On yedinci yüzyıl halk şairlerinden.
Doğum yeri ve tarihi kesin olarak bilinmemektedir. 1630 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Şiirlerinden birinde “Vatan-ı aslimiz Aydın ilidir.” diyen şairin bir ordu şairi olduğu ve Bursa, Varna, Bağdat, Sinop ve Kırım gibi pekçok yeri dolaştıktan sonra, ailesi ile birlikte Konya’nın Hadim ilçesine bağlı Gözleve’ye yerleştiği tahmin edilmektedir. İstanbul’da 1707 yılında vefat ettiği ve Yemiş İskelesinde bir türbeye gömüldüğü rivayet edilir.
Aşık Ömer, halk şairleri arasında en çok okunan ve kendisinden sonra gelenlerin isminden çok bahsettikleri bir şairdir. Eserlerinden onun iyi bir tahsil gördüğü ve Farisi bildiği, Mevlana’nın Mesnevi’sini, Hafız’ın Divan’ını okuduğu anlaşılmaktadır. Şiirlerinde Kuloğlu, Kayıkçı Mustafa gibi şairlerin tesirleri görülmektedir. Hece vezninden başka, zaman zaman aruzla da şiir yazmıştır. Aşıkane ve sufiyane mahiyetteki bazı manzumeleri bir tür ilahi gibi uzun zaman tekke ve zaviyelerde terennüm edilmiştir. Asker ocağında bulunması sebebiyle, hem serhat boylarının serbest ve maceralı hayatını, yaşayarak dile getirmiş, hem de klasik şiirin mecaz, vezin, kafiye, mazmun ve edebi sanatlarını kullanarak o çevrelerin havasını yansıtmıştır. Bazı şiirlerinde Adli mahlasını kullanmıştır. Bir köy ve aşiret şairi olmadığı için, şiirlerinde Karacaoğlan’da bulunan açık lisana hiç ulaşamamıştır. Ancak 18. yüzyıl ile birlikte devrin diğer şairleri divan şiirinde başlayacak olan mahallileşme cereyanına tesiri vardır. Bunun yanında divan şiirinin bu kabil şairlere tesirini söylemek lazımdır. Zaten 17. asrın ikinci yarısından sonra, divan ve halk şiiri arasında bir yakınlaşma görülmektedir. Aşık Ömer’i bu cepheden görmek lazımdır. Kelime kullanmakta, kafiye biçiminde usta bir şairdir. Geriye bırakmış olduğu 2 binden fazla şiirle Türk Edebiyatında en çok yazan şairlerden biri olmuştur. Divan’ı 1872 yılında Aşık Ömer Divanı adı ile tertib edilmiştir. Aşağıdaki dörtlükler onun İstanbul Destanı'ndan alınmıştır:
Coşkun sular gibi çağladım aktım,
Bülbül gibi ah u efganımız var.
Şadırvan altlarında seyrine baktım,
Ahırkapusu'nda seyranımız var.
Cibali’de içtim aşkın dolusun,
Baştanbaşa seyreyledim yalısın,
Tüfekçiler zapteylemiş delisin,
Unkapanı gibi mizanımız var.
Son dönemdeki araştırmalarla Aşık Ömer'in Hadim-Gezlevi de doğduğu görüşü ağırlık kazanmıştır. Buna delil olarak da Âşık Ömer'in birtakım şiirleri gösterilir. Kemal Akça ve Ahmet Talat Onay da bu konudaki tespitlerinde birtakım beyitlere yer verir. Aşağıda bu beyitlerden bir kısım verilmektedir:
"Kendim Gezlevili Ömerdir ismim
Ta levh u kalemde yazılı resmim
Bir katre meniden var oldu cismim
Cennet'ül me'vâya uğradım geldim"
Başka bir şiirinde de şu ifadelere rastlanılmaktadır:
Adlî’yim mahlasım Vehbî okunur
Kemalât-ı aşkım kisbî okunur
Vezn-i suhanımız hasbî okunur
Tehî sanman Ömer Gezlevi’lidir.
Bir başka şiirinde de:
Zât-ı cemîlemiz beyân ederiz
Bizim meskenimiz serhad elidir
Zât-ı cemilemiz ıyân ederiz
Vatan-ı aslimiz Aydın elidir.
ifadelerine rastlanılır.
