Üç kol halinde Hısnıkeyfa ve Amid (Diyarbekir), Mardin ve Meyyafarikin (Silvan) ve Harput’ta hüküm süren bir Türkmen hanedanı.
Artuklular, 1102 yılında, Güney ve Doğu Anadolu'da kurulmuş bir beyliktir. İsmini Türkmen beyi olan 'seyyid' Artuk Bey'den almıştır. 1086 yılında Kudüs'ü alan Artuk Bey aynı yıl burada öldü. Daha sonrasında Artuklular Hasankeyf, Mardin ve Harput olmak üzere üç ana koldan idare edildiler.
Hasankeyf kolu, Artuk Bey'in oğlu Sökmen Bey tarafından kurulmuştur. Başkenti Hasankeyf, daha sonra da Diyarbakır olarak belirlenmiştir. 1231 yılında Eyyubiler tarafından yıkılmışlardır.
Hanedanın atası ve isim babası olan ve Oğuzların Döğer boyuna mensub bulunan Eksük oğlu Artuk, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın kumandanlarındandı. Anadolu’nun fethine katılıp, Yeşilırmak Vadisine kadar ilerledi. Anadolu’nun Türkleşip, İslamlaşmasına hizmet etti. Sultan Melikşah döneminde Karmatileri itaat altına almak için Bahreyn seferine çıktı. Melikşah’ın kardeşi Tutuş, ona gördüğü hizmetler karşılığı olarak Filistin’in idaresini verdi. Bununla beraber Kudüs’te kısa bir müddet hüküm süren Artuk Bey, 1091 senesinde vefat etti.
Artuk Beyin ölümünden sonra oğulları, Haçlılar ve onlarla işbirliği yapan Fatımilerin baskıları sonucu bu bölgede fazla kalamadılar. Oğullarından Muinüddin Sökmen, Mezopotamya emirleri arasındaki çekişmeden faydalanarak ele geçirdiği Hısnıkeyfa’da Hanedanın birinci kolunu kurdu (1102).
1. Hısnıkeyfa (Hasankeyf) Artukluları (1102 - 1281)
Sökmen, 1102 yılında Hısnıkeyfa’da tesis etmiş olduğu beyliğini sağlamlaştırmak için Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’a bağlılığını arzetti ve onun hizmetine girdi. Sultanın emri üzerine kardeşi İlgazi ile birlikte bazı ayaklanmaları bastırdı. Yeğeni Yakuti 1103 yılında Mardin’i ele geçirdi. Bu sırada Urfa, Antakya, Trablus ve Kudüs gibi şehirleri ele geçiren Haçlılar, Mardin ve Harran yörelerine de taarruzda bulunuyorlardı. Sökmen Bey, emir Çökermişle birlikte Haçlıların bu faaliyetlerine karşı harekete geçerek Urfa Haçlı Kontu Joscelin ile Kudüs Kralı Baudouin’in kumandasındaki Haçlı ordusunu büyük bir bozguna uğrattılar. Joscelin ve Baudouin’in esir edildiği savaşta Haçlılardan 30 bin kişi öldürüldü. Böylece Haçlı ilerlemesine mani olan Sökmen, Dımaşk Atabegi Tuğtekin’e yardıma giderken yolda hastalanarak 1104 yılında vefat etti.
Sökmen’den sonra yerine geçen oğlu İbrahim Bey, muktedir bir hükümdar olamadı. O, daha çok Mardin’de hakimiyetini tesis eden amcası İlgazi’ye tabi oldu. Daha sonra Davud ve Kara Arslan dönemlerinde Anadolu Selçuklularına tabi olan Artuklular, Nureddin Muhammed devrinde Eyyubi hakimiyeti altına girdiler. 1231 yılında Hısnıkeyfa ve Diyarbekir üzerine sefere çıkan Eyyubi Hükümdarı Melik Kamil, Artukluların bu şubesine son verdi. Hükümdarlığını kaybeden Hısnıkeyfa kolunun son Artuklu emiri Melik Mes’ud, Moğollar tarafından öldürüldü. Hısnıkeyfa ve Amid Artuklularına kurucusundan dolayı Sökmenliler de denir.
2. Harput Artukluları (1185 - 1233)
Artuk Beyin torunu Belek bin Behram 1112 yılında Harput ve Palu’ya hakim olarak bölgede kendi beyliğini kurmuştu. Amcaları Sökmen ve İlgazi ile birlikte bütün ömrünü haçlılarla cihada sarfeden Belek Beyin gösterdiği kahramanlık İslam aleminde destanlaşmıştır. Belek Bey, 6 Mayıs 1224’de muhasara altında tuttuğu Menbiç kalesinden atılan bir okla şehid edildi (Bkz. Belek Bey).
