Ceza Hukuku Normlarının Uygulanabilirliği -
Bir normun uygulanabilmesi için ilk değerlendirme , yürürlük açısından yapılır yani yürürlükte olup olmadığı araştırılır. Uygulanabilirliğin ilk şartı olan yürürlük , bir yazılı hukuk normunun uygulanabilirliğinin, onu yürürlüğe koyan devletçe resmen tanınması demektir.Bir normun yürürlükte olması için, yürürlüğe konmuş olması yetmez ,yürürlükten kaldırılmamış olması gerekir.
CEZA MUHAKEMESİ HUKUNDA NORMLARIN UYGULANABİLİRLİĞİ
Stj. Av.KEMAL KİL
Müşahhas olayın hukuki durumu hakkında değer hükmü verirken, hakimin hukuki değer ölçüsü olarak kullanacağı normları araştıracaktır.Bu araştırma, bulanan normların kullanılabilirliğini veya alet olarak kullanılan norm açısından ifade edilerek işlerliğinin, teknik adı uygulanabilirliğinin değerlendirilmesi gerekir.[1] Normların uygulanması , ilgili kuralda soyut biçimde var olan şartlara uygun bir olayın meydana gelmesi halinde , kuraldaki genel esasın özel olaya naklinden ibarettir. O halde , normların uygulanması genelden özele ,soyuttan somuta geçiş anlamını taşır. Bilindiği üzere mantıksal bir kıyasta biri büyük diğeri küçük olmak üzere iki önerme , birde bu iki öğeden çıkarılan sonuç vardır. Hukuk kuralı ,kıyasın büyük önermesini , hukuksal olay ise küçük önermeyi oluşturur. Sonuç büyük önermede beyan olunan durumun kıyas yolu ile özel olaya aktarılmasından ibarettir.
Normların hukuki değerinin araştırılması demek olan bu değerlendirme , a)yürürlük b) geçerlik c) zaman bakımından uygulanırlık d) yer bakımından uygulanırlık e) yorum açılarından yapılır.
1) YÜRÜRLÜK:
Bir normun uygulanabilmesi için ilk değerlendirme , yürürlük açısından yapılır yani yürürlükte olup olmadığı araştırılır. Uygulanabilirliğin ilk şartı olan yürürlük , bir yazılı hukuk normunun uygulanabilirliğinin, onu yürürlüğe koyan devletçe resmen tanınması demektir.Bir normun yürürlükte olması için, yürürlüğe konmuş olması yetmez ,yürürlükten kaldırılmamış olması gerekir.
Yasama organınca kabul edilen ve Cumhurbaşkanınca yayımlanan kanunun yürürlüğe girmesi, uygulanabilmesi için gereklidir ama yeterli değildir.Kanunlar , metninde belirtilen tarihte yürürlüğe girer.Kanunların yürürlük tarihinin mantıken yayım tarihinden önce olmaması gerekir. Kanun metninde belirtilen yürürlük tarihinden sonra yayımlanmışsa , yayım tarihinde yürürlüğe girdiği kabul edilmelidir.Kanunun Resmi Gazete’de yayımlanmasının iki sonucu vardır. Birincisi kanunun uygulanabilmesi için (TCK m.44 göre Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz) ikincisi de, kanunun Anayasaya uygun olup olmadığının denetlenebilmesi amacıyla açılacak iptal davası, yayımlamadan başlayarak altmış gün sonra bu hak düşer[2](ay.m.151)
Kanunlar, yayımlanmasından önceki olaylara da uygulanabilir. Buna geçmişe uygulanırlık denir. Örneğin, 24Şubat 1962 gün ve 21 sayılı “Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi Başkanları ve Divan Üyelerinin Temsil Ödenekleri Hakkında Kanunun ”yürürlük tarihi 25 Ekim 1961’den yani ikinci Cumhuriyet meclislerinin faaliyete geçtiği günden başlamaktaydı. Kuşkusuz , burada söz konusu olan geçmişe uygulanırlık , kanunun yayımından ve yürürlüğe girmesinden sonraki uygulamadır. Türk Anayasa Mahkemesi bir kararında [3], kanunun niteliklerini belirtirken “geleceği düzenleyici ” olmasına , yada geçmişe uygulanmasına işaret ediyor.Ancak 1961 ve 1982 Anayasalarında, kanunların geçmişe uygulanmaması pozitif bir hukuk kuralı değildir.[4]Bunun istisnası , “ kimse, işlediği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” (1982Ay. m.3kuralıdır.Bunun mefhumu muhalifinden çıkan şu ki , kanunların geçmişe uygulanması genel kural olsaydı,bu ayrık kuralın Anayasada yer almasına gerek yoktu.
