Beş N Bir Allah - Senai Demirci
Başımız bakışımızla derttedir. İki göz kapağını kaldırınca başlıyor
bakış ancak burada bitmiyor. Neyi gördüğümüz, nasıl baktığımız ile çok
yakından ilişkilidir. Bakış biçimimiz gözümüze vuran ışık kadar
aydınlatıcı ya da körelticidir. Eşyadan gözümüze yansıyan ışık, insan
aklına hep aynı renklerle varmıyor. Göze vuran görüntüler, sanki bir
büyük prizmadan geçer gibi, ayrı yönlerde, ayrı tonlarda ve ayrı
biçimlerde düşüyor insan aklına. İnsan, baktığı ile kalmıyor.
Bakmak, her zaman kasıtlı bir akıl eylemi ile birliktedir: "Görmek".
Görmek, bakmaktan farklı olarak, göze değen ışıkla değil, akla düşen
merakla gerçekleşir. Işıktan, işaretten, şekilden, renkten fazlasıdır
aklın gördüğü. Akıl, gözün gördüğünden ötesini arar. Gözün gördüğünün
ne gösterdiğini "görmek" ister. Göze düşen görüntünün işaret ettiğini
bulmak ister. Görünür olanın derinine geçmek ister. Görüntüden asla
varmak ister. Gözün gördüğüyle yetinmez. Bakışımızın ötesini dert
edinir. Bakışımızı başımıza dert eder.
Öyleyse nasıl bakmalı? Bakmak için elimizdeki tek veri
gördüklerimizdir. Bakmaya başladığımız yerde gördüklerimiz vardır.
Eşya, yani şeyler, bakışımızın ilk durağıdır. Eşya ve olaylar ne ise,
öyle görünür gözümüze. Eşyayı ve olayları olduğu gibi gördüğümüzü
varsayarız. Olduğu gibi görmeye o kadar alışığızdır ki, dilimizden
"Ne? " ve "Nasıl? " soruları eksik olmaz. Bu iki sade soru, sanki
damağımıza ve dimağımıza yapışık gibidir. Gördüklerimizin mahiyeti,
yani, ne olduğu/nasıl olduğu, bu sorularla açığa çıkar. Bu sorular
olmasaydı, dış dünya ile ilgili hiçbir algıdan, farkındalıktan söz
edemezdik. Bu ikisine "Nerede? " "Ne zaman? " "Niçin? " sorularını da
eklersek, eşya ve olaylarla ilgili algımızı en geniş sınırlarına
yakınlaştırmış oluruz. Dış dünyanın bilincimize sızdığı gözenekler
gibidir bu sorular. Haberciler, N ile başlayan bu beş soruya "Kim? "
sorusunu ekleyerek, her olay için "beşNbirK" formülünü uygular. Yani,
bir olayla ilgili N'li beş, K'lı bir soruya doğru cevap veriliyorsa,
olay aydınlanmış demektir.
Gelgelelim, kâniatla ilgili haberlerde sıklıkla N'li sorular sorulur
ancak "Kim? "e gelince durulur. Kâinattaki olayların faili pek öyle
aranmaz. Modern bilimciler, sadece N'li sorularla olayların
aydınlatıldığını düşünürler. "Kim? " sorusuna cevap aranmaz. Dahası,
"Kim? " sorusu sorulmayabilir ve hatta sorulmamalıdır. Bir şekilde,
N'li soruların cevapları içinde "Kim? " sorusunun cevabı da
yuvarlanır. Bir şey, bir şekilde, bir yerde, bir anda, bir nedenle
oluyorsa, bu şey ya kendi kendine oluyordur ya şartlar öyle
gerektirdiği için ya da hep böyle olageldiği için oluyordur. Bu türden
cevaplar "Kim? " sorusunu başından gereksiz kılar.