Belek Beyin ölümünden sonra Harput, 1185 yılına kadar Hısnıkeyfa Artuklularının idaresi altında kaldı. Bu tarihte Artuklu hükümdarı Nureddin Muhammed’in ölümü üzerine oğulları arasında başgösteren saltanat mücadelelerinde İkinci Sökmen hakimiyeti ele geçirdi. Bu durum üzerine diğer oğlu İmadeddin Ebu Bekr, Harput ve çevresine hakim olarak, beyliğini ilan etti. Ebu Bekr, 1204 yılında ölünce yerine Nizameddin İbrahim geçti. Nizameddin İbrahim’in ölümünden sonra Harput Artukluları Eyyubilere tabi oldular. 1185 yılında ise Anadolu Selçuklu kumandanlarından Kemaleddin Kayar, Eyyubileri Harput civarında bozguna uğrattıktan sonra şehri alarak Artukoğulları Beyliği Harput şubesine son verdi.
3. Mardin Artukoğulları (1106 - 1409)
Artuk Beyin ölümünden sonra beş yıl kardeşi Sökmen ile beraber Kudüs valiliğinde bulunan Necmeddin İlgazi buradan ayrıldıktan sonra Selçuklu meliki Dukak’ın yanına giderek Haçlılarla mücadeleye atıldı. Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar döneminde dört yıl Bağdat şahneliği görevinde bulundu. İlgazi bu vazifeden alındıktan sonra yeğeni İbrahim’in elinden Mardin’i zabtederek burada Mardin Artukoğulları veya İlgaziler denilen Artukoğulları kolunu kurdu.
Mardin’den sonra Nusaybin’i ele geçiren İlgazi, Sultan Tapar’ın emriyle Haçlılara karşı düzenlenen 1112 seferlerine katıldı. Emir Mevdud komutasında olarak Urfa’nın kuşatmasına katılan İlgazi, kalenin zaptına muvaffak olamadı. Ancak Harran Haçlıların elinden alındıktan sonra İlgazi’ye devredildi. 1117’de Haleb’i alan İlgazi, buranın idaresini oğlu Timurtaş’a verdi. Antakya Haçlıları üzerine sefer düzenleyip, 1119’da şehir civarında yapılan muharebede büyük bir zafer kazandı. Bu savaşta Antakya kontu Rogen dahil Haçlı ileri gelenleri öldürüldü. Akdeniz sahiline kadar ilerlenip, çok ganimet alındı. İlgazi, Haçlıları kuzeyde de takib edip, Göksun’a kadar ilerledi. Böylece Haçlıların kuvveti kırıldı, karşı tedbir almalarının önüne geçildi. Selçuklu Sultanı Mahmud, İlgazi’nin muzafferiyetinden ziyadesiyle memnun olup, 1120’de Meyyafarikin’i ona verdi.
1122 senesinde vefat eden İlgazi, adaleti, ihsanı ve halka hizmeti ile meşhurdu. Diğer memleketlere nazaran Mardin ve Halep'te vergileri hafifletmek suretiyle halkın sevgisini kazandı. Hakim olduğu bölgede Asayiş, nizam ve intizamı sağlayan İlgazi, imar faaliyetlerine de büyük önem verdi.
İlgazi’nin ölümünden sonra oğullarından Süleyman, Meyyafarikin’e; Timurtaş, Mardin’e; yeğeni Süleyman da Haleb’e hakim oldular. Bu sırada diğer yeğeni Belek de, Harput ve Palu civarında kendi beyliğini kurdu. Süleyman’ın ölümünden sonra Hüsameddin Timurtaş, Mardin şubesine daha geniş bir şekilde sahib oldu. Timurtaş’ın 1154 yılında ölümünden sonra yerine oğulları arasında en liyakatlisi olan Necmeddin Alp geçti. Bu bey döneminde Mardin Artukoğulları ile Hısnıkeyfa Artukluları arasında sıkı bir dostluk ve işbirliği sağlandı. Güneydoğu Anadolu Bölgesi bu sayede imar ve medeniyet yolunda ilerledi. Necmeddin Alpı yirmi iki yıl saltanat sürdükten sonra 1176 senesinde vefat etti. Necmeddin Alpı dönemi Artukoğullarının en parlak yılları oldu. Bundan sonra Artuklu ülkesi önce Eyyubiler, sonra da Moğolların baskısı altında kaldı. Moğollara bağlı olarak saltanatlarını devam ettiren silik beyler döneminden sonra Mardin Artukoğulları 1408 yılında Karakoyunlular tarafından ortadan kaldırıldı.
