Peygamberimizin misafiri hiç eksik olmazdı.
Uzaktan yakından pekçok misafiri gelirdi. Bazı devlet ve kabilelerden özel ve resmi heyetler gelir, günlerce kalırlardı. Peygamberimiz bu misafirlerle bizzat ilgilenir, ağırlar, hizmetlerini görürdü.
Habeşistan'dan gelen heyete bizzat Peygamberimiz hizmet etti.
Sahabîler, "Siz bırakın, yâ ResulAllah, hizmeti biz görürüz" dediler.
Peygamberimiz, "Onlar daha önce bizim arkadaşlarımıza ikram etmişlerdir. Şimdi ben de bu hizmetlerinin karşılığını vermekten zevk duyuyorum" buyurdu.
Taif'ten gelen Sakif heyetini, mescitte misafir etti, ağırladı. Yine hizmetlerini kendisi gördü. Daha sonra onlar hep beraber Müslüman olarak yurtlarına döndüler.
Peygamberimizin kendi evi misafiri kabule müsait olmadığı zamanlar, Ensardan Remle ile Ümmü Şerik'in evi misafirhane vazifesini görüyordu. Bu kadınlar iyiliksever, cömert kimselerdi. Bazen gelen misafirler o kadar çok olurdu ki, hizmetlerini rahatça görmek için böyle misafir evlerine taksim edilirdi.
Peygamberimiz misafir konusunda din ayırımı yapmazdı. Herkese aynı yakınlık ve iyiliği yapar, aynı nezaket ve anlayışı gösterirdi.
Ebû Basra Peygamberimizin bu tarafını şöyle anlatır: "Ben Müslüman değildim. Resulullaha misafir oldum. Geceleyin kalktım, bütün keçileri sağdım, sütlerini içtim. Böylece Resulullahı ve ailesini aç bıraktım. Fakat Resul-i Ekrem bana hiçbir şey demedi."
Yine Ebû Hüreyre'nin anlattığına göre, bir gün Peygamberimize bir müşrik misafir oldu. Peygamberimiz süt ikram etti, içti. Bir daha ikram etti, onu da içti. Resulullahın bu ikramı karşısında duygulanan bu müşrik sabahleyin Müslüman oldu.
Fakat Peygamberimizin devamlı misafirleri, mescidin yan tarafında ikamet eden, evi barkı, çoluk çocuğu olmayan fakir Sahabîlerin oluşturduğu Suffe Ashabı idi. Peygamberimiz onları kendi aile fertleri gibi görürdü. Onların eğitim ve öğretimlerini üzerine aldığı gibi, geçimlerini de kendisi karşılardı.
Peygamberimizin ancak dört kişinin taşıyabileceği büyüklükte bir kazanı vardı. Öğle vakti olunca bu kazan getirilir, yemek yapılır, Suffe Ashabı onun etrafına dizilir, Peygamberimizle birlikte ondan yerlerdi. Bazen o kadar kalabalık olurdu ki, Peygamberimiz oturmaya yer bulamaz, çömelirdi.
Peygamberimiz bazen Suffe Ashabını kendi evinde de ağırlardı. Bunların sayıları, yüzle dört yüz arasında değişirdi.
Bir gün Suffede bulunan Sahabîleri Hz. Âişe'nin evine götürdü. Hz. Âişe validemize evde ne varsa getirmesini söyledi. Yemek yenildikten sonra, varsa bir miktar daha getirmesini söyledi. Hurma ve süt geldi. Onları da yediler. Böylece Peygamberimiz onları bizzat evinde kendisi ağırladı.
Bazen Peygamberimize çok sayıda misafir gelirdi. Peygamberimiz evde ne var, ne yoksa misafirlere ikram eder, kendileri ve ev halkı geceyi aç olarak geçirirlerdi. Peygamberimiz geceleri uyanır, misafirlerin bir ihtiyacının bulunup bulunmadığını sorardı. Onları yolcu edinceye kadar her türlü ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırdı.
Bir gün Peygamberimize bir misafir geldi. Yorgun ve çok fakir olduğunu söyledi.
Peygamberimiz hanımlarının birisinin evine haber gönderdi. Hanımı;
"Yâ ResulAllah, seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, evde sudan başka bir şey yoktur" dedi.
Sonra başka bir hanımına gönderdi, ondan da aynı cevabı aldı. Neticede anlaşıldı ki, Peygamberimizin hanımlarının hiçbirisinin evinde yiyecek yoktur.
Sonra Peygamberimiz Sahabîlere;
"Kim bu adamı bu akşam misafir ederse Allah ona rahmet etsin" buyurdu.
Bunun üzerine Ensardan bir zat kalktı. Kendisinin misafir edebileceğini söyledi ve aldı, evine götürdü. Hanımına:
"Evde yiyecek bir şey var mı?" diye sordu.
"Çocukların yiyeceğinden başka bir şey yoktur" cevabım aldı.
Hanımına, "Çocukları bir şeyle oyala. Yemek isteyecek olurlarsa uyut, misafirimiz yemek yiyeceği zaman kalk, lâmbayı söndür. Tâ ki kendisiyle birlikte yemek yediğimizi göstermiş olalım."
Sofraya oturdular. Misafir yemeğini yedi. Kendileri de yer gibi yaptılar, fakat aç olarak gecelediler.
Ev sahibi sabah olunca Peygamberimizin huzuruna geldi. Peygamberimiz kendisine şu müjdeyi verdi:
"Sizin yaptığınız bu güzel işten dolayı Allah her ikinizden de razı oldu."
Dilimizde misafirperverlik kelimesi vardır. Misafiri sevmek, ağırlamak, yedirip içirmek, ihtiyaç ve istirahatını temin etmek hem sünnet, hem de millî bir gelenek halinde içimizde yaşamaktadır. Bunun kaynağı ise Peygamberimizin tavsiye ve teşvikleridir.
Misafiri sevmek, onu ağırlamak imanın bir görüntüsü ve alâmetidir. Bir insanda iman ne kadar güçlü ise misafire olan yakınlığı da o nisbette artar.
Ebû Hüreyre'nin rivayetine göre Peygamberimiz şöyle buyurdular:
"Allah'a ve âhiret gününe iman eden misafirine ikram etsin.
"Allah'a ve âhiret gününe iman eden akrabasını görüp gözetsin.
"Allah'a ve âhiret gününe iman eden ya hayır söylesin yahut sussun."