Peygamber Efendimizin sevdiği ve sevmediği isimler hadislerle: Ebu’d-Derdâ (radıyAllahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: “Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın”
Ebu Vehb el-Cüşemî (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Peygamberlerin isimleriyle isimlenin. Allah’ın çok sevdiği isimler Abdullah, Abdurrâhman’dır. En sâdık olanları da Hâris ve Hemmâm isimleridir. En çirkinleri de Harb ve Mürre isimleridir”
Ebu Hüreyre (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah katında en düşük (ahna’) isim Melikü’l-emlâk (mülklerin mâliki) ismidir. Allah’tan başka Mâlik yoktur.”
Süfyân merhum dedi ki: Şâhân Şâh bunun örneğidir. Ahmed İbnu Hanbel merhûm dedi ki: “Ebu Amr merhum’a, ahna’ne demek diye sordum, bana “en düşük” diye cevap verdi.
Müslim’in bir diğer rivayetinde şöyle buyrulmuştur: “Kıyamet günü, Allah’ın en ziyade kızacağı en kötü kimse, adı Melikü’l-emlâk (Şehinşâh) olan kimsedir. Allah’tan başka Mâlik yoktur.” (Adâb 21)
Hz. Câbir (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Ya’la, Bereket, Eflah, Yesâr, Nâfi ve benzeri isimlerin kullanılmasını yasaklamayı arzu etmişti. Sonra onun bu mevzuda sükut ettiğini gördüm. Sonra da yasaklamadan vefat etti.”
Ebu Dâvud’un rivayetinde şu ziyade mevcuttur: “…Zira kişi “Bereket burada mı?” diye sorar da “hayır yok!” diye cevap verirler.
Hz. Ömer (radıyAllahu anh)’in azadlı kölesi Eslem anlatıyor: “Hz. Ömer (radıyAllahu anh), bir oğlunu Ebu İsa künyesini kullandığı için dövdü. Öte yandan Muğîre İbnu Şu’be (radıyAllahu anh), Ebu İsa künyesini kullanıyordu. Hz. Ömer (radıyAllahu anh) ona “Ebu Abdillah künyesini kullanman sana yetmez mi?” dedi. Muğîre: “Bana Ebu İsa künyesini takan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’dir” cevabını verince, Hz. Ömer: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’in geçmiş gelecek bütün günahları affedilmiştir. Biz ise bundan böyle sıkıntıdayız” dedi. Ölünceye kadar Muğire’yi “Ebu Abdillah” diye künyeledi.
Yahya İbnu Sa’îd (radıyAllahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bol sütlü bir deve hakkında: “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) “İsmin ne?” dedi. Adam: “Mürre (acı)!” deyince, ona: “Otur!” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tekrar “Bunu kim sağıverecek?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ona da: “ismin nedir?” diye sordu. Adam: “Harb!” diye cevap verdi. Ona da “Otur” dedi.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Bu deveyi kim bize sağıverecek?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. “Ya’îş (yaşıyor!)” cevabını alınca ona: “Sen sağ” diyerek müsaade etti.”
HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)’İN İSİM KOYDUĞU KİMSELER: Sehl İbnu Sa’d es-Sâidi (radıyAllahu anh) buyurdu ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Fâtıma (radıyAllahu anhâ) annemizin evine uğramıştı. Hz. Ali (radıyAllahu anh)’yi evde bulamayınca: “Amca oğlun nerede?” diye sordu. Fatıma (radıyAllahu anhâ): “Aramızda bir şekerlenme oldu. Bunun üzerine bana kızdı ve çekip gitti” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) birine: “Hele bir arayıver nereye gitmiş” diye emretti. “Mescidde yatıyor!” diye haber verince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ‘Kalk ey Ebu Turâb, kalk ey Ebu Turâb (yani Toprak babası) diye seslendi.
Sehl der ki: Hz. Ali (radıyAllahu anh)’nin en çok sevdiği ismi bu isimdi.
Esmâ Bintu Ebî Bekr (radıyAllahu anhümâ) anlatıyor. “Mekke’de Abdullah İbnu Zübeyr (radıyAllahu anh)’e hâmile kalmıştım. Doğum yaklaşmıştı ki, Mekke’yi terkettim ve Medine’ye geldim, Kuba’ya indim. Abdullah’ı orada dünyaya getirdim. Doğunca, bebeği alıp Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a götürdüm, kucağına bıraktım. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hurma istedi, ağzında çiğneyerek ezdikten sonra, tükrüğünden çocuğun ağzına bıraktı. Abdullah’ın midesine ilk inen şey Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın mübarek tükrükleri idi. Sonra (yumuşattığı o) hurma ile çocuğun damağını oğdu, hakkında bereketle dua etti ve Abdullah ismini verdi. Müslüman aileden ilk doğan çocuk bu idi. (Medine’de bütün Müslümanlar) onun doğumuna çok sevindiler. Çünkü “Yahudiler size sihir yaptılar, asla doğum yapamayacaksınız” diye bir şayia çıkarılmıştı.”
Hz. Enes (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Abdullah İbnu Ebi Talha’yı doğduğu zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a götürdüm. Bebek bir bez içerisinde idi. Vardığımızda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devesine katran sürüyordu. “Beraberinde hurma da getirdin mi?” diye sordu. “Evet” dedim ve birkaç tane hurma verdim. Onları ağzında çiğnedi, sonra çocuğun ağzını açtı. Ağzına tükrüğü püskürttü. Bebek, yalamaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) “Ensar’ın hurma sevgisine bakın (doğar doğmaz başlıyor)” diye latife etti ve çocuğu Abdullah diye isimledi.”
