Dış görünüşe bakıpta aldanmamak gerekir.
Görünürde yağmur buluttan oluşur. Meyve de ağaçtan...
Ben dünyaya gelirken anne ve babamı seçmedim.
Annem, benim resmimi çizerek siparişte vermemiş.
Her hücremle her azamla bir kudret harikasıyım.
Şuursuz muz ağacı, o güzelim muzu nasıl yapsın.
Cansız bulut, yağmur damlasını muhtaç yerlere nasıl ulaştırsın?
Pencereden bakmakla, pencereye bakmak aynı şey değildir.
Pencereye bakanlar lekeleri görürken, pencereden dışarı bakanlar güzellikleri görürler.
Bir profösör tahtaya beyaz bir kâğıt yapıştırıp ortasına siyah bir nokta koymuş.
Ardından öğrencilere ne gördüklerini sormuş:
Hepsi "siyah bir nokta" gördüklerini söylemişler.
Koskoca beyaz bir kâğıdı kimse görememiş.
Kuran-ı kerimde geçen ayette Rabbimiz bakın ne diyor:
"Onları sana bakar görürsün, halbuki onlar görmezler" (A'raf suresi, 198)
Bakmakla görmek aynı değilmiş meğer...
Neye baktığımız değil, nasıl baktığımız önemli ey can!
Ben sana bakarken, sen nereye bakıyorsun?
Görmüyor musun?
Elindeki buzu erimeden satabilmek için telaşla koşuşturan adam:
"Sermayesi tükenen adama yardım edin." diye bağırıyormuş.
Ordan geçen bir Allah dostu düşüp bayılmış.
Ayılıpta kendine gelince sebebini sormuşlar.
"Eriyen buz değil, ömrüm idi" diyerek sebebini açıklamış.
Sermayemiz hızla erimiyor mu?
Bugünlerde facebook sohbetleri, paylaşımları almış başını gidiyor.
Güya bir söz pazarı kurulmuş.
Bir kısım insanlar kaliteli sözlere müşteri oluyor.
Boş sözleri satın alıyorlar.
Lokman Suresi 6. ayette bakın Rabbimiz ne diyor:
"insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi (veya boş söz) satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azab vardır."
Lüzumsuz sohbetlerden kaçınmamız gerekmiyor mu?
Hayat bize verilen en büyük nimet değil mi?
Ne kadar süreceğini bilmediğimiz hayat yolu fırsatlarla dolu.
Zaman zaman "Fırsat treni" istasyonumuza uğrar.
Eğer gaflet uykusundaysak, yükünü boşaltmadan geçer gider.
Bize düşen görev, yeni fırsat trenini kaçırmamak olmalı.
Bir hikaye okumuştum.
Bir kervanın yolcuları gece istirahate çekilmişler.
Eşyaların başına da bir nöbetçi koymuşlar.
Sabah uyanınca eşyaların çalındığını görmüşler.
Hemen nöbetçinin yakasına yapışmışlar:
"Sende mi uyudun, neden bize haber vermedin."
Nöbetçi:
"Uyanıktım, fakat korktum. Ama isterseniz şimdi bağırabilirim."
Zamanında yapması gerekeni yapmayan nöbetçi,
ne kadar bağırsa da eşyaları geri getiremez, değil mi?
Ya şimdi ya asla deyip fırsatları kaçırmamak gerekir.
Kıyametin isimlerinden biri "Pişmanlık günü" diğeri de " aldanma günü'dür"
Ölen herkes pişman olacaktır.
Kötülük yapanlar kötülüklerinden dolayı...
iyilik yapanlar daha fazla iyilik yapmadıkları için...
Neden fırsatları değerlendiremedik diye pişman olup ellerini dizlerine vuracaklar.
Fakat artık orada ne el kalmıştır, ne de diz...
Hayatta bize sunulan fırsatlar bazen aleyhimize görünür.
Şartlar limon gibi eşki olabilir.
Fakat biz, su ve şeker ilavesiyle o limonu limonata yapabiliriz.
"Kader limonu limonata yapın diye verir."
Keşkeler yerine "Affet ya Rabbi" demeli insan.
Dökülen süte ağlamanın bir faydası yok.
Yapacağımız şey bundan sonra dökmemektir.
Batan güneş için ağlama ey can!
Yendien güneş doğduğunda ne yapacağına karar ver.
Selam ve dua ile...
Lokman Hakim - 29 Ekim 2013 Salı