Yusuf ile Züleyha

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Gelincik

  • ****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: Hatay
  • 310
  • +16/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Yusuf ile Züleyha
« Yanıtla #5 : 24 Aralık 2008, 09:04:27 »


Bülbüle gül gerek adminim Mecnunada leyla gerek
Allaha hakiki kullar olöak gerek  103 tşkk


Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Ynt: Yusuf ile Züleyha
« Yanıtla #6 : 24 Aralık 2008, 23:30:09 »
Nil Aşktı

Tuhaf bir esintiydi, çölden geldi.
Odama girdi tütsü misali.
Aklıma düştü Yusuf sonrası ürperti…
Züleyha’nın saçlarını rüzgar serpti çöle
Kara bulutlar ortasında doğdur bir gül çehre!
Yusuf gördü düşünde, düştü Züleyha derde…
Bilinmeli geceleri Mısır’da aşk terazi,
Bi kefesinde Züleyha’nın
Bir kefesinde Yusuf’un kalbi.
Der ki Züleyha; hangi günahın bedelisin?
Kurulmamış bir cümlenin
Utangaç sessizliğisin…

Zindanda bekledi Yakub’un güzeli.
Zindanda gece yıldızsız,
Sabır peygamber kardeşi
Gün döndü, güneş doğdu,
Sabır verdi meyvesini.
Mısır bu yedi yıllık kıtlıktan geçti.
Vazgeçmedi Züleyha’nın kalbi.
Aşk koymuştu adını,
Neylere mahkum olmaktı kaderi.
Bir aşkın piramidi dikilmedi,
Yaşandı sadece kağıda dökülmedi.
Günü geldi, aşkın başı göğe erdi!
Nil aşktı; aşk Mısır’ın kalbine aktı!..

Ümran Hakan

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Sen Aşksın
« Yanıtla #7 : 27 Aralık 2008, 14:11:15 »
Ferhat’ın yoluna çıkan dağın adı unutuldu.
Şirin’i hapseden zindanların duvarları çoktan toz oldu.
Ferhat’ın Şirin’e aşkı dillerin ucunda sımsıcak konuşuyor,
kalplerin taraçalarında terütaze nefes alıp veriyor.
Dağ yıkıldı, duvarlar unutuldu, araya girip ayıranların isimleri anılmadı;
ancak Ferhat’ın kalbinde olan, Şirin’in ruhunda gezinen aşk dağ gibi dimdik ayakta duruyor,
yamaçlarını süsleyen pınarlardan nice dudak hâlâ daha ab-ı hayat içiyor…

Ağlama ey aşk, ağlama ki,
Leylâ’yı Mecnûn’a uzak eyleyen çöl kaç kere kurudu, kumlarını kaç rüzgârın hoyrat eteklerinde savurdu
ama Leylâ’nın gözyaşları hâlâ daha aşıkların yanağını yıkıyor,
Mecnûn’un deliliği her gece aşıkların aklını başına getiriyor.
Çöl kaybetti ey Leylâm; senin adın kaldı.
Aşkı hor görenlerin adı çöllerin kumları gibi kimliksiz kaldı ama Mecnûn’un hatırı hep kaldı.

Yûsuf ile Züleyhâ’dan geriye ne kaldı ey aşk?
Mısır sultanının adı hiçbir şiire sızmadı. Yûsuf’u satanların esâmesi okunmuyor,
Yûsuf’a canını veren Züleyhâ, bak nasıl da hayretle anılıyor.
Üzülme ey aşk, üzülme, yüzünü yıkayan gözyaşların nice Yâkub’un gözlerini açmaya ayarlı.
Sultan kaybetti, kuyu kaybetti, zindan kaybetti, Yûsuf kazandı, Züleyhâ kâr eyledi.

Zavallı Züleyhâ…Senin için ne müşkiller yaşadı ey aşk.
Yûsuf’a sarmaşıklanan yüreğine söz geçiremedi senin yüzünden.
Bir Mısırlı Züleyhâ varmış desinler diye yapmadı bunu elbet. Senin için yaptı, aşk için yaptı.
Arada haram vardı ey aşk. Sen ona helali götüremedin.
Ona nasip olmadı Yûsuf. Onun sevdası mahşere kaldı.

Sen eskisin ey aşk. Çok eskisin.
Eskicilerin alıp satamadığı kadar yeni, insanlık tarihi kadar eskisin.
Her yerde, her yürekte farklı bir elbiseyle çıkıyorsun karşımıza. Ama hep aynısın.
Senin adını kim koymuş bilmiyorum. Ama her yerde hazır bekliyorsun.
Ve aslında yenisin, yepyenisin.
Bu kadar yeni olmasan, bu kadar dolaşık olur muydu ayaklarımız senin yolunda.
Kimse aşkın ustası olamadı, kimse seni kuşatamadı. Kimse tedirginliğini bırakamadı senin yanında,
kimse kalbini sakin kılamadı kucağında. Hep acemi hep acemi olduk yolunda.

