Şerî'at-Tarîkat-Hakîkat
„Tarîkat ve hakîkat, şerî'atın sûreti ile hakikatı meyânında mütevassıttır. Sûret-i şerî'at, velâyet kemallerinin şecere-i tayyibesi, nübüvvetin kemâlâtı ise, o sûretin hakikatının semeresidir. Velâyetin bütün kemâlâtının en mühimleri, sûret-i şerî'atın neticeleridir. Nübüvvetin kemâlâtı da hakikat-ı şerî'atın semereleridir. Tarikat ve hakikat, şerî'atın mütememmimleridir...
Yine ma'lumları olsun ki, şerî'at, üç cüz'den mürekkebdir: bunlar da ilim, amel ve ihlâsdan ibarettir. Bu üç cüz'ün her biri tahakkuk etmedikçe, şerî'atın kemali tahakkuk eylemez. Ne zaman ki, şerî'at tahakkuk eder, rızây-ı Bârî hâsıl olur. Rızây-ı Mevlâ ise, bütün dünyevî ve uhrevî sa'âdetlere kefildir.
Tarikat ve hakikat, üçüncü cüz' olan ihlâsın tekmîlinde şerî'atın hâdimleridir. Anın içün "Tarîkat ve hakikat şerîâta hâdimlerdir" denilmiştir. Bunları tahsilden maksud, tekmîl-i şerî'at olup şerî'atın dışında hiç bir emir yoktur."