Bedir Savaşı - Ansiklopedik Bilgi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Bedir Savaşı - Ansiklopedik Bilgi
« : 26 Temmuz 2014, 17:05:54 »
Hicretin ikinci yılında Ramazan ayında sevgili Peygamberimizin, Mekkeli müşriklerle yaptığı ilk savaş.

Bedir Savaşı, 13 Mart 624 Cuma M. (17 Ramazan 2 H.) tarihinde Müslümanların, Mekke'nin Kureyşli gayrimüslimleriyle yaptığı ilk savaşı.

Mekke ile Medine arasında Bedir kuyularının bulunduğu mahalde vuku bulduğu için, Bedir Savaşı olarak anılır.
Bedir, Medine'nin güneybatısındadır (130 km)

Peygamber efendimizi gören ve sohbetinde bulunan ilk Müslümanlar (Eshab-ı kiram) içinde Bedir Savaşına katılan 313 sahabinin ayrı bir yeri ve derecesi vardır.

Hicretin ikinci yılı (M.624) Ramazan ayında Ebu Süfyan reisliğindeki büyük bir Kureyş kervanının Şam’dan Mekke’ye dönmekte olduğunun haber alınması üzerine, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam bu kervandaki malları ganimet olarak almak için bir ordu toplayarak Safra denilen yere kadar geldi. Bu orduda, çeşitli vazifelerle civara gönderilenler hariç, 305 kişi vardı. Bunların 64’ü Muhacirlerden, kalanı Ensardan (Medineli Müslümanlardan) idi. Orduda üç at, 70 deve mevcuttu. Develere nöbetleşe binerek ilerlerlerdi. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam dahi Ali bin Ebi Talib ve Zeyd bin Harise (radıyAllahü anhüm) ile beraber bir deveye sırayla binmiştir. Muhacirinin beyaz sancağı, Mus’ab ibni Umeyr’e verilmişti. İşte, daha sonraları bütün dünyaya yayılan ve gittikleri yerlerde muzaffer olarak tarihe nam salan İslam ordularının birincisi, bu ordudur.

Bu arada, İslam ordusunun kervanı üzerine gelmekte olduğunu öğrenen Ebu Süfyan bir taraftan yolunu değiştirirken, diğer taraftan Zamzam İbni Amril-Gaffar’ı ücretle tutarak, Mekke’ye haber vermeye ve imdad istemeye gönderdi. Zamzam Mekke’ye vardığında, Kureyş’in ileri gelenleri hazret-i Abbas’ın kız kardeşi Atike’nin üç gün önce gördüğü ve Kureyş’e bu günlerde büyük bir bela geleceği şeklinde tabir edilen rüya sebebiyle birbirlerine düşmüşlerdi. Zamzam’ın; “Ey Kureyş, çabuk yetişiniz! Yoksa Şam kervanı Müslümanların eline düşer ve bütün malınız gider!”diyerek feryad etmesi üzerine, çekişmeyi bırakarak derhal bir ordu topladılar. Hemen hemen hepsi atlı veya develi olan bu ordunun 1000 kişiye yakın olan mevcudu, o zamanın ileri harp aletleri ile silahlanmıştı. Ebu Leheb ve Ebu Süfyan hariç, Kureyş’in bütün ileri gelenleri orduya iştirak ederek silah, malzeme ve mühimmat ile desteklemişlerdi. Bu ordu yoldayken, Ebu Süfyan’ın kervanı sahil yolundan sağ salim Mekke’ye getirdiği haber alınınca geri dönmek isteyenler olduysa da, Ebu Cehil’in korkaklık ve kaçmakla itham ederek ağır hakaretlerde bulunması üzerine mecburen yollarına devam ettiler. Ancak birkaç kişi geceleyin Mekke’ye dönebildi.

Bu arada Peygamber efendimiz de, Mekke’den hareket eden büyük bir ordunun kendilerine karşı gelmekte olduğunu öğrendi. Kervana el koymak için yola çıkmış bulunan İslam ordusunun ileri gelenleri ile Medine’ye dönmek veya dönmemek hususunda istişare etti; Ensarın fikirlerini sordu. Bunun üzerine söz alan hazret-i Sa’d ibni Muaz; “Ya ResulAllah, biz sana inandık! Allah katından getirdiğin şeylerin hak olduğuna itimat ve iman eyledik. Sana itaat  etmeye ve emirlerine kesinlikle uymaya söz verdik. Artık siz ne dilerseniz emrediniz. Seni gönderen Allah hakkı için, eğer denize girersen, seninle beraber gireriz, hiçbirimiz geri kalmayız. Biz düşmana karşı varmaktan çekinmeyiz. Savaş anında geri dönmeyiz. Biz, sabredenlerdeniz ve sadıklardanız. Cenab-ı Hak’tan bizden memnun olacağınız işler göstermesini niyaz ederim. Hemen Allahü tealanın bereketi ile bizimle murad ettiğiniz tarafa hareket buyurunuz!” şeklindeki sözleriyle Ensarın sadakat ve samimiyetini dile getirdi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz de fevkalade memnun olarak, İslam ordusuna Bedir kuyularına doğru hareket emrini verdi.