Sen aşksın…Sen hem hayal, hem gerçeksin. Hem ırak, hem yakınsın.
Bazan güneş kadar yakıcı, bazan sularca serinsin. Bizi yücelten büyütensin. Sen ateşsin…
Sen her şeyi arıtır, temizlersin.
Sen suların bile susadığı susun; hiç bitmez serinliksin, hiç bilinmez derinliksin.

Çünkü sen bize ta ötelerden armağansın.
Sen güzelsin, sen Tanrı misafirisin kalbimizin kapılarında.
Seninle yıkanmayan gönüller paslı, seninle tanışan yürekler yaslı ey aşk.
Tüm cefana rağmen seni gönüllerin efendisi bildik.
Bin türlü yüzünü bin türlü sevdik.

En güzel şarkılar senin için söylüyor ey aşk…
Senin için geldi bahar.. Nisan yağmurları senin için yağıyor şemsiye şemsiye…
Nevruz çiçeği senin için el verdi çiğdeme.
Aşıklar senin için baharı bekliyor.
Yaseminler, ıtırlar, yaban gülleri senin için desteleniyor …

Sen aşksın…

Anlamını bilemeyip önümüze kattığımız…
Ama çok ucuzladın artık. Kurşuni binaların kasveti altında görünmez oldun.
Ne Mecnûn’u kaldı dünyanın ne de Leylâ’sı. Öksüz kaldın…
Yetim kaldın… Saltanatın bitti.

Sen aşksın ya; tüm dünya sana kurulu sanırdım.
Oysa ayarlar bozulmuş. İbre yalan yanlış işliyor. Yalancıktan açılan kapılarda kalıyorsun.
Görünmez bir cadı, olmadık büyüsüyle seni kolluyor.

Sil gözünün yaşlarını ey aşk, sil ki, onların isimleri ayrık otlarına konulacak; seninki de benimki de aşığınki de güllerin kokusunda her daim koklanacak!

Demek artık gidiyorsun. İnsanlara veda etmeden sessizce…
Sana kör olmuş, sana sağır olmuş, sana lâl olmuş gönüllerden çekiliyorsun,
seni unutmuş zihinlerden kaçıyorsun. Haklısın.
Seni haraç mezat pazarlarda ucuza sattık ey aşk.
Yûsuf’u kuyuya atar gibi. Meze yaptık seni düşkünlüklerimize. Ferhat’ı dağın ardında unutur gibi.
Aşk haritaları çizemedik kalbimize. Mecnûn ile Leylâ arasında çöller yayar gibi.
Sınırlarımızı oluşturamadık. Seni kalbimizin en mutena yerine koyamadık.
Kerem’i Aslı’ndan koparır gibi.

Aşksızların dünyasında yalnız kaldın ey aşk…
Seni kaldıracak, sana kanacak bir dünya var mı dersin?
Giderken bize bir esinti bırak da öyle git. Kanayan ruhumuza belki merhem olursun.
Mecnûn’un çölünden, Ferhat’ın dağından, Kerem’in külünden ne varsa al götür ey aşk.
Ta ki bu hasret biz aşksızların, aşkı unutmuşların yüreğini tutuştursun.

Biz insanları, hayatın kalbine çeken güç sensin.
Dağları deldiren sen, çölleri geçiren sen, dağları ovaları aşıran yine sen.
Rabb’imizin ruhumuza üfürdüğü musikisin.
Ruhumuz seninle buldu ahengini. Bilemedik. Anlayamadık.
Bizi affet ey aşk…
Öyle kaybettik seni ki kaybettiğimizi bile bilemedik.
Affet bizi ey aşk…

Alıntı



Çevrimdışı Leb-i Damla

  • La taknetû..!
  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: Sadabad
  • 2529
  • +270/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • UMUT Dünyası mı, UNUT Dünyası mı?
    • Uyanan Gençlik
Sen Aşksın
« Yanıtla #8 : 27 Aralık 2008, 16:11:35 »
Sen aşksın…

Anlamını bilemeyip önümüze kattığımız…
Ama çok ucuzladın artık. Kurşuni binaların kasveti altında görünmez oldun.
Ne Mecnûn’u kaldı dünyanın ne de Leylâ’sı. Öksüz kaldın…
Yetim kaldın… Saltanatın bitti.

Sen aşksın ya; tüm dünya sana kurulu sanırdım.
Oysa ayarlar bozulmuş. İbre yalan yanlış işliyor. Yalancıktan açılan kapılarda kalıyorsun.
Görünmez bir cadı, olmadık büyüsüyle seni kolluyor.

 gll

Çevrimdışı nehari

  • *
  • Join Date: Nis 2008
  • 34
  • +3/-0
Sen Aşksın
« Yanıtla #9 : 20 Mayıs 2009, 21:48:35 »
 tşkk