Türkiye, sağlam aile yapısı sebebiyle direniyor

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Türkiye, sağlam aile yapısı sebebiyle direniyor
« : 21 Kasım 2013, 23:02:08 »


Rus yazar Kseniya Kara, Rusya'nın en çok satan gazetesi Argumenti i Fakti'nin Türkiye versiyonu AiF-Turtsiya için Türk aile yapısını kaleme aldı. İşte Rus yazarın kaleminden Türk aile yapısı ve gelenek görenekler:

KARŞILIKLI YARDIM VE SAYGI
Türk ailesinin en önemli özelliklerinden birisi de güçlü akraba bağlarının olmasıdır. Çocuk sayısına ve yaşadığı yere bakmaksızın, bu özellik hemen hemen herkese özgüdür. Erkek kardeşlerle, kız kardeşlerle, ebeveynlerle, halalarla, teyzelerle, amcalarla, dayılarla ve sayıca çok olan kuzenlerle sürekli irtibat halinde olma, vazgeçilmez bir gereksinimdir. Eğer akrabalar aynı şehirde yaşıyorlarsa, birbirlerini sık sık ziyaret ederler. Eğer birbirlerinden uzakta yaşıyorlarsa telefonlaşırlar, yazışırlar. Ama en önemli şey akrabaların birbirlerinin yaşamındaki olaylardan haberi olması değil, günümüz dünyasında oldukça zor rastlayacağımız, birbirlerine gösterdikleri güçlü destek ve karşılıklı yardımlaşmadır. Türkiye'de her bir birey her zaman akrabalarından bir beklenti içerisinde olur, mesela; taşınma, hastalık ya da sadece ufak tefek işler konusunda yardım ile ilgili.

Bilindiği üzere, Türkiye'de yaşlı kuşağa derin saygı duyulur. Ailede onlara gösterilen saygı daha küçük yaşta çocuklara aşılanır. Türk ailesinde sert bir ataerkil yapının hüküm sürdüğü kabul edilir. Her şeyi ailenin reisi olan baba ve koca çözer. Bu genellikle gerçekten de böyledir, özellikle de geleneksel ailelerde. Ciddi olan bir tek sorun bile ailenin büyüğünün onayını almadan çözülmez – çocuklar ve eş her hususta kocanın ve babanın sözünü dinler, küçük kız kardeşler ve erkek kardeşler de büyük kardeşlerin sözünü dinler. Her zaman tavsiye için onlara başvurulur, farklı önemli sebeplerden ötürü onay beklerler: evlilik konusunda, evini ya da işini değiştirme konusunda.

Sırası geldiğinde büyük erkek kardeş küçük kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenir, kız kardeşlerinin namusunu korur. Hatta büyük erkek kardeş ve büyük kız kardeş anlamlarına gelen özel kelimeler vardır: erkek kardeş için "ağabey", kız kardeş için "abla". Genellikle Türkiye'de insanlara sadece adıyla hitap etmek değil de bir de akrabalık derecesini eklemek yaygındır. Mesela; Hakan ağabey ya da Güldal abla. Çoğu kez insanlar «ağabey» ya da «abla» kelimeleriyle yetinirler akrabalarımıza sadece"erkek kardeş" ya da "kız kardeş" diye hitap ediyormuşuz gibi.

AİLE GELENEKLERİ
Her ailenin kendine özgü belli başlı ritüelleri vardır, örneğin; birlikte yenilen bir kahvaltı ya da akşam yemeği. Kahvaltıyı, kocası ve çocukları işe ve okula gitmeden önce her zamanki gibi bayan eş hazırlar. Burada tek başına kahvaltı yapmak hoş karşılanmaz: erken kalkan herkes uyanana kadar diğerlerini beklemek zorundadır, başta da yaşça büyük olanları. Bir defasında Türk akrabalarıma misafirliğe geldiğimde, bizi yaşça büyük olanlarla beraber kahvaltı yapmak için hafta sonu sabah saat 08.00'de uyandırdıklarında ve üstelik de beklemek zorunda bıraktıklarında şaşırmıştım.

Aynı şekilde akşam yemeği de aileyi tek bir masada topluyor, bunda genellikle özellikle de aile reisi ısrarcı olur. Bizdeki alışılmış yemek sunumundaki gibi "kim ne zaman isterse o zaman yemeğini yer" şeklinde değildir. Aile içerisinde yenilen bir akşam yemeğine yakınlarda oturan akrabaları da çağırabilirler. Bunun için de özel bir menü hazırlamak ya da masa servisini en iyi porselenlerle yapmak zorunlu değildir. Sıcak bir aile ortamında görüşmek, bugün ev sahibesinde yiyecek ne varsa onunla misafirleri ağırlamak için bir masa etrafında toplanırlar.