Hz. Aişe (radıyAllahu anhâ): “Ey Allah’ın Rasûlü, dedim, arkadaşlarımdan her birisinin bir künyesi var, (benim yok)”. Dedi ki: “Oğlum Abdullah İbnu Zübeyr ile künyelen.” Aişe, “Ümmü Abdillah (Abdullah’ın annesi)” diye künye almıştı”
Rezîn merhum: “Teyze anne gibidir” ilavesini kaydetmiştir.
Ebu Hüreyre (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Zeyneb Bintu Ebî Seleme’nin ismi Berre idi. “Nefsini tezkiye ediyor” denildi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onu Zeyneb diye isimlendirdi.
İbnu Abbâs (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Cüveyriye Bintu’l-Hâris’in ismi Berre idi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun ismini Cüveyriye diye değiştirdi. Zira, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) “Berre’nin yanından çıktı” denmesini sevmiyordu.
Şureyh İbnu Hâni, (radıyAllahu anh) babasından naklediyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), kavmimin beni Ebu’l-Hakem diye künyelediklerini işitmişti. Beni çağırtarak: “Hakem olan Allah’tır, hüküm de O’nadır, öyle ise, sen nasıl Ebu’l-Hakem künyesini taşırsın?” dedi. Ben açıkladım: “Kavmim bir meselede anlaşmazlığa düşünce bana gelirler, ben hükme bağlarım. Her iki taraf da verdiğim hükme râzı olurlar.” Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Bu ne güzel şey?” buyurdu ve “Çocuklarından neler var?” diye sordu. Ben: “Şüreyh, Müslim, Abdullah var” dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “En büyüğü hangisi?” dedi. “Şüreyh” dedim. “Öyleyse, buyurdu, sen Ebu Şüreyh’sin”
Said İbnu’l-Müseyyeb babası vasıtasıyla dedesinden naklediyor: “Dedem, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a uğramıştı. İsmin ne? diye sordu. “Hazn (sert yer)” diye cevap verdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Hayır sen Sehl’sin” dedi. Müseyyeb: “Olamaz, babanın verdiği bir ismi değiştiremem” dedi. İbnu’l-Müseyyeb ilâve ediyor: “O günden sonra aramızda kabalık devam etti gitti.”
Ebu Dâvud merhum der ki: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Âsi, Aziz, Atele (şiddet, sertlik), Şeytan, Hakem, Gurâb (karga) Habbâb, Şihab isimlerini değiştirdi. Şihâb’ı Hişam, Harb’i Silm (sulh), Muzdaci’ı (yatan) Münbais (kalkan) yaptı. Afire (çorak) adını taşıyan bir araziyi de Hadire (yeşillik) diye, Şi’bu’d Dalâlet’i (sapıklık geçidi) Şi’bu’l-Hüdâ diye isimledi. Benu’z-Zinye’yi Benu’r-Rüşd olarak değiştirdi.”
İbnu Ömer (radıyAllahu anhümâ) diyor ki: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Âsiye (isyankâr, itaatsiz kadın) ismini değiştirip Cemîle (güzel kadın) yaptı.
Sehl İbnu Sa’d (radıyAllahu anh) anlatıyor: “el-Münzir İbnu Ebî Üseyd doğduğu zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a getirilmişti. Çocuğu kucağına aldı ve: “İsmi nedir?” diye sordu. “İsmi falandır” diye ne konmuşsa söylendi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Hayır! bunun ismi Münzir olacak” dedi ve o gün çocuğa Münzir ismini koydu.
HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)’İN İSİM VE KÜNYESİNİ ALMA HAKKINDA GELEN RİVÂYETLER: – Hz. Enes (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bakî’de idi. Kulağına bir ses geldi: “Ey Ebu’l-Kâsım!” diyordu. Başını sese doğru çevirdi. Seslenen adam: “Ey Allah’ın Resûlü seni kastedmedim, ben falancayı çağırdım” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): “İsmimi isim olarak koyun, fakat künyemi kendinize künye yapmayın!” buyurdu.
Hz. Cabir (radıyAllahu anh) anlatıyor: “Bizden birinin bir oğlu oldu. İsmini Kasım koydu. Kendisine: “Sana Ebu’l-Kasım künyesini vermeyiz. Bu künye ile seni şereflendirip memnun etmeyiz” dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e gelerek durumu arzetti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunun üzerine: “Oğlunun adı Abdurrahmândır” dedi.
Hz. Aişe (radıyAllahu anhâ) anlatıyor: “Bir kadın gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü, ben bir oğlan dünyaya getirdim. Muhammed diye isim, Ebu’l-Kasım diye de künye verdim. Bana, sizin bu durumdan hoşlanmadığınız söylendi, doğru mu?” diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “İsmimi helâl, künyemi haram kılan şey de ne?” veya “Künyemi haram kılıp ismimi helâl kılan şey de ne?” diyerek reddetti.
Muhammed İbnu’l-Hanife, babasından (Allah her ikisinden de razı olsun) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e sordum: “Ey Allah’ın Resûlü, sizden sonra bir oğlum olduğu takdirde, sizin isminizle isimlendirebilir, künyenizle de künyelendirebilir miyim, ne dersiniz?” Bana “Evet” buyurdular.