Alm. Handlung, Tat, Arbeit, Durchführung (f.), Fr. Action (f.), İng. Act, action, work, deed.
İnsanın bilerek veya düşünerek yaptığı iş, hareket ve davranış.
Dini manası; Allahü tealanın yapın veya yapmayın diye emrettiği işlerle, yapılıp yapılmamasını insanlara bıraktığı işlerdir. Dünya ve ahirette ceza ve mükafat konusu olan bütün işler ameldir. İyi ameller insanı dünyada ve ahirette rahata kavuşturur. Kötü ameller ise, iki alemde ceza ve eziyet görmeye sebeptir.
Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde imandan sonra hemen salih (iyi) amelin kıymetinden bahsedilmektedir. Allahü teala buyurdu ki: “Erkek ve kadından her kim mü’min (imanlı) olarak salih amel işlerse, işte onlar Cennet’e girerler, orada hesapsız olarak rızıklandırılırlar.” (Mü’min suresi: 40) “Kim Rabbine kavuşmak isterse, salih amel işlesin ve Rabbine ibadet etmekte hiç ortak koşmasın.” (Kehf suresi: 110)
Bir kimse hakkı ile salih (güzel, iyi) amel işlerse Allahü tealanın rızasına ve sevgisine kavuşur. Bu ameller, insanı günahlardan ve çirkin işleri yapmaktan korur.
Ameller başlıca üç kısma ayrılır:
Taat (ibadet) olan ameller: Allahü tealanın ve Peygamber efendimizin begendiği işler olup, bunlar farz, vacib, sünnet ve müstehablardır. İslam dininin bildirdiği amelleri yapanlar çok sevab kazanır. İmanı olmayanların farzları kabul olmaz. Yani bunlara sevab verilmez. Farzları yapmıyanların da sünnetleri kabul olmaz. Bunlar Peygamber efendimize tabi olmuş (uymuş) olmaz.
Allahü tealanın açıkça yapılmasını emrettiği işler farzdır. Namaz kılmak, oruç tutmak vb. böyledir. Yine Allahü tealanın emri olup, açıkça emretmediği emirlerine vacib denir. Kurban kesmek, vitir namazı kılmak gibi. Allahü tealanın açıkça bildirmeyip yalnız Peygamber efendimizin yapılmasını övdüğü veya devam üzere yaptığı veya yıpılırken görüp mani olmadığı amellere “sünnet” denir. Sünneti beğenmiyen Müslümanlıktan çıkar. Beğenip de yapmamak suç değildir.
Peygamber efendimizin ara sıra yaptıkları ve beğendikleri ameller ise, “müstehab” veya “mendub” adını alır. Bunlardan bazıları şunlardır: Yeni doğan çocuğa yedinci gün isim koymak, güzel giyinmek ve güzel koku sürmek gibi.
Ma’siyet (günah) olan ameller: Allahü tealanın ve Peygamber efendimizin beğenmediği şeyler olup, haram ve mekruhlardır. Allahü tealanın yapmayınız dediği şeylere “haram” denir. Bütün haramları işlemek günahtır. Haramdan iyi niyetle yani Allahü tealadan korkarak sakınan, vazgeçen sevab kazanır. O’nun emri olduğunu düşünmeden veya başka bir sebeble haram işlemezse sevab kazanmaz. Yalnız günahından kurtulur.
Peygamber efendimizin beğenmediği ve ibadetlerin sevabını azaltan şeylere “mekruh” denir. Ancak bir haram işlemekten kurtulmak veya mekruh işlemeden farz veya vacibin yapılması mümkün olmadığı zamanlarda, mekruh işlenebilir. O da haram işlemek veya farzı terketmek günahından kurtulmak içindir.
Dinimizde yasak olmayan bir işi veya başlanmış olan bir ibadeti bozan işlere “müfsid” denir. Namazda gülmek, oruçlu iken bilerek bir şey yemek ve içmek v.s. gibi. Bu yapılan ameller namazı ve orucu bozarlar.