Oysa, olaylara soracağımız her N'li soru, bizi K sorusuna götürdüğü
gibi, K'nın cevabına da götürür. Yeter ki, bakışımızdan kaynaklanan
N'li soruları, "görme"ye doğru yönlendirelim. Her N'li soru, aklımıza
K'lı sorunun cevabını taşıyan bir ışın gibidir. Aklımızın retinası
ışınlarla değil, işte bu N'li sorularla "görür". Bakışımızın başımıza
dert ettirdiği budur. N'li soruların sonunda K'nın cevabı da düşer
zihnimize. N'li sorularla, önce failin Kim olmadığı anlaşılır, sonra
da Kim olabileceği.
Gelin şimdi bir kâinat habercisi olalım. Çok bilinen bir örnek
üzerinde, yağmur olayında, kâinattan nasıl sahih bir haber
çıkarabileceğimizi görelim. Beş N'li soruyu sorarak başlıyoruz:
Ne? -Yağmur
Nasıl? -Gökten yere geliyor
Nerede? -Her yerde
Ne zaman? -Her zaman
Niçin? -Canlılar yaşasınlar diye
"İnsanlar, hayvanlar ve bitkilerin yaşaması için gökten su geliyor."
HABERDE GÖZÜN GÖRDÜĞÜNÜ ANLATIYORUZ
Su, gökten yere geliyor.
Gelen su ile tüm canlılar hayatlarını sürdürüyolar.
Gözlemimiz bunu gösteriyor..
Yani, sadece görüntüyü naklediyoruz.
"Gelen suda, insanlara, hayvanlara ve bitkilere acıyıp şefkat etmek
rızk yetiştirmek gibi bir kabiliyet görünmüyor."
BAKIŞIMIZA DÜŞEN GÖRÜNTÜ
AKLIMIZA SORULAR DÜŞÜRÜYOR
Bir gözlemden kaynaklanan N'li sorular, yeni sorular sordurtuyor.
Su, insana ve hayvana geliyor ama insana ve hayvana acıyıp şefkat
ediyor olabilir mi?
Suyun, insana ve hayvana rızık yetiştirmek gibi bir kabiliyeti ya da
niyeti olabilir mi?
Öyle görünüyor ki, su acımaktan, şefkat etmekten, rızk endişesi
taşımaktan çok uzaktır.
"Demek ki, su (kendi kendine) geliyor değil gönderiliyor."
VE AKLIMIZIN "GÖRDÜĞÜ"
Yağmur olayı ile ilgili N'li beş soru, bizi K'lı bir soruya ve bu
sorunun muhtemel cevaplarına doğru götürüyor.
Su "geliyor" değil, "gönderiliyor."
O halde suyu bir "gönderen" olmalıdır.
Suyu gönderen her kim ise, acıyıp şefkat eden biri olmalıdır.
Acıyıp şefkat eden suyun kendisi olabilir mi? Suyu taşıyan bulutlar
olabilir mi? Bulutları taşıyor görünen rüzgâr olabilir mi?
Görünen o ki, bu üç sorunun cevabı da hayır!
Böylece failin kim olmadığını da görmeye başladık.
OLAYIN "PERDE ARKASI"
Suyun geldiği "gözle görünür" bir gerçektir. Bu görüntü beş N'li
sorumuza cevap veriyor. Ayrıca, beş N'li sorunun cevabı da bizi bir
K'nın cevabına götürüyor. Bu 'görünür'den hareketle, 'görünmez'i yani
'****bî' olanı "görür" olduk.
Böylece, yağmur için sorduğumuz beş N'li soru, aklımıza, acıyıp şefkat
eden, Rahman ve Rahim olan bir Allah'ı getiriyor. İşte şimdi yağmur
haberimiz eksiksizdir. Olayın karanlıkta kalan yanı yoktur. Olayın
faili görünürlerde değil ama biliniyor ve tanınıyor. Beş N, bir
Allah'ı akla getiriyor
Senai Demirci