Kanunlar , metinde yürürlük için gösterilmiş olan tarihte yürürlüğe girerler.Yayım tarihi resmi gazetenin yayım tarihidir.Eğer kanunda yayımdan önceki bir tarihte yürürlükten söz edilmişse ,yürürlük ile zamanın birbirine karıştığı açıktır.Gerçekten Kanunun yayımından önceki bir olaya uygulanması mümkündür.Geçmişe uygulanan kanun da , yayımdan önce değil yayımdan yani yürürlüğe girmeden sonra kullanılıp uygulanmaktadır.
Kanunların ve diğer yazılı kanunların hangi tarihte yürürlüğe girecekleri sorunu ,23.05.1928 gün ve 1322 tarihli kanunun 2.maddesi ile çözümlenmiş bulunmaktadır.Hangi tarihte yürürlüğe gireceği konusunda açık bir hüküm bulunabilir veya bulunmayabilir.
a)Kanunda açık hüküm var ise mesele ona göre çözülmelidir.Bir çok kanunda , kanunun yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilir.Bazen ilgili kişilerin ve çevrelerin bilgi edinmeleri ve hareketlerini kanuna göre ayarlayıp düzenlemeleri için, kanunun yayımı tarihi ile yürürlüğe girme tarihi arasına uygun bir zaman konulur.Örneğin Türk Medeni Kanunu 4 Nisan 1926 tarihinde yapılan yayımından altı ay sonra , 4 Ekim1926 da yürürlüğe girmiştir.
b)bir kanunun yürürlüğe gireceği tarih hakkında o kanunda hiçbir hüküm mevcut olmadığı taktirde , 1322 sayılı kanunun 3. maddesine göre kanun Resmi Gazetede yayımını takip eden günden itibaren 45 gün sonra yürürlüğe girer.
Geçici olanlar hariç kanunlar yürürlükten kalkacakları tarihleri metinlerinde gösteremezler.Bu sebepledir ki kanunun yürürlükten kalkış tarihi kaide olarak onu ilga eden bir başka bir kanunun yürürlüğe girme tarihidir.Anayasa bir kanun olduğundan bir konuyu açıkça düzenlemiş olan diğer kanunları zımnen ilga eder.Yürürlükten kalkış ,kanunun bütünü veya madde veya fıkrası şeklinde bir parçası açısından olabileceği gibi başka bir kanunla ilga da açık veya üstü kapalı olabilir.Gerçekten yeni norm “eski norm ilga edilmiştir” der veya yahut eskisine aykırı hükümler getirir.Hukuk düzeni bir bütündür işte bu yüzden birbirine muhalif hükümler esas yapıya aykırıdır.Bu yüzden sonrada çıkan normun eskisini üstü kapalı biçimde ilga ettiği kabul olunarak aykırılık yok edilir.İstisnalarda durum farklıdır zira üstü kapalı ilga istisna oluş ile bağdaşmaz.gerçekten üstü kapalı ilganın temelinde ilgayı kabul ettiğimize göre aykırılık var demektir.Şu halde iki norm arasında aykırılık olup olmadığı sorunundan önce kaide istisna ilişkisinin olup olmadığı araştırılmalıdır.Bu da istisnanın ,hukuk düzeninin bütünlüğüne ters düşmeyecek biçimde anlaşılması ve ölçüsünün tayini demektir ki bir yorum meselesidir.
Önceki ve sonraki kanun hükümleri arasında bir çatışmanın olduğu ve kanun koyucunun sonraki kanun metninde, ilga ile ilgili kural koymadığı durumlarda söz konusudur.
