Alm. Ödem (n), Fr. Oedeme (m), İng. Edema.
Vücut dokularındaki su miktarının artışına verilen isim.
Özellikle derialtı ve kaslardaki doku aralıklarında, seröz boşluklarda (kalp, akciğer ve karın iç zarları) serbest sıvının toplanması, ödemin tespitini mümkün kılar. Dolayısıyla ödem, klinikte hücre dışı ve damar dışı sıvı miktarının artışını ifâde eder. Seröz boşluklarında sıvı toplanması ile birlikte olan genelleşmiş ödemlere “anazarka” adı verilir. Derialtı ödemi, derinin şiş ve gergin hâliyle farkedilir, bacak alt ucundaki kemik çıkıntısı üzerinde deriye parmakla bastırılır ve bir müddet beklenirse o bölgedeki doku aralıklarında bulunan sıvının itilmesinden dolayı parmak kaldırıldıktan sonra bir çukurluk kalır. Ödem aşikar hâle gelmeden evvel hücre dışı sıvı miktarı ve vücut ağırlığı süratle artar. Bu artış beden ağırlığının % 10’unu geçtikten sonra parmakla bastırılmakla çukurluk teşekkülü görülür.
Deride ödem olan bölgeye parmakla basıldığında, içeriye doğru bir çökme olur.
Susamak, vücudumuzdaki sıvı miktarının azaldığına işaret eder.
İnsanın günde sekiz bardak suya ihtiyacı vardır. Eğer günde bir saat spor yapıyorsanız, bu miktarı bir litre arttırmanız gerekli.
Kilolu kişilerin metabolizmalarını hızlandırmaları için daha fazla su tüketmeleri gerek. Su, kasların dengesini sağlayarak kasılma anındaki doğal fonksiyonlarını düzenlemeye yardımcı olur. Vücudun zararlı maddelerden arınmasını sağlar.
Kabızlığı önler. Yeterli su alınmadığı zaman beden ihtiyacı olan suyu bağırsaklardan çektiği için kabızlık oluşur. Yemeklerden önce içilen su tokluk hissi verir.
Yağların vücutta depolanmasını önler. Böbrekler yeterli su alamazsa; karaciğer iyi çalışmaz ve alınan yağlar bedende depolanır.
Vücudumuz yeterince su alamazsa bunu bir tehlike gibi algılayıp suyu saklamaya başlar. Bu da vücutta su toplanmasına özellikle el ve ayaklarda ödem oluşumuna neden olur.
Normalde de doku aralıklarında bulunan ve artışı ile ödemi husûle getiren sıvı, dolaşan kandan gelmektedir. Dolayısıyla ödem sıvısı terkip bakımından kan plasmasına çok yakındır. Bikarbonat, klor, sodyum ve klor gibi elektrolitler, glikoz, üre, kreatinin, amino asitler ihtivâ eder. Protein muhtevası ise ödeme yol açan sebebe göre değişiklik gösterir.
Ödem yaygın ve lokalize olur. Yaygın ödemlerin oluş mekanizmasını iki gruba ayırabiliriz:
1. Böbreklerin tuz ve suyu az ıtrah etmeleri sonucu plasmada birikime uğrayan su ve tuzun dokulara ve doku aralıklarına geçmesiyle meydana çıkan ödemler.
2. Plasma ile dokular arasında su ve molekülleri hareket ettiren kuvvetler dengesinde husûle gelen değişiklikler netîcesinde doku aralıklarında su ve tuz toplanmasına bağlı olan ödemler.
Normalde kılcaldamarların arter (atardamar) kısmına suyu plasma ile doku arasında hareket ettiren kuvvetler plasma tarafı lehine bir fazlalık gösterirler ve bu kuvvetin tesiriyle su ve berâberinde birçok kristalloitler yarı geçirgen bir zar olan kılcaldamar duvarından doku aralıklarına sızar. Kılcaldamarların venöz (toplardamar) ucunda ise denge, doku lehine değişir ve kılcaldamarlardan süzülmüş olan su ve diğer moleküller damarlara geri döner. Doku aralıklarında kalan su ve diğer maddeler lenf sıvısını teşkil eder ve dokudan lenf damarları ile uzaklaşırlar. Bu, su ve elektrolit alışverişinde rolü olan faktörler ve süzülme-emilme olayını ayarlayan kuvvetler şunlardır:
1. Kılcaldamarlardaki kan basıncı: Tansiyona yâni sistemik kan basıncına bağlı olarak azalıp çoğalabilir. Eğer kan basıncı değişmezse küçük atardamarların kasılması kılcaldamarlardaki kan basıncının ve kan akımının azalmasına sebep olur.