ÇOK ÇOCUK ARTIK POPÜLER DEĞİL
Türkiye'de, özellikle köylerde ve taşralarda, dört ya da beş çocuklu kalabalık aileler çok fazladır. 80 kuşağının insanlarının genellikle birkaç kız ve erkek kardeşi var. Bir tanıdığımın bir düzine çocuğu var. Gerçekten de bugün ailelerin çoğu kendini bir, iki, maksimum üç çocukla sınırlıyor. Bu, öncelikle maddi sorunlarla bağlantılı. Yaşamımız gözle görülür bir şekilde pahalılaştı ve birçok ebeveyn çocuklarına iyi bir eğitim ve rahat yaşam şartları sağlayabilecek durumda olmadıklarını anlıyorlar. Son on yılda genel olarak ülkede demografik bir gerileme gözlenmekte. Hatta başbakan bir çağrıda bulundu: "Her ailede en az üç çocuk." Bu sloganı desteklemek için kadınların gebelik ve emzirme izni ile ilgili olan yasaya değişiklikler getirildi. Bu izin 16 haftadan 24 haftaya çıkarıldı.

Genellikle Türk ailelerinde çocuklara bayılıyorlar, küçük yaştan itibaren şımartıyorlar ve onların istedikleri her şeyi yapmalarına izin veriyorlar. Yaramazlıklarına ve şımarıklıklarına genellikle şöyle yanıt veriyorlar: "E ama çocuk bu, ondan ne alabilirsin ki?" Buna karşın çocuk büyüdükçe yetiştirme şekli tam anlamıyla değişime uğruyor. Kusursuz bir eş ve anne olsun diye, küçük yaşta bir kıza iyi bir ev hanımı olmayı öğretiyorlar.

Kaygılı baba ve ağabey genç kızın akşam saat 22'den sonra tek başına sokağa çıkmasına hiçbir zaman izin vermiyorlar ve tüm tanıdıkları onu bilecek. Türk ailesinde kız evlatları için eş seçimine oldukça ciddi yaklaşıyorlar. Ebeveynler kızlarını eğitimli bir gence vermeye çalışıyorlar ve rastgele birisine vermiyorlar. Kızlar genellikle erken evleniyorlar, 18-19 yaşlarında.

Erkek çocuklarına gelince, onlara tabii ki ilişkilerinde büyük bir özgürlük sağlanıyor ama iş konusunda belirli sınırlamalar geçerli oluyor. Bazı ailelerde erkek çocuğu gençliğinin ilk yıllarında para kazanmaya gönderiyorlar. Bu cep harçlığı olsun diye yapılmıyor, ilk kazandığı parayı eve, aileye getirsin diye yapılıyor. Tabii ki böyle bir yaklaşım şimdi tüm ailelere uzak değil. Giderek daha da fazla aile çocukları için iyi bir eğitime öncelik tanıyorlar, çocuklarının üniversiteye girmesine özen gösteriyorlar. Kız evlatlar içinse iyi bir eğitim o kadar da önemli değil. Erkek evlatların kaç yaşında çalışmaya başladığına bağlı olmaksızın onlar, kazançlarının bir kısmını aileye göndererek, maddi açıdan ebeveynlerini desteklemek zorundadırlar. Bu zorunluluk genellikle evlenene kadar sürer.

ÇOK EŞLİLİK BİR EFSANE Mİ YOKSA GERÇEK Mİ?
Türk erkekleriyle evlenmiş olan çok sayıda Rus kızları olmasına ve bu efsaneyi çoktan çürütmüş olmalarına rağmen, elbette birçoğunu çok eşlilik denilen popüler konu ilgilendiriyor. Gerçekten de ücra köylerde günümüzde de birkaç tane karısı olan erkeklere rastlamak mümkün. Gerçekten de günümüzde bu gayri resmi bir şekilde oluyor, her ne kadar yasa aynı anda birden fazla kadınla evlenmeyi yasaklasa da. Günümüz gençliği arasında çok eşliliğe artık rastlanmıyor ama çok eşlilik çoktan beri boşanmaları hayata geçirdi. Bunun yanı sıra kadın çok daha elverişli koşullarda oluyor: mal varlığının büyük bir kısmını alıyor, bir de üstelik çalışmıyorsa geçimini sağlamak için eski eşinden aylık ödeme alıyor. Geleneksel ailelerde, özellikle de köylerde boşanmalara pek rastlanmıyor. Burada bir de aşk evliliği yaparak değil de ebeveynlerinin anlaşması üzerine evlenen çiftlere rastlamak mümkün.