***Önceki ve sonraki kanunların her ikiside özel nitelikte iseler , sonra yürürlüğe giren öncekini üstü kapalı ilga eder.
*Önceki ve sonraki kanunların her ikisi de özel nitelikte iseler sonraki kanun önceki kanunun çelişen hükümlerini ilga eder. *Önceki kanun genel ,sonraki kanun özel ise özel kanunun düzenlendiği kanularda genel kanun hükümleri ilga edilmiş sayılır.
*Önceki kanun özel sonraki kanun genel nitelikteyse ve genel kanun özel kanunun öngörmediği bir konuyu düzenlemişse özel kanun ilga edilmiş sayılmaz fakat özel kanunun genel kanuna aykırı bulunan hükümleri ilga edilmiş olur.
Üstü kapalı ilgada temel sorunlardan biride iki kanundan hangisinin daha önce olduğunun saptanmasıdır.Bu konuda yasama meclisince kabul edilme tarihinin esas alınması gerektiği çünkü kanun meclis iradesinin ürünü olduğu ileri sürülebilir.Ancak Anayasa Mahkemesi konuya ilişkin kararında yürürlük tarihini esas almaktadır.[5]
2)GEÇERLİK:
Yazılı hukuk normunun uygulanabilmesi için yürür olması yetmez geçer olması da gerekir.Bu da geçerlik (muteberlik) [6]açından bir araştırmayı gerektirir.Bu demektir ki , norm adlı kaynağın sağlamlık derecesine bakılacaktır.Nitekim İslam Hukukunda muteber oluşa sıhhat , mutebere sahih denmektedir.[7]Geçerlik , yürürlükten farklı bir kavram olup işlemin yapılmasını düzenleyen normlara aykırılığın o işlemi sakat veya değersiz saydıracak bir müeyyideyi gerektirmediğini ifade eder.Yazılı hukuk normunun geçerliğine tesir eden müeyyideler , bu normların sevkini düzenleyen normlarda yer alır.Bunlar a)yokluk b)butlan müeyyideleridir.Yokluk sadece belli bir dava bakımından yok saymadır.Butlan müeyyidesi normu belirten hukuki işlemin (mesela kanunun) iptal edilmesi yani genel olarak ortadan kaldırılmasıdır.Bu yüzden butlan ayrı bir muhakemeyi gerektirdiği halde yokluk nisbi bir muhakeme ile kabul edilir.
Anayasa Mahkemesinin görevi , Anayasaya uygunluğu denetleme denetleme (Any.148/1) ve gerekirse müeyyide uygulamasıdır.Yasama yetkisi Meclise verildiğine göre (Any.7) Anayasa Mahkemesi kanun koyucu yerine geçip kanun yapamaz.
Anayasa Mahkemesi kanun yapamadığı gibi , kanun koyucunun kanun kabul etmekle açıkladığı siyasi düşünce yerine kendi siyasi düşüncesini koyma sonucunu doğuracak iptal kararı da veremez.Bunun içindir ki Anayasa Mahkemesi uygunluk yorumu metodunu uygulamalı ve ancak Anayasa ile bağdaşan bir yorum imkansız olduğu zaman , iptal etmelidir. Anayasa Mahkemesi kararları kesindir.Bu demektir ki Anayasa aykırılık iddiasını bir kere esastan reddedildi mi bir daha kendisi de aynı iddiayı ele almamalıdır.Bu ihtiyacı duymayan 1982 Anayasası ortama bir yol tutmuş ve kararın Resmi Gazetede yayınlanmasından 10 yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiası ile tekrar dava açılamayacağını kuralını getirmiştir.[8]Somut norm denetimi açısından iki Anayasa arasındaki fark , 1961 Anayasasında yer almayan 10 yıllık süre kaydıdır.[9]
Anayasa Mahkemesi değişiklikleri diğer kanunlar gibi Anayasa Mahkemesince denetlenir.Ancak bu uygunluk sadece Anayasada gösterilen şekil şartları bakımından aranır.Dar manada kanunlar bakımından bugün tek müeyyide vardır.O da butlandır.
