Yusuf ile Züleyha

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Nadya

  • *****
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Konya
  • 2940
  • +237/-0
  • Cinsiyet: Bayan
Ynt: Yusuf ile Züleyha
« Yanıtla #10 : 15 Ekim 2009, 18:50:36 »
“Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler.”
(A’raf, 176)


Söz Başı

Bismihû.
Esirgeyen ve bağışlayan ’ın adıyla.
Önce söz vardı, hayat sonradan geldi.
Önce çile vardı ihsan arkadan geldi.
Önce iştiyak, arkadan sebat geldi.

Sözün yaratılışı Züleyha’nın yaradılışından evveldi. Âdam, ki ona bütün isimler öğretildi. Yûsuf’un kaderi Züleyha’ya tecelli. Züleyha’nın kaderi Yûsuf’a tecelli. Kuyu. Zindan. Kuyu. Zindan. Önce çile arkadan ihsan. Züleyha vazgeçti mi maşukundan?

Mülk gibi söz de, ne senin ne benim.
Cümle gibi aşk da ne senin ne benim.

Söz de,
aşk da,
ne benim ne senin.
Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
ağustos göklerinde başımın üzerinden geçen bulut,
mayıs gülü,
ışıklı nisan yağmuru
ne kadar ’tansa,
mülk gibi söz de ve aşk da
O’ndan.
“Sen” tahtına yazıcı kimi oturtsan da,
beşerî bir sevgili ya da cismanî bir aşk gibi görünen,
hiçbir yol O’ndan özgeye çıkmıyor aslında, “gönül tahtına O’ndan özge sultan” olmuyor.
Değil mi ki her şey O’ndan,
gidecek yer yok O’ndan başka. Gelinen yer yok O’ndan başka.

İnsan o ki, O’ndan başkasını sevemez sevginin mahiyeti icrabı, O’ndan başkasını bilemez bilginin mahiyeti icabı.
Işık ki tek kaynaktan dağılır, ışığı yakın olan aydınlık, uzakta kalan karanlıktır. Her şeyin O’ndan olması, ve ışığın tek kaynaktan dağılıyor olması O’ndan başkasının bilinme ve sevilme ihtimalini tümden yok eder.
Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz. Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda O’ndan başkasını sevdiğini zannedebilir :

Bir çiçeği, bir kuşu,
denizi, yağmuru,
gökyüzünü, yazıyı,
yazıyı yazanı, kalemi tutanı,
bir yaratılmışı hasılı.
Söz gelimi Leylâ Mecnun’u, Şirin Ferhâd’ı, Züleyha Yûsuf’u sevdiğini zannedebilir.
Oysa sevmek, en fazla, neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.
Çünkü ışığın kaynağı tektir ve kim aydınlığının kendinden menkul olduğunu iddia edebilir?
Her aşk O’na çıkar sonunda, O’ndan başkasını sevmek imkânsız gibidir. Seven neyi sevdiğini bilse de bu böyledir, bilmese de bu böyledir.
Bu yüzden değil mi ki kendini kaybetmek gibi görünen aşk, aslında kendini bilmek. İstese de insan O’ndan özgeyi sevme şansı yok. Şans sözcüğü yok lügatlerde bundan böyle. O’ndan özgeyi sevme ihtimali yok. Ve neyi sevdiğini bilenle bilmeyen arasındaki fark sadece bilmenin bilincinden ibaret.
Küçük bir biliş farkı.
Mülk gibi aşk da ’tan.
Ruhun da O, kalbin de O, aklın da O.
Tenin de O, canın da O, cismin de O.
Ve aradan perdeleri kaldırarak O’nu bilmek olarak tanımlanan şey, bu seyr ü sefer, sadece O’nu bilmeyi bilmenin sancısından ibaret.

Sevginin yanılgısı yok. Yanlış olan neyi sevdiğini bilmemek ve yolu yanlış çizmek. Hangi kaynaktan geldiğini suyun, hangi dağın üstünden döküldüğünü aydınlığın, bilmemek. Bilmemek yanlış kılar sevgiyi.
Züleyha ki Yûsuf’u sevdi. İbtida, neyi ve kimi sevdiğini bilmedi. Sonra aşkın kaynağını bildi, Yûsuf’u değil, Yûsuf’ta tecellâ eden nuru sevdiğini fark etti. Yûsuf da, ki rüyasında güneş, ay ve on bir yıldız ona secde etmişti, bir kuyuya atılmış ve kendisine zindanda rüya yorumu verilmişti, önce aşkın kaynağını bildi sonra nurun Züleyha sûretinde tecellâ ettiğini fark etti. Biri sûretten nura yükselirken diğeri nurun sûrette tecellâ ettiğini idrak etti.
İşte bütün hikâye: Kim düştü kuyuya, Yûsuf mu, Yakub mu, Züleyha mı? Zindan kimin kader, Yûsuf’un mu, Yakub’un mu, yoksa Züleyha’nın mı? Yûsuf, Yakub ve Züleyha yok aslında. Hepsi bir, hepsi O bir, hepsi tek bir.
Söylenmemiş Mesnevi kalmadı yer yüzünde. Her Yûsuf u Züleyha,bir öncekinin hem aynı hem başkası. Bu nasıl mazmun diyor ya, kalbi dipsiz derinliklerde çoğalan Fuzuli, Farsça Divan’ının önsözünde, yani ki Mukaddime’sinde. Hiç kullanılmamış, diye kaldırıp atıyor ya bir imgeyi uykusuz kaldığı gecelerin sabaha değdiği yerde. Sonra aynı gecelerin aynı sabahlara değdiği yerde, bu kez, bu nasıl mazmun, diye yırtıyor ya kullanılmış olan bir başka mazmunu. Hem bilinen hem bilinmeyen, hem kullanılmış bir imge hem kullanılmamış bir imge; böyle olmalı ki sözün hükmü tam olsun. Eski zincire bağlanan bir halka, ama yeni, böyle olsun ki zincir kuvvetli olsun.
HerYûsuf u Züleyhabir öncekinin hem aynı hem başkası. Bu da öyle. Ayna aynı, kitap farklı.

Şiir :
Bu kez birkaç kitap
yine aynı ayna
ve birkaç ruh
hepsinin içinde mevcûd
züleyha’nın acısı acının Züleyha’sı


Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Yusuf ile Züleyha
« Yanıtla #11 : 05 Şubat 2010, 16:57:33 »


"... Mülk gibi söz de, ne senin, ne benim.
Cümle gibi aşk da, ne senin, ne benim.
Söz de, aşk da,
ne senin, ne benim.
Bir yaz sabahına doğan ve su değdiğinde kokusunu salan kırmızı sardunya,
ağustos göklerinde başımın üstünden geçen bulut,
mayıs gülü,
ışıklı nisan yağmuru,
ne kadar Allah'tansa;
mülk gibi söz de ve aşk da O'ndan.
'sen' tahtına yazıcı kimi oturtsa da;
beşeri bir sevgili ya da cismani bir aşk gibi görünen,
hiçbir yol O'ndan özgeye çıkmıyor aslında,
gönül tahtına O'ndan özge sultan olmuyor.
Değil mi ki her şey O'ndan;
gidecek yer yok O'ndan başka,
gelinen yer yok O'ndan başka
..."

Nazan Bekiroğlu - Yusuf ile Züleyha'dan...

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Yusuf ile Züleyha
« Yanıtla #12 : 07 Şubat 2010, 18:13:51 »


Yusuf,dedi Züleyha, aşk zorlu bir sınav,
ben bu sınavı en baştan ve gönüllü mü kaybettim?

Hayır işte! Yitirmiş görünsem de kazancımsın sen benim.
Ve şer gibi görünsem de göreceksin,yitirdiğin ne varsa benim sana açtığım kuyuda,hayrın olacağım sonunda.

Yusuf,dedi Züleyha, sana, gel kaderim ol, demem. O kadar ki, güldeki sevda, çöldeki ateş, denizdeki su kadar kadersin bana.Bak alnına, iki kaşının ortasına. Orada benim mührüm var. Alnımın yazısı olduğun kadar, alnına da yazıyım.

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Yusuf ile Züleyha
« Yanıtla #13 : 07 Şubat 2010, 18:18:32 »


Nefsin elinden kaçarken yırtılmaktır AŞK…

Ve tadını en iyi Yusuf’un gömleği bilir…

Çocuktum anlamamıştım hikmetini iffetin; anlamadan razı olmuştum yusuf’un kuyu arkadaşı olmaya; yüreğimi büyütüp onu içinde korumaya…

Büyüdüm; yüreğimi küçük sevdalar ziyaret etti; anladım yusuf’un da dilerde bir “ahsen-ül kasas” olur muydun; anılır mıydın güzel’le birlikte..

bir Yusuf olmak; vefayı yaşamak her dem bizi yar için sevene karşı vefalı olabilmek.



bir Yusuf olmak ardından iffetinle anılmak….

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Yusuf ile Züleyha
« Yanıtla #14 : 07 Şubat 2010, 18:23:30 »


Yusuf olmaya talip oluruz ;

ama kuyularımızı kendimiz kazarız derunumuza…

inen kovaların aydınlığa vesile olduğunu düşünmeyiz

yakub'un sesini duyarız sessizlikte de

sesin sözüne kulak asmayız.

korkarız yüreğimizin sesinden

/içimizde yankılanan sesin müjdesini duyamayız/

sonra da karanlıktan şikayet ederiz….

kara kara düşünürüz

gün ağarırken

ağlarız…..