Ekmek KavgasıTutturmuşuz gidiyoruz, "ekmek kavgası" diye.
Gerçi ekmekle yetinsek iyide...Öyle demişiz işte.
Aklımızda cevabı hazır. "Ekmek ne ile alınır?"
Daha çocukken başlıyor büyüklerimiz nasihate.
"Çalış oğlum, bu devirde..."
Birde bakmışız ki, çalışa çalışa sırtımıza bir yük binmiş.
"Para yükü"
"Paranız olacak ki hayallerinize erişesiniz.Yük değil para, isteklerize erişme aracı."
Böyle diyordu bir dostum.
Ona anlatmaya çalışmıştım ama nafile...
Aslında hep bu düşünce ile başlar para ile olan ilişkimiz.
Neden sonra anlar insan, bir dairenin içine düştüğünü. Dön babam dön...
Kafamız yığınla alınacak ve verileceklerin hesabıyla dolu.
Ve çalışıyoruz. "Para kazanmak için"
O yolun çıkmaz yol olduğunu anlayana kadar devam eder bu koşturmaca.
Burada çalışmayalım demiyorum efendim.
Bakın izah edeyim.
Başarıya ve mutluluğa doğru koşmak için bizi çevremizdekiler kışkırtıyorlar.
Daha ben çocukken doktor olacağım fikri empoze edilmişti bile...
Fırlıyoruz ileri. Pastaya doğru koşar adımlarla.
Ve ahlak ne diyor?
"Her şey mübah, yürü..."
Pasta küçük ama talep büyük. Herkes önüne geçen, ayağına dolanan herkesi düşman rakipler olarak görüyor.
Amiriniz, memurunuz, komşunuz rakip sayılıyor.
Bunada inandırılmışız. Hatta, "önce benim hakkım"
Kıskançlık, haset ve rekabet üzerine kurulu dünyamız.
Kullan at kültürünün bir parçası olmuşuz.
Arabaların, televizyonların, şunun, bunun modelleri durmadan değişiyor.
Biz de yenisinin peşinden koşuyoruz.
Öyle değil mi?
Önce televizyonu tanıdık, ardından renkli televizyon, derken kumandalısı...
Falanca aldı... Ben neden almayayım. Çalış dur artık.
Yada bir gönül dostumun bana dediği gibi.
"Senin paran var gez bakaılm, bizde çalışalım."
Yapılan bir psikolojik araştırmaya göre:
Para denilince duyulan ilk iş endişe imiş.
Sonra onu kırgınlık, bunalım ve mutsuzluk izliyormuş.
İşte güya mutlu olmak için, yedisin de onyedisin de içine itildiğimiz tablo.
Gencin gözünün önüne parayı iliştirin, gören göz görmezleşir.
Ne garip bir durum değil mi?
Evlatlarımıza menfaatleri için yaşamadıklarını öğretmeliyiz bence.
Halbuki biz onları daha açgözlü, daha acımasız bir hale itiyoruz.
Sonu gelmez maddi istekler, Bu derin uykudan gençlerin uyanmasını engelliyor.
Her şeyin Allah'a ait olduğunu bir anlayabilsek olay çözülecek.
Sahi mesala pazardan elma alırken onu çiftçiye ve manavcıya mal ediyoruz öyle deği mi?
Çıkarıp parasını verdiğimizde, bu benim oldu sanmıyor muyuz?
Aslında elmaya para ödemiyoruz biz. Manava, komisyoncuya ödüyoruz.
Elmaya karşı, onu verene karşı borcumuzu düşünürsek.
Her halde alış verişide Allah adına yapmış oluruz. Öyle değil mi?
Her şey seni rızan için Allahım...
Aklımı o akıllara yardıma gönderesim geliyor.
Neticede bende bu tablonun içindeyim.
Ve aklımla, bir çıkış yolu bulmak üzere, kainata uzanıyorum.
İhiyaçsa yemek, ihtiyaçsa giymek...
"Şunda var bende yok dediğimden değil"
ihtiyaç duyduğum için alacaksam, Bizi ve onları yaratanı bilerek alalım...
Onu düşünerek...
Ona teşekkür ederek...
Ne güzel söylemiş büyükler:
Dünyada kiracı gibi yaşayın. Sonra ayrılması zor oluyor...
Hayırlı cumalar efendim.
Selam ve Dua ile...
Lokman Hakim - 27 Eylül 2013 Cuma
[Bu arada yorumlarınız için hepinize tek tek teşekkür ederim.]