Anayasa kanunların nasıl yapılacağını açıklamış (Any.88-90)Anayasaya aykırı kanun olmayacağını belirtmiş , bu kuralların müeyyidesini de bir karar ile iptal edilme , yani butlan olarak göstermiştir.Bu butlan nispidir zira ilgililerin Anayasa Mahkemesinde dava açmaları gerekmektedir.
Anayasaya aykırılık ile Anayasa ile zımnen ilga birbirinden ayrı şeylerdir.Birincisi geçerlilik , ikincisi yürürlük meselesidir. Birincisinde mahkemeler kaide olarak yetkili değildir, ikincisinde ise yetkilidir.
Bir kanun normunun Anayasaya aykırı olduğunu tespit eden karar verilebilmesi için yargılama makamına başvurmalar yani davalar iki çeşittir:
a)Yasanın temel norma uygunluğu sorunu , bir yargıç önünde uyuşmazlık ortaya çıkmadan önce ortaya konduğu zaman ,yasaların anayasaya uygunluğunun denetimi ,soyut denetimdir.Bu nedenle bu denetim itiraz yoluyla denetim olmayıp ,dava yoluyla denetimdir.Bu denetim yolu, yasaların anayasaya uygunluğunu merkezileşmiş denetime tabi tutan bütün sistemlerde mevcuttur.Çoğu zaman a aposteriori denetim söz konusudur.Ayrık olarak apriori denetim söz konusudur.Almanya’da Federal Hükümetin ,bir Land Hükümeti’nin veya Bundestag üyelerinin üçte birinin doğrudan başvurusu üzerine Federal Anayasa Mahkemesi , yada Land Hukukunun Federal Hukuka uygunluğuna karar verebilir.İtalya’da ulusal hükümet , bölge yasalarının Anayasaya aykırılığını öne sürerek doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesi’ni harekete geçirme yetkisine sahiptir.Fransa’da Anayasaca öngörülen tek denetim tipi soyut norm denetimidir.Cumhurbaşkanının , Başbakanın , Millet Meclisi Başkanı ve Senato Başkanının yada 60 milletvekili veya 60 senatörün inisiyatifiyle Anayasa Konseyi , kendisine intikal ettirilen organik ve olağan yasaların yasama meclisleri içtüzüklerinin anayasaya uygunluk incelemesi yapar.Türkiye’de ise gerek 1961 (m.149) gerek 1982 (m.150) Anayasalarında iptal davası olarak nitelendirilen soyut norm denetimi , Anayasada belirtilen kimi organların bir yasa aleyhine Anayasa Mahkemesinde dava açmalarıyla gerçekleştirilen denetimdir.Bu davanın kaide olarak yayımdan itibaren 60 gün içinde açılması gerekir.[10]
b) Dolayısıyla iptal davası (somut denetim) yasanın tikel bir duruma uygulanması anında anayasaya uygunluğunun incelenmesidir.Şu halde bir yasanın temel yasaya uygunluğu sorunu bir dava sırasında , yargıcın uygulamak zorunda olduğu çekişmeli yasa ortaya çıkartır.Her mahkeme tarafından yerine getirilmesi yada Anayasa Mahkemesinin harekete geçirilebilmesi nedeniyle bu denetim yoluna yaygın denetim denir.