Ünlü Aşık Edebiyatı şairimizin bazı eserleri;
1
Şu karşıdan gelen dilber
Gelir amma neden sonra
Bir selama kail oldum
Verir amma neden sonra
Bahçede açılan güller
Dalında öten bülbüller
Bizi zemmeyleyen diller
Çürür amma neden sonra
Gördüm yarimin yüzünü
Öptüm dostumun gözünü
Aradım buldum izini
Buldum amma neden sonra
Kolumdan uçurdum bazı
Yeter ettin bana nazı
Aşık Ömer'in niyazı
Geçer amma neden sonra
2
Bu gün ben bir güzel gördüm
Yeşiller giymiş ağ üzre
Aklımı başımdan aldı
Durabilmem ayağ üzre
Beni mest eden camıdır
Gonca gülün eyyamıdır
Her biri bir haramidir
Kirpikleri kapağ üzre
Mah cemaline bakılır
Ben kulun yanup yakılır
Söyledikçe bal dökülür
Leblerinden dudağ üzre
Cemali hüsnü alişan
Ol Yüsufdan almış nişan
Siyah zülüfler perişan
Dökülmüş al yanağ üzre
Aşık Ömer geldi ise
Hak inayet kıldı ise
Ferhad dağı deldi ise
Ben koyam dağı dağ üzre
3
Ela gözlerine kurban olduğum
Yüzüne bakmağa doyamadım ben
İbret için gelmiş derler cihana
Noktadır benlerin sayamadım ben
Aşkın ateşidir sinemi yakan
Lütfuna irer mi cevrini çeken
Kolların boynuma dolanmış iken
Seni öpmelere kıyamadım ben
Terk eyledim ağalarım beylerim
Bozbulanık seller gibi çağlarım
Anın içün ben ah idup ağlarım
Ayrılık oduna doyamadım ben
Kaldı deli gönül kaldı hep yasta
Mevla'm erdir beni murada kasda
Aşık Ömer eydur sevgili dosta
Allah'a ısmarladık diyemedim ben
4
ŞAİRNAME'DEN
Olmak ister isen gönül züfünün
Deruni zikr eyle gani Yezdan'ı
Be-emr-i sani'i sun'i Kaf u Nun
Yarattı alem-i kevn u mekanı
Geldi dil bülbülü medh-i Iisane
Kasdı şuarayı çekmek beyane
Gar ne aşıklar var gelmiş cihane
Dilde yad edelim hep şairanı
Hafız-ı Şirazi Rumi Fuzuli
Anları geçince yeğdir Usuli
Okunur dillerde nazm-ı Kabuli
Her demde şad ola ruh-ı revanı
Niyazi hakikat kılmada niyaz
Yunus her dem eder keşif ile raz
Yok Eşrefoğlu'nun sözünde güdaz
Nutki irşad eder işiden cam
Şerifi değil mi cümleye üstad
Ol değil mi bizi eyleyen irşad
Haşimi şi'rine verdi özge tad
Birbirin yekreği Kandi, Lisani
Evvel Katibi'den idelim ağaz
Kamil'in sözlerin derununa yaz
Köroğlu çalardı perdesizce saz
Kuloglu'nun belli nam u nişanı
Emirzade evliyaya verdi şan
Bağzade nushasız olmazdı revan
Ahi ile Gedayi de bir zaman
Bursa'da sürdüler dem ü devranı
Bursalı Halil'de sadedir lisan
Güzel medh etmede yok ana akran
Bir gün cam içerken saki-i devran
Oldurup zehr ile sundu Yegani
Bir zaman gurbette sürüldü sefa
Ayaklar altından geçti çok cefa
Nice şairlerin Dağlı Mustafa
Kopardı sözinen tozu dumanı
Öksüz Aşık deyişleri aseldir
Karacaoğlan ise eski meseldir
Ezgisi çığrulur keyfe keseldir
Biz şair saymayız öyle ozanı
Deli Balta hasma gösterir hüner
Ararca sözlerle Urfe sefer
Sipahi'dir cümIesine ser nefer
Mekan tutup kıldl ol Karaman'ı
Belli dedikleri her cane kalmam
Bin cevap söylese aynıma almam
Kamilin yanında bir nesne bilmem
Hele ben böylece ettim iz'am
Der ki Aşık Ömer sade sözleriz
İlm-i hakikatte biz can özleriz
Postumuzun abdalıyız gözleriz
Tekye-i aşk içre yolu erkanı