Kur'ân-ı Kerîm'de bazı kötü huylar sayılmış ve Resûlullâh Efendimize (s.a.v.) böyle kimselere, itaat etmemesi emredilmiştir. Bu âyet-i kerîmeler şöyle tefsir edilmiştir: "(Şunlara da) itaat etme:
Çok yemîn eder, yemin etmeye alışmış, eğriye doğruya yemin eder durur.
Alçak; süşî düşünür, kendi kendini küçük düşürür, yalancı, değersiz, her kaba dökülür, her fenalığa sürüklenir,
Gammâz, koğuculukla gezer (şunu bunu ayıplar, kötüler, gıybet eder, iğneler)
Hayra mâni olan (hiçbir hayra yaramaz, son derece cimri olduğu gibi başkalarının yapacağı hayra da mani olur, hayır düşmanıdır.), Mütecâviz (haddini aşkın, hakkına razı olmaz, zulümkâr) ve vebal yüklü (günahtan vebalden çekinmez),
Zobu (kaba, saygısız, zorba, obur, bulduğunu çarpar yer, çirkin söyler, gaddar),
(Ve bütün bu fena huyların arkasından) nesebi takma, uydurma yahut fenalıkla mimli, şirret damgalı, dalkavuk." (Kalem sûresi, âyet 10-13) Evliyâdan Fudayl bin Iyâz (k.s.) ölümü yaklaşan bir talebesinin başucuna oturup Yâsîn sûresini okumaya başladı. Talebe "Ey üstad, okuma" dedi. O da sustu. Sonra kelime-i tevhîdi telkîn etti, onu da söyleyemedi ve öldü. Hz. Fudayl evine girip kırk gün çıkmadı ve ağladı. Rüyasında talebesinin cehenneme atıldığını gördü ve: "Allâh senden ilmi neden söküp aldı da böyle oldun?" diye sordu. "Üç şeyden dolayı, dedi. Birincisi, nemîme (koğuculuk) peşinde koşardım. Bir de sana ne söylüyorsam, arkadaşlarıma aksini söylerdim.
İkincisi haset sebebiyledir; arkadaşlarıma çok haset ederdim. Üçüncüsü de benim bir hastalığım vardı. Senede bir kadeh şarap içmemi, içmezsem hastalığın devam edeceğini söylediler, ben de içtim."