Kureyş ordusu daha önce gelip Bedir suyunu zaptetmişti. İslam ordusu kumları son derece kaygan olan bir mevkide durdu. Susuzluk sıkıntısı başgösterdi. Peygamber efendimiz, o mevkide birkaç yeri işaret ederek Kureyş ileri gelenlerinden bazılarının harp esnasında öldürüleceği yerler olarak söylemiş, aynen söylediği gibi olmuştur. Ertesi gün, Ramazan ayının on yedinci  Cuma günü sabahleyin yağan şiddetli yağmur, su sıkıntısını giderip sel olup aktı. İslam ordusu Bedir kuyularının en nihayetindeki kuyunun önünde toplandı. Peygamber efendimiz için hurma dallarından bir gölgelik yapıldı. Bedir’de karşı karşıya gelen bu iki ordunun askerlerinin pekçoğu birbirleriyle çok yakın akraba idiler. Kardeşlerden biri bir tarafta, diğeri öbür tarafta; baba bu yanda, oğul öbür yanda; amca yeğene, yeğen amcaya karşı savaşmak için hazır bekliyordu.

Her iki ordu, harp meydanında karşı karşıya gelip saf bağladılar. Peygamberimiz İslam ordusunun saflarını bizzat kendi elleriyle düzelterek; “Ben emretmedikçe düşman üzerine hücum etmeyiniz. Fakat ok menziline iyice girdiklerinde ok atınız.” diye emir verdi. Bu arada Kureyş tarafından atılan bir ok hazret-i Mihca’yı şehid etti. Bedir Muharebesindeki ilk şehid, bu zattır. Nihayet Kureyş ordusundan Utbe ibni Rebia, bir tarafına biraderi Şeybe’yi diğer tarafına oğlu Velid’i alarak, İslam ordusundan er diledi. Bunlara karşı gelen Medineli üç Müslüman, Eshaptan hazret-i Avf ile Muaz ve Abdullah ibni Revaha’yı kendi denkleri görmediği için reddederek, “Ya Muhammed! Bize denk ve akranımız olan amcazadelerimizi gönder.” diye bağırdı. (O zamanlar Mekkeliler, Medinelilere çiftlikle uğraştıkları ve pek çoğu okuma-yazma bilmedikleri için hakaret gözüyle bakarlardı).

Bunun üzerine Peygamber efendimiz; “Kalk ya Ubeyde, kalk ya Hamza, kalk ya Ali.” diyerek, Ubeyde’yi Utbe’nin, Hamza’yı Şeybe’nin ve hazret-i Ali’yi Velid’in üstüne gönderdi. (Hazret-i Ubeyde, o tarihte 63 yaşındaydı.) Kısa bir vuruşmadan sonra üç Kureyşlinin üçü de öldürüldü. Ayağından ağır yaralanan Ubeyde ise harpten sonra Medine’ye dönerken yolda şehid oldu. Bu teke tek vuruşma esnasında hazret-i Ebu Bekr Kureyş ordusu içinde oğlu Abdurrahman’ı görerek meydana çıkıp onunla çarpışmak için izin istediyse de, Peygamberimiz; “Ya Eba Bekr! Bilmez misin ki, sen benim, görür gözüm ve işitir kulağım yerindesin.” diyerek müsade etmedi.

Bundan sonra iki taraf saflar halinde birbirine karşı yürümeye ve oklar atmaya başladılar. Bu sırada Peygamberimiz Muhammed aleyhisselam, kendi için hurma dallarından yapılan haymede; “Ya Rabbi bana vad ettiğin nusreti ver!” diye yalvarıp dua ederken, Kamer suresinin 45. ayeti vahiy olundu. “Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklardır.” mealindeki bu ayet üzerine; “Müjde ya Eba Bekr! İşte Allah’ın yardımı imdadımıza geldi.” diyerek zırhını giyindi ve haymeden (gölgelikten) dışarı çıktı. Bir avuç ufak taşlar alarak Kureyş ordusuna doğru attı. Bunların her biri bir Kureyş askerinin gözüne, burun deliğine isabet ederek onları sersem etti. Bundan sonra Eshabına; “Haydi, şimdi şiddetli hamle ve hücum ediniz.” emrini verdi. Eshab-ı kiramın hepsi dalkılıç olarak ileri koştular. Her tarafa yaptıkları hamle ve hücumlarla düşman saflarını darmadağın ettiler. Kureyş’in pekçok ileri gelenleri, hazret-i Hamza ve Ali’nin (radıyAllahü anhüm) kılıçları ile can verdiler.

