Türk alfabesinin onuncu harfi. Konsonlar (sessiz, ünsüz) içinde sekizinci harf.
Kimyâda hidrojenin, çeşitli ilimlerde zaman birimi olan saatin sembolü.
Genel olarak h, bir soluk sesidir. Nefes alt damağın ön tarafından geçerken bu ses çıkarılır. Eski Türkçede (sekizinci-dokuzuncu yüzyıl) bu ses yoktur. Onun için Göktürk alfabesinde bunu gösteren harfe yer verilmemiştir. Soğd, Uygur, Mani ve Brahmi alfabesinde ise yabancı dillerden geçen bu sesi göstermek için bâzı harf ve işâretler kullanılmıştır.
H, Türkçeye diğer dillerden geçmiş bir sestir. Türkçe han, hangi, hanım, hani kelimelerinin başındaki h, bu kelimelerin asıllarının (kan, kangı, kanım, kanı) başında bulunan k sesinin h’ye dönmesinden ortaya çıkmıştır. Türkçenin bâzı lehçe ve ağızlarındaki kelimelerin başında kullanılır. Bâzı ağızlarda (şivelerde) ise (Rumeli’de olduğu gibi) kelime başlarındaki h sesi düşmüştür: Hangi-angi, henüz-enüz gibi. Türkler İslâmiyeti kabul ettikten sonra yeni dinlerini öğrenirken dînî metinlerden ve münâsebette bulundukları İran ve Arap topluluklarından bu sesi aldılar. Arap alfabesinde üç çeşit h vardır. Kur’ân-ı kerîmde de bu üç farklı h mevcuttur. Bu üç harfin yazılışları, ağızdan çıkış yerleri ve telaffuz şekilleri farklıdır. Türk alfabesinde bu üç h harfinden sâdece biri vardır. Bu ve bunun gibi bâzı harflerdeki ve telaffuz şekillerindeki farklılıklardan dolayı Kur’ân-ı kerîm’i Türkçe harflerle yazmak mümkün olmamaktadır.
H harfi, üçgen, piramit, silindir gibi birçok geometrik şekil ve cisimlerde yükseklik belirtme işâreti olarak da kullanılır