2. Plasma kolloitlerinin (dağılmış haldeki moleküllerin ve maddelerin) osmotik basıncı: Buna onkotik basınç adı da verilir. Molekülleri büyük olan proteinler kılcaldamar duvarından geçemez ve % 95’i damar içinde kalarak plasma ve hücreler arasının onkotik basınçları arasındaki önemli farkı husûle getirir. Bu fark su alış-verişini sağlayan başlıca faktördür. Kapiller sıvı basıncı onkotik basıncı geçtiği zaman dokulara sıvı geçişi, onkotik basınç galip geldiği zaman ise sıvının dokulardan damara geçişi söz konusudur. Plasmada protein miktarının azalması sıvının damar dışına çıkışının artmasına ve doku aralıkları sıvısının artmasına ve böylece de ödeme sebep olur.
3. Hücrelerarası sıvının kolloit osmotik basıncı: Normalde plasma protein muhtevâsı doku sıvısındakinin 20 katıdır. Damar duvarını geçirgen hâle getiren durumlarda veya doku aralıklarındaki proteinlerin lenf ile uzaklaştırılmasında bir güçlük ortaya çıktığı zaman doku sıvısındaki protein miktarı artar ve buna bağlı olarak doku aralıklarında sıvı toplanması olur.
4. Doku aralıklarındaki mekanik basınç: Damar dışı sıvıyı alacak olan doku aralıklarının hacmi sınırlıdır. Bu hacim sınırlılığı belli miktardan fazla sıvı toplanmasına izin vermez. Ancak birçok kereler vücûdunda ödem husûle gelmiş olan kişilerde doku aralıklarının mekanik direnci de azalacağından, ödemin yeniden teşekkülü kolay olur.
Dokuların alış-verişinde bu dört faktörden başka, lenf akımının da rolü vardır. Çünkü hücrelerarası sıvı miktarı kısmen lenf drenajına da bağlıdır.
Böbrekteki süzülme bozuklukları eğer emilmedeki buna mütenasip bir değişmeyle berâber değilse vücuttaki su miktarının önemli derecede artış veya azalışına sebep olur. O halde vücuttaki toplam su miktarının ayarlanmasının yapıldığı başlıca organ olan böbreğin hastalıklarında birçok ödemlerin ortaya çıkması gâyet tabiîdir.
Ödemleri oluş mekanizmalarına göre çeşitli sınıflara ayırmak mümkündür:
1. Kapillerdeki hidrostatik basıncın artmasına bağlı ortaya çıkan ödemler: Uzun süre ayakta durmak, tromboflebit, tümörler, damar balonlaşmaları gibi sebeplerle toplardamarların baskı altında kalması ödeme yol açar.
2. Kapiller geçirgenlik artmasına (doku sıvısında osmotik basınç artmasına) bağlı ödemler: Normalde proteinleri geçirmeyen kapiller duvarları bakteri, kimyâsal ısı, mekanik etkilerden dolayı proteinleri daha fazla geçirir hâle gelirse damar dışı sıvı içerisine proteinler geçerek doku sıvısının osmotik basıncını arttırır. Doku sıvısında osmotik basıncın artması berâberinde doku dışına sıvı kaçmasını da getireceğinden ödem meydana gelir. İlâç allerjileri, böcek sokmaları, yanma ve donma sonrasında ortaya çıkan ödemler bu tip ödemlerdendir.
3. Plasma onkotik basıncının azalmasına bağlı ödemler: Uzun süren açlık halleri ve böbreklerden protein kaybının fazla olduğu böbrek hastalıklarında onkotik basıncı düşen plazmadan dokulararası sıvıya su kaçışı olur.
4. Doku mekanik direncinin azalmasına bağlı olanlar: Kısa zamanda fazla kilo kaybedenlerde ve ihtiyarlarda ortaya çıkan bâzı tip ödemler böyledir.
5. Lenfa drenajının bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan ödemler: Lenf damarlarının kanser hücreleri tarafından işgali, iltihaplanması, parazitlerle tıkanması gibi durumlarda ortaya çıkar. Ödem tıkanan lenf damarları grubunun akımını sağladığı bölgede sınırlıdır. Bunlardan en enteresan olanı lenf damarlarının “Filaria Bancrofti” adlı parazitle tıkanması netîcesinde meydana gelen ödemdir. Bu hastalığa “fil hastalığı” adı verilir ve tuttuğu organı aşırı boyutlara vardırmasıyla tanınır. (Bkz. Fil Hastalığı)
6. Böbrek faktörünün başta geldiği ödemler: Böbreğin normalde ıtrah edebileceğinden fazla tuz alınması, böbreğin tuz ıtrah vazifesinin bozulması veya hormonal sebeplerle böbreğin tüpçüklerinden aşırı tuz emilmesi de ödeme sebep olur.
7. Birkaç faktörün birlikte rol oynadığı ödemler:
8. Sebebi bilinmeyen ödemler.
Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılabileceği üzere ödem bir hastalık değildir, bir belirtidir. Ödem görüldüğü zaman mutlaka sebebi araştırılmalı ve tedâvi edilmelidir.
Ödemlerin tedavisi semptomatiktir.Bu amaçla en çok diüretik ilaçlar kullanılır.