Tasavvufi sohbetler

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #25 : 22 Ekim 2008, 22:42:40 »
İnsanın Letaifi

„İnsan on latifeden mürekkeptir. Bu letaifin beşi âlem-i emirden, beşi âlem-i halkdandır. Âlem-i emirden olan beş latife; Kalp, ruh, sır, hafi, ahfadır. Bunların usûlu (asılları) arş-ı mecidin fevkîndedir (üstündedir). Cevahir-i mücerrede olan işbu usûlün (asılların) Kudret-i ilahiye ile âlem-i imkânda cesed-i insanın (insan cesedinin) mevazi-i müteaddidesine taallukları vardır ki, o mevazi-i latifenin (latifelerin yerleri) ehline malum olan mahalleridir.

• Latife-i Kalp: İnsanın sol memesinin iki parmak altında et parçası olan kalbin civarındadır. Ezeli kudret eseri olarak üzerine lafza-i celâl (Allah ismi celâli) nakşolunmuştur. Bu latifenin aslı, âlem-i emirde ve nûru kırmızı akîk rengindedir. Ef'al-i ilahî'nin tecelliyatına bağlıdir. Latife-i kalp; Âdem (a.s.)'ın kademidir. Kurb vilâyeti de (yakınlık ve velilik) Âdem (a.s.)'in kurb ve velâyetine münasebet tutar.

• Latife-i Ruh: İnsanın sağ memesinin iki parmak altında olup latife-i kalbin tam hizasındadır. Latife-i kalp gibi bunun da üzerine lafza-i celâl nakşolunmuştur. Bu latifenin rengi sarı olup Sıfat-ı ilâhî'nin tecelliyatına bağlıdır. İbrahim (a.s.)'ın kademidir.

• Latife-i Sır: Sol memenin iki parmak üzerinde olup rengi beyazdır. Diğerleri gibi bunun da üzerinde lafza-i celâl nakşolunmuştur. Zât-ı ilâhî'