Ah küçük kız .. Kahraman Tazeoğlu..
Alışkanlıklarımla dolduruyorum boşluklarımı. Eski bir kitap, eski bir arkadaş, eski bir şarkı… Yaşamaktan ve yazmaktan sahnelerini ezberlediğim oyun, seninle yenileniyor. Rüyalarım olmazdı oysa. Yalnızlık derin bir uyku koynundayken canımı acıtmazdı. Şimdi, uyanmak için seninle boğuştuğum, uyanmak için sana yalvardığım rüyalarla geçiyor uykularım. Uyandır beni küçük kız! Uyandır ve çık sokaklara. Odalara kapattığın bedeninin ruhu bende! Kırılmış ve rüzgârına küsmüş bir dal sitemkârlığında bana bakan yüzün, uykulardan kaçtığım günlerin telaşında bile bırakmıyor aklımı. Sokaklara çık! Bir serserilik yap, bir delilik, bir iyilik…
Alışkanlıklarım doldurmuyor boşluklarımı. Her eski, yeniye duyduğu öfkeyi benden alıyor. Hatırıma yer etmişlerim unutulmanın hıncıyla, kendini unutturmamacasına saldırıyor. Neye sarılsam bana vefayı anlatıyor, vefasızlığımı vuruyor yüzüme. İstanbul bile karşımda. İstanbul bile eskiye alınmanın alınganlığıyla, sırtını dönüyor bana. Yazmaya bulduğum çareler kelimelerimi kemiriyor. Kalır ayak kanayan bir iç bulanmasında her şeyi kusup üstüme düşleri de berbat ediyorum.
Unutuyorum her seferinde. Neresinde kalmıştık ayrılığın? Hareketsizliğe alışamamış ayaklarım, eski şehirleri getiren adımları kapımdan kovamıyor. Sana seslendiğimi sandığım her yazı da yaz ellerimi üşütüyor. “Çık sokaklara” bende bir feryat artık. Ve kapanıklılığın duvarları aşıyor da suretini yaşatırcasına beni buluyor. Asıl düşmanlarını hatırladım bu öykünün ama çok geç, yeni bir kötüye can vermeye. Örsümü zorluyorum bazı geceler sesin ilişir umuduyla. Sen böyle mi susardın? Susardın ama küçük kız edasıyla ve nazıyla. Gönlün alındı mı, geçerdi şımarıklığın. Ama şimdi bir dilsiz, bir sağır gibi suskunluğun… Ya neden ben de gözlerin ve neden bırakmıyor yakamı gülüşün. Gülüşün bir şeyleri geçirmek içindi, şimdi hasım kahkahalara eşlik ediyor. Ve korkuyorum çocuk yüzünden. Bu yüzden İstanbul İstanbul gezinmelerim. Korkağı olduğum aşk, bana seninle öç aldırıyor. Bedellerimiz aynıydı lakin bana senin gözyaşlarını akıttırmamak paylanıyor. Sen ağladıkça ağlayamamak yetiyor, teslim olmama. Yine de eşkıya sevdalılığım yer bulmuyor İstanbul’un koynunda. Boğazına çıktığımda boğazım düğümleniyor, seviniyorum ağlayacağıma ama yaşlarım kirpiklerime takılıyor. İçindeki esaretinden sokaklara kaç ve sokak sokak dağıttığım özgürlüğümü al.
Senden gitmek zorunda değildim. Sen gönderdin kelimelerinle. Bu yüzden ardına kadar açık kapılarım. Geleceğini biliyorum çıkıp odanın derinliğinden, yüzünde yüzlerce sitemle. İçerime girer misin yoksa kapı önü nöbetine mi yatırırsın bedenini bilemem ama “gel” bitti dilimde. Şimdi konuşuyorsam, biraz da bundan! Ah küçük kız; bir kez olsun sussaydın, daha kalacak çok yerim vardı sende!
"susacak var" adlı kitabından