Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde yapılmasını açıkça emrettiği şeyler, yâni emirler.
Bu emirler Kur’ân-ı kerîmde kat’î delille, yâni açıkça bildirilmiş ve sözbirliğiyle anlaşılmışlardır. Emirlerin hem inanılması, hem de yapılması îcâb eder. Bunlara inanmayan İslâmiyetten çıkar.İnanıp da yapmayan günahkâr, yâni suçlu, kabahatli olur.
İslâm dîninin bildirdiği ibâdetlerde hiçbir değişiklik yapılamaz. Farzlar,Allahü teâlânın emrettiği değişmez, kesin esaslardır. Zamanla da kaldırılamaz. Bunlar, zamanla değişen cemiyetin kurallarına, örf ve âdetlerine göre değişmez. Îmânı, farzları ve haramları öğrenmek ve bilmek farzdır. 33 Farz ve 54 Farz meşhurdur. Bunlardan dördü esas olup, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve haccetmektir. Îmân ile berâber bu dört farz İslâmın şartıdır.Îmân edip de ibâdet edene, yâni bu dört farzı yapana “Müslüman”veya “müslim” denir. Dördünü birden yapıp da, haramlardan kaçınan tam Müslümândır. Bunlardan biri, bozuk olur veya hiç olmazsa, Müslümanlık bozuk olur. Dördünü de yapmayan mümin olsa da, Müslümanlığı tam değildir. Böyle îmân, insanı yalnız dünyâda korursa da, âhirete îmânla gitmek güç olur.
Farzlar ikiye ayrılır:
1. Farz-ı ayn:
Akıllı ve bâlig olan yâni dînin emir ve yasaklarından sorumlu olacağı yaşa gelen her Müslümanın, bizzât kendisinin yapması îcâb eden farzlara denir. Başkalarının yapmaları ile sorumluluğundan kurtulamayacağı emirlerdir. Namaz kılmak, oruç tutmak gibi emirler böyledir.
2. Farz-ı kifâye:
Müslümanlardan birinin veya birkaçının yapmasıyle, diğerlerinin borçtan kurtulduğu farzdır.Cenâze namazı kılmak böyledir. Bir kişi kıldığı zaman, diğerleri farzı yapmak borcundan kurtulur. Düşmanlara karşı vatanı ve dîni korumak, onlardan üstün olmak için her türlü fen vâsıtalarını yapmak farz-ı kifâyedir. Kur’ân-ı kerîm dinlemek, cihâda gitmek de aynıdır.İnsanlara faydalı meslekler farz-ı kifâyedir.
Farz-ı Kifaye, İslami toplumda gerekli olan işlerin kesinlikle yapılması gerektiğini ifade eder. Farz-ı Kifaye' sayılan eylemlerden bazıları şunlardır:
Cenazeyi yıkamak, kefenlemek, cenaze namazı kılmak ve gömmek farz-ı kifaye’dir. Erkek yoksa bu işleri kadınlar yapar.
Kuran-ı ezberlemek, yani hafız olmak farz-ı kifaye’dir.
Bir toplumda bilim adamlarının bulunması Farz-ı Kifaye'dir.
Bir topluma selam verene cevap vermek farz-ı kifaye’dir. Cevabı geciktirmek ise haramdır.
Cihad etmek farz-ı kifaye’dir.
Fen bilgilerinden sanatına, ticaretine lazım olanları, bu işle meşgul olanların öğrenmeleri ve yapmaları farz-ı kifaye’dir.
Her şehirde, Fetva verebilen, sorunları çözebilen bir âlimin bulunması farz-ı kifaye’dir.
Farzları zamânında eksiksiz yerine getirene Allahü teâlâ Cennet’i vâdetmektedir.
Özürsüz terkedenler, yâni yapmayanlara cezâsı ise çok ağırdır. Bunların muhakkak cezâlandırılacağı, Kur’ân-ı kerîmin çeşitli âyetlerinde bildirilmektedir. Allahü teâlâ, insana sıhhat, âfiyet, akıllara durgunluk veren bir dünyâ nizâmı, bir gülşen sarayı vermesine karşılık, onlardan kulluk etmelerini, emirlerini yerine getirmelerini istemektedir. Âmirin verdiği emrin yerine getirilmemesinde, cezâ ile karşı karşıya kalınacağını herkes bilir. Herkesin mutlak âmiri,Allahü teâlâdır.
Bir Müslümânın öğrenmesi ve yapması lâzım gelen farzlar, ilmihâl kitaplarında geniş olarak açıklanmaktadır.
Farz; farz-ı dâim, farz-ı ayn, farz-ı kifâye olarak da sınıflandırılır.
Meselâ îmân etmek farz-ı dâimdir.