Tüm farklılıklara rağmen ve bazen anlayamadığımız törelerine rağmen, Türk aileleri bugüne kadar temel meziyetlerini koruyabilmişlerdir; büyüklere saygı ve karşılıklı yardımlaşma. Bununla övünebilirler, buna hakları var ve bu kuşkusuz onlara çağımızın zorlu yaşamında yardımcı oluyor."

Muhterem Müslümanlar!
Aile yapımız üzerinde oynanan oyunlarla ilgili sizlere ibret alacağımız bir rapordan bahsedeceğim. Amerika'daki "Dünya  Milletleri Araştırma Enstitüsü"nün 1988 yılında hazırladığı bir rapor var. Bu rapor aynen şöyle:

"Hedef aldığımız bütün milletleri ahlâken çökerttik. Sadece Türkiye, sağlam aile yapısı sebebiyle direniyor. Türkiye'de aile yapısını bozmak için medya özellikle televizyonlar ele geçirilmeli ve Türkiye'de genel ahlâkı yıkmak için ABD'de çevrilen filmlerin müstehcenlik dozu artırılarak, medya vasıtasıyla Türk aile yapısı bozulmalıdır."

Sosyal garantimiz olan aileyi yıkmak için işgal medyası iğrenç bir kampanya yürütmektedir.

Amerika'nın yayınladığı bu raporun üzerinden 17 sene geçmiştir. 2005 yılı itibariyle aile yapımız üzerinde oynanan oyunlarla gidişatımız bozulmuştur. Bugün televizyonların gazetelerin yayınları aile yapımızı sarsmaktadır. Eğer müstehcen televizyonları seyrediyor, kerhane albümü gazetelere para veriyorsanız, siz namus katilisiniz. Aile kurumunu yıkmaya yönelik çalışmalar yapan ihanet şebekesinin elemanısınız. Yuvanızın engerek yılanısınız demektir.

Medyanın önemli bir bölümü Amerika'nın 1988 yılı raporu doğrultusunda yayın yapıyor. Bundan dolayı günümüz insanı büyük ölçüde maddeleşmiş ve dünyevileşmiştir. Dindar geçinenlerin bile önemli bir kısmı, dünyayı daha yüce amaçlar için vasıta kılma çabasında başarısız kalmışlar, ekonomik hayatlarında kapitalist, sosyal hayatlarında egoist bir hayat tarzına sürüklenmişlerdir.

İbadetler baştan savma yapılmakta,

Dünya işlerine aşırı özen gösterilmekte,

Çocuklar yetiştirilirken büyük ölçüde dünya hayatında başarıları amaçlanmaktadır.

Sohbetler unutulmuş, onun yerini TV seyretmek almıştır.

Ülkemizdeki radikal laiklik anlayışı dindarlığı adeta "gizlenmesi gereken bir ayıp" haline getirmiştir.

Bütün bu olumsuz çevre içinde canlı, heyecanlı, ruh dünyasını zenginleştirici bir dindarlık için seçilmiş çevreye şiddetle ihtiyaç vardır.

Ülkemizde aile sarsıntı geçiriyor.

Sebepleri:

1- Aile sarsıntıları Batı'da sanayi devrimi ile başladı. Bize de sıçradı.

2- Çalışmak için gurbetçilik yaygınlaştı.

3- Kadınlar çalışmaya başladı.

4- Oto kontrol olmayınca zina yaygınlaştı.

5- Kadın çalışma hayatına girince ailedeki samimi hava bozuldu.

6- Ev anne şefkatinden mahrumlaştı.

7- Evler otel havasına büründü. Ev hizmetleri memur zihniyetine dönüştü.

8- Çocuklar yuvalara gönderildi, anne şefkatinden, baba ilgisinden mahrum kaldı. Çocuklar çok analı, çok babalı bir pozisyona düştü. Bunu yapan anne-baba, yuvalarına ihanet etmiş oldu.

Sebepler daha da sıralanabilir.

Muhterem Müslümanlar!

Aileye sahip çıkalım. Mutlu olmanın yolu da Allah'ın koyduğu ölçülere uymaktır.
Bizler bu ölçülere göre yaşayalım...