Mübah olan ameller: Bunlar günah veya sevab olduğu bildirilmemiş işlerdir. Yapılması emredilmeyen ve yasak da edilmeyen işlere “mübah” denir. Mübahlar iyi niyet ile güzel düşünceler ile yapılınca taat (ibadet) olur. İnsan sevab kazanır. Kötü niyetle yapılırsa veya bunları yapmak bir farzı vaktinde eda etmeğe mani olursa, günah olurlar. Koku sürünen, iyi giyinen kimse, dünya lezzeti için veya gösteriş yapmak, öğünmek için veya kendini kıymetlendirmek için, yahut yabancı kadınları, kızları avlamak için şık giyinirse, günah işlemiş olurlar. Dünya lezzetini tatmak için olan niyetine azab verilmez ise de, ahiret nimetlerinin azalmasına sebep olur. Bir kimse, sünnet olduğu için koku sürünür, şık giyinirse, camiye saygı için, camide yanında oturan müslümanları incitmemek için, temiz olmak için, sıhhatli olmak için, İslam’ın vakarını şerefini korumak için niyet edince her niyeti için ameline ayrı ayrı sevablar verilir. Her mübah işte hatta yemede, içmede, uyumada iyi niyet etmeği unutmamalıdır.
Sevgili Peygamberimiz buyurdu ki : “Allahü teala sizin suretlerinize, mallarınıza bakmaz. Kalblerinize ve amellerinize bakar.” Yani Allahü teala insanın yeni temiz elbisesine, hayrat ve hasenatına, malına, rütbesine bakarak sevab vermez. Bunları ne düşünce ile ne niyetle yaptığına bakarak sevab ve azab verir.
Ameller niyete göre iyi veya kötü olur.
Bildiği ile amel eden kimseye Allahü teala bilmediğini öğretir.
Amellerin kabul olması ihlasa yani bütün işleri, yalnız Allahü tealanın rızasına sevgisine kavuşmak için yapmağa bağlıdır.
Amelle ilgili bazı ıstılahlar vardır. Bunlar amel defteri, amel-i kalil, amel-i kesir, amel-i salih ve amelde mezhebtir.
Amel defteri: Dünyada insanların yaptığı bütün işlerin yazıldığı ve kıyamet günü herkesin toplandığı yer olan Arasat meydanında herkese verilecek olan defterdir. Allahü teala buyurdu ki: “Biz azim-üş-şan insan için sahifesi açılmış olarak kendisine vasıl olan (ulaşan) kitab (amel defteri) göndeririz.” (İsra suresi : 13)
Amel-i kalil: Namaz kılarken bir rükünde bir uzuvla (organla) yapılan ve namazdan sayılmayan bir veya iki hareket. Namazda Amel-i kalil mekruhtur.
Amel-i kesir: Namaz kılarken bir rükünde namazdan sayılmayan ve bir uzuvla ardı ardına yapılan üç hareket veya iki elin bir hareketi. Namazdan olmayan fazla hareketler namazı bozar.
Amel-i salih: İslam dininin beş şartını iyice yerine getirmek.
İnsan kabre konulduğunda amel-i salihleri güzel surette, güzel kokulu ve güzel elbiseli olarak yanına gelir. “Beni bilmez misin?” der. O da der ki: “Sen kimsin ki, Allahü teala seni benim şu garib olduğum zamanda bana ihsan eyledi.” O da der ki: “Ben senin salih (amelinim) işlerinim. Korkma, mahzun olma. Biraz sonra Münker ve Nekir melekleri gelirler ve sana sual ederler. Onlardan korkma!” der.
Amelde mezheb: İctihad derecesindeki derin alimlerin Kur’an-ı kerim, hadis-i şerif ve Eshab-ı kiramın işlerini esas alarak ortaya çıkardıkları hükümlerin, amellerin hepsi.
Ehl-i sünnet Müslümanlar, ibadet ve amelde (yapılacak işlerde) dört hak mezhebe ayrılmışlardır. Bunlar: Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhebidir. Bu dört mezheb itikadda (inanç bakımından) bir birinden ayrı değildir. İman ve inanışları birdir. Yalnız amel bakımından aralarında bazı ufak şeylerde ayrılmışlardır. Bu da müslümanlar için kolaylıktır (Bkz. Mezhep).