Bu arada hazret-i Abdurrahman ibni Avf’ın sağ ve solunda yer alan iki genç Müslüman, ondan kendilerine Ebu Cehil’i göstermelerini istediler. Bunlar, Medineli Afra Hatun’un oğullarından Muaz ve Muavvez isimli, Ebu Cehil’i öldürmek için Allah’a söz vermiş iki fedai kardeş idiler. Kureyş ordusunun içinde etrafını saran Beni Mahzum kabilesi savaşçılarıyla birlikte, “Anam beni bugün için doğurmuştur.” diye bağırarak Mekkelileri gayrete getirmeye çalışan Ebu Cehil’i, Abdurrahman ibni Avf'ın (radıyAllahü anh) işaretiyle tanıyarak derhal oraya koştular ve üst üste yaptıkları hamle ve hücumlarla yere serdiler. Bir miktar daha harb edip, birçok düşmanı öldürdükten sonra kendileri de şehid edildiler. O esnada Peygamber efendimizin; "Kim bize Ebu Cehil’den bir haber getirir?" diye sorması üzerine, muharebe meydanına koşan hazret-i Abdullah ibni Mes’ud, Ebu Cehil’i ölmek üzereyken buldu ve sakalından tutarak boynuna bastı. Müslümanların en azılı düşmanı olan Ebu Cehil, o durumda bile kendi ölümünü bir kenara bırakarak, “Hangi taraf üstün.” diye sordu. “Nusret ve üstünlük Müslümanlardadır.” cevabını alınca bütün kinini dile getirerek; “Efendine (hazret-i Muhammed’e) söyle ki, şimdiye kadar O’nun düşmanı idim. Şimdi düşmanlığım bir kat daha arttı!” deyince, başı kesilerek Peygamber efendimize getirildi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz; "Bu ümmetin Fir’avn’ı işte budur." diyerek Allahü tealaya şükürler etti.

Peygamber'in savaşı idare etmesi için Bedir'e hâkim bir tepede gölgelik kuruldu, burada Mescid-i Arîş inşa edilmiştir. Çarpışmaların ilerleyen aşamalarında Mekkeli Kureyşliler dağılma belirtileri gösterdi; komutanları Ebu Cehil öldürülünce de iyice dağıldılar.

Kureyş ordusunun başı olan Ebu Cehil’in öldürülmesinden sonra, Mekkeliler dağıldılar. Firar edebilenleri kurtuldu, edemiyenleri öldürüldü veya esir edildi. İslam tarihinin bir dönüm noktası olan Bedir Muharebesi Müslümanların galibiyeti ile neticelendi. Bu savaşa kadar Müslümanlar devamlı eziyetlere uğramışlar, çektikleri eza ve cefalar dayanılmaz duruma gelince vatanlarını, evlerini, barklarını terk ederek göç etmişlerdi. Bedir Savaşı, bu durumu değiştirmiş ve Müslümanların mücadele gücünü artırmış, onları üstün hale getirmiştir. Pekçok ganimet  alındı.

Kayıplar
Savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlandı. Mekke Müşrikleri Ebû Cehil dahil 70 ölü 70 esir bırakıp kaçtılar. Müslümanlar 14 kayıp verdiler.

Kur'an'da Bedir Savaşı

Kur'an'da Bedir Savaşı'yla ilgili ayetler şöyledir:

"Kendilerine savaş açılan Müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah'ın onlara yardım etmeye gücü yeter." (Hacc 13)

"And olsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir'de yardım etmişti. O halde Allah'a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız." (Al-i İmran 123)

"Ey iman edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alıp, küçük birlikler halinde, yahut topluca savaşa gidin." (Nisa 71)

"Eğer siz (Uhud'da) bir yara aldıysanız, şüphesiz o topluluk da (Karşıtılar da Bedir'de) benzeri bir yara almıştı. İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez." (Al-i İmran 140)

"Bildiğin gibi, Rabbin seni hak uğruna, öz yurdundan çıkarmıştı. Ve müminlerden bir grup tamamen isteksizdi. " (Enfâl 6) " O sırada Allah, iki gruptan birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Ve siz, güçsüz ve silahsız olanın size düşmesini arzu ediyordunuz. Allah ise hakkı kendi kelimeleriyle tam bir biçimde ortaya koymayı ve küfre batmışların ardını-arkasını kesmeyi istiyordu." (Enfâl 7) "Diliyordu ki, kötülüğü temsil edenler istemese de hakkı ayan-beyan gözler önüne koysun, saçma ve tutarsız olanı hükümsüz kılsın." (Enfâl 8) "Hani siz, Rabbinizden yardım ve destek diliyordunuz; O, sizin dileğinize şöyle cevap vermişti: 'Hiç kuşkunuz olmasın, Ben size, meleklerden birbiri ardınca bin tanesiyle yardım ulaştıracağım.'" (Enfâl 9) "Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve o sayede kalpleriniz huzur ve rahatlık bulsun diye yaptı. Yardım yalnız ve yalnız Allah katındandır. Hiç şüphesiz Allah Azîz'dir, Hakîm'dir" (Enfâl 10)

"Baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer (küfürden) vazgeçerlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir." (Enfâl 39)