1982 Anayasasına göre bir davaya bakmakta olan mahkeme uygulanacak bir kanun veya Kanun Hükmünde Kararnamenin hükümleri anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü iddiasını ciddi olduğu kanısına varırsa , Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.Bu maddeye göre somut norm denetiminin başlatılabilmesi için dört koşulun bir araya gelmesi gerekmektedir.Bakılmakta olan bir davanın bulunması davaya bakmakta olan merciin bir mahkeme niteliğini taşıması itiraz konusu kanun veya kanun hükmünde kararname hükmünün o davada uygulanacak norm olması dava mahkemesinin söz konusu hükmün Anayasaya aykırılığına re’sen kanaat getirmesi veya taraflardan birinin ileri sürdüğü Anayasaya aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması[11]
Bu koşulların bir araya gelmesi Anayasaya aykırılık ön sorununu oluşturur.Anayasa Mahkemesi işin kendisine gelişinden başlamak üzere 5 ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır, ancak Anayasa Mahkemesinin kararı esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse mahkeme buna uymak zorundadır.(m.152/3)
Anayasa Mahkemesi , dolayısıyla iptal davası üzerine Anayasaya aykırılık görürse iptal kararı verir.İptal edilen kanun kararın yayınlandığı tarihte ortadan ve dolayısı ile yürürlükten kalkar. Yani, başka bir kanunla o tarihte ilga edilmiş olur.İptal edilen kanun ilga edilen kanun gibi olduğundan , iptal edilen kanunla yürürlükten kalkmış olan hükümler iptal üzerine tekrar , kendiliğinden yürürlüğe girmez.Mahkeme , gerekirse yani derhal ilgayı sakıncalı bulursa kararın yayınlandığı günden başlayarak 1 yılı geçmemek şartıyla yürürlükten kalkma tarihini ileri alabilir.Bu demektir ki iptali ertelenen kanunun , o süre içinde iptali istenemez ve bu kanun süreli iptal kararı verilmesine yol açmış olan davada da uygulanır.Bu konuda Yargıtay’ın örnek kararları mevcuttur.[12]Bir kararında 1773 sayılı Yasanın Anayasa Mahkemesince iptaline ilişkin kararında işbu iptalin yürürlük tarihi bir yıl ertelenmiş göre bu süre sonuna değin anılan yasa yürürlükte kalacağı , Devlet Güvenlik Mahkemeleri de duruşma yapılarak karar vereceklerdir.İlgili olayda Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kuruluş ve yargılama usulleri hakkında Kanun’un Anayasa Mahkemeleri’nin 11/Ekim/1975 günlü 15380 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 6/5/1975 gün ve esas : 1974-35 karar ,1975/126 sayılı kararlariyle tümünün biçim yönünden iptaline karar verdiğine değinerek kararda Anayasanın 152. maddenin 3.fıkrası gereğince iptal hükmünün yürürlüğe girmesi için verilmiş olan bir yıllık sürenin iptal edilmiş yasanın uygulamada kalmasına olanak verip vermeyeceği açısından tartışma açılıp konunun ön mesele olup hal ve karara bağlanmaları istenmiştir.Tartışılan konu Anayasa Mahkemesince iptal edilen kanunla ilgili kararın yürürlüğe gireceği tarihin kararlaştırılması halinde verilen süre devamınca kanunun uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.
Muammer Aksoy, sürenin kanun boşluğuna mani olunmak gayesiyle konulduğunu bunda Anayasaya aykırı bir kanunu vatandaşlara uygulanmak gayesinin güdülmediğini ileri sürmüştür.
Anayasa Mahkemesi’nin görüşü açısından erteleme kararının yalnız yasa koyucuya hitap etmeyip uygulama alanında da devamını sürdüreceğinin kabul edildiği açıktır.Ancak şahsi kanaatime göre Anayasaya aykırı bir yasa Anayasa Mahkemesinin yürürlüğü erteleme tarihinde T.B.M.M. değiştirilmesi veya yürürlükten kaldırılması tarihine kadar yürürlükte kalacaktır. Bu da hukuk devleti ilkesiyle çelişmektedir.[13]
İptal kanunu yürürlükten kaldırmakla yetmez.Zaman bakımından uygulanmasına da yürürlük sonrası önleyerek , tesir eder . Ancak iptal kararı yürürlükten önceki zamanlara dokunmaz. Anayasa bunu iptal kararı geriye yürümez diye ifade etmiştir.(Any.153/5)
Kanunların iptali sebebi Anayasaya aykırılıktır.Bu sebep , normal olarak , kanunun hukuk bakımından varlığının kabul edildiğini gösterir.Anayasa Mahkemesi bu gibi durumlarda ilgili prosedürden sonra iptal kararı vermelidir.
Normların geçerliliğine etki eden diğer bir sebep ise hükümsüzlüktür.Kanunun varlığı için gerekli unsurlarından birinin olmaması ya da kanunun hukuk alemine varlık kazanmasında engel olacak nitelikteki sakatlıklar , yok sayılması sonucunu doğurabilir.Örneğin , ağır yetki gasbı bir kanunun hükümsüz yada yok sayılmasına yol açabilir.