Artuklular, Büyük Selçuklu Devletine tabi olduklarından, devlet teşkilatı, müessesesi ve idare tarzı Selçuklulara benziyordu (Bkz. Selçuklular). Devletin temel siyaseti cihad, Haçlılar ve İslam alemindeki sapık ideolojiler ile mücadele idi. Anadolu’nun Türkleşip İslamlaşmasında büyük hizmetleri geçti. Artukluların hakim oldukları bölgelerde Türklerden başka Arab, Süryani, Rum, Ermeni ve bir miktar da Yahudi vardı. Her millet kendi lisanını konuşurdu. Türkler ve Araplar Müslüman, Ermeni ve Rumlar Hıristiyan, Süryaniler kendi mezheblerinde, Yahudiler ise musevi idiler. Artuklu hükümdarları ve devlet adamları ilme meraklı olup, ilim ve irfan müesseseleri kurup, alimleri himaye ettiler. Sofiyye-i aliyyeden fıkıh alimi Şihabüddin-i Sühreverdi, Artuklulardan çok hürmet görüp; Elvah el-İmadiyye adlı eserini İmadüddin Ebu Bekr’e arz etti. Kemaleddin Ebu Salim, Ebu Ali el-Sofi, Cezeri ve Bedi’uzzeman eserler yazıp, Artuklu hükümdarlarına ithaf ettiler. Ayrıca, pekçok alim, nakli ve akli ilimlerde eserler yazdılar.
Artuklu hükümdarları saray ve şehirlerde kurdukları kütüphanelerde binlerce cildlik kitaplar toplamışlardır. Artukluların inşa ve imar faaliyetleri, mimari eserleri çok meşhur idi. Artuklular, Orta Asya ve İslam alemindeki mimariyi birleştirip kaynaştırarak kıymetli eserler inşa ettiler. Artuklu ülkesindeki iktisadi yükselişe paralel olarak ihtiyaca ve lüzumuna göre; hükümdar, devlet adamları, hanedan mensupları ve hayırseverler; cami, medrese, imaret, zaviye, türbe, hastane, hamam, çarşı, han, köprü, kervansaray, kale ve surlar ile memleketi süsleyip, medeniyet diyarı haline getirdiler. Bunlardan en meşhurları:
Artuklulardan günümüze kadar gelen tarihi eser, halen ayakta durmakta olan Malabadi Köprüsü'dür. Malabadi Köprüsü 1147 yılında yapılmıştır. Malabadi Köprüsü dünyanın en büyük taş kemerli köprüsüdür ve Ayasofya'nın kubbesini içine rahatlıkla alabilecek kadar büyüktür.
Mardin’de Emineddin ve Cami’ el-Asfar da denilen Necmeddin külliyeleri, Harput, Silvan, Mardin, Koçhisar (Kızıltepe) Ulu Camileri, Harput Alacalı Cami, Mardin’de Latifiye de denilen Abdüllatif Camii, Bab-es-Sur da denilen Melik Mahmud Camii; medreselerden ise Mardin’de Hatuniye de denilen Sitti Radviyye, Ma’rufiye, Şehidiye, Melik Mensur, Altunboğa, Zinciriyye de denilen Sultan İsa, Harzem’de Tacüddin-i Mes’ud, Diyarbekir’de Mes’udiyye ve Zinciriyye medreseleri; hamamlardan Mardin’de Maristan, Radviyye, Yeni Kapı ve Ulu Cami. Harput’ta dere hamamları, Hısnıkeyfa, Haburman Botaman Suyu, Deve Geçidi köprüleri, ayrıca Hısnıkeyfa Sarayı, Diyarbekir İçkal’a Sarayı, Mardin’de Firdevs Köşkü, Silvan’da Darü’l-Acemiyye Sarayı, Diyarbekir’de Ulu Beden, Yedi Kardeş Burçlar, Harput Kal’ası ve zamanın tahribatına uğramış pekçok eser inşa ettirdiler. Bunlardan bazıları hala kullanılıp, hizmet vermektedir. Artuklu şehirlerinden Mardin, Diyarbekir, Hısnıkeyfa (Hasankeyf), Meyyafarikin (Silvan), Duneyser (Koçhisar, Kızıltepe), Nusaybin, Dara, Harput ve Haleb havalisindeki Artuklu eserlerinin mimari yapısı, sanatkarlığı, zarifliği, tezyinatı, kullanılan malzemenin seçimi çok ustaca olup, şaheser mahiyettedir.