu. Çünkü Kur'ân-ı kerîm nûrdur.” dedik.