Bugün ezeli sır kaderimiz hakkında, bir şeyler yazmak istiyorum.
Her saniye yeni insanlar dünyaya gelirken, bir yandanda terkediyorlar dünyayı.
Sürekli bir geliş, bir gidiş var.
Bunu tüm canlılarda görebiliriz aslında.
Ve bir uyum, bir ahenk var. Öyle değil mi?
Sizce biz tesadüffen mi geldik dünyaya?
Yaşıyoruz, çoğalıyoruz ve ölüyoruz.
Kusursuz bir göz verilmiş bize.
Vücudumuzda görev alan her organ, her hücre görevini biliyor.
Kusursuz bir şekilde saat gibi ne ileri gidiyor, nede geri kalıyor.
Gördüğünüz gibi bunları biz ayarlamadık.
Anne babamızı seçme şansıda verilmemiş bize.
Buraya kendimiz gelmiyor, gönderiliyoruz.
Konuyu derinlemesine düşünmeye devam edersek.
Üç kavram çıkıyor karşımıza.
Kader, kaza ve irade.
Kader, Allah'ın her şeyi bilmesi ve yazması. Yani kâinatın plan ve projesi.
Bugüne kadar olanlar ve bundan sonra olacaklar kader defterimize yazılmış.
Kaza, Yazılanların başa gelmesi.
İrade ise insanın seçme kuvveti.
Benim nerede ne zaman ne yapacağım yazılmıştır.
Ne zaman, kiminle evleneceğim kayıt edilmiş...
Ne yapacağımı, Allah ezeli ilmiyle bilmiş öyle yazmıştır.
Yemek, konuşmak, yürümek gibi fiillere karar veren benim.
Zayıfta olsa bir irademiz, azda olsa bir ilmimiz, cılızda olsa bir kuvvetimiz var.
Yol kavşaklarında hangi yöne gideceğimizi kendimiz seçiyoruz.
Bu konuda kimseyi suçlama hakkımız yok öyle değil mi?
Yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum.
Bayrama 2 yada 3 gün kala Ankara'ya gitmek için terminale bilet almaya gidecektim.
Bizimkileri telefonla aradım. Ulaşınca beni terminalden almaları için.
Her zaman ki bilet aldığım firmaya gittim önce.
Bilet kalmamıştı. Şaşırmıştım...İlk kez böyle bir şeyle karşılaşıyordum.
Bir çırpıda tüm terminali gezdim, bilet buladım. Bayram yoğunluğu olsa gerek.
Yine başladığım yere döndüm.
"Ben sizin devamlı müşterininizim. Bir çaresi yok mu?
"Yer yok" deyip kestirip atıyorlardı. Bense binmeye kararlı. pes etme niyeim yoktu.
"Listeye tekrar bakın. Size 2 bilet parası veririm" dedim. Yer bulacağını umuyordum.
Yine olmadı. Bu kez "Bakın dedi,m ben doktorum. Acil gitmem lazım. Hostes koltuğunda da gidebilirim.
Araya tabure atsanız, orda da gitmeye razıyım..."
Ne yazık ki bunların hiç biri olmadı. O otobüse binemedim.
Her yolu denemiştim... Demek ki olmayınca olmuyormuş. Ne param işe yaradı, nede mevkim.
O moral bozukluğu ile bizimkileri aramayı unuttum. O günü gidemeyip geri döndüm.
Sabah telefon sesi ile uyandım. Arayan babamdı. O anda aklım başıma gelmişti.
Beni terminalde bekliyorlardı belli ki. Ama durum öyle değildi. Daha özür dilemeye fırsat olmamıştı.
Babam otobüse binmediğime seviniyordu.
Benim binmeye çaıştığım her zamanki firma otobüsü, kaza yapmıştı.
Geçmiş gün tam hatırlamıyoru, 14 ya da 24 ölü vardı. Onlarca yaralı.
Bense dona kalmıştım. Ezeli sır kaderimiz, burada devreye girmişti.
O zaman bir şey daha öğrendim. Elinden geleni yap, gerisine karışma.
Kaderimizi yazan Allah bizi kendi halimize bırakmamış.
Sınırsız ilmiyle hayatımız için gerekli şeyleri planlamış ve yaratmış.
Başımıza çirkin bir hal gelirse bilelim ki,
ya bizim hatamızdan veya imtihan içindir.
Nedense kendi başımıza gelenlere menfaatımıza göre hadiselere hayır ve şer adını veririz.
Olmamış bir evlilik için karşıyı suçlarız.
Kur'an-ı Kerim bu ruh halimizi şöyle anlatıyor.
"Sizin hoşunuza gitmeyen öyle şeyler vardır ki, onlar hakkımızda hayırlı olabilir.
Yine hoşlandığımız öyle şeyler vardır ki, hakkımızda şer olabilir.
İşin Hakikatını Allah bilir, halbuki siz bilmezsiniz."
(Bakara Suresi, 216)
Selam ve dua ile...
Lokman Hakim - 11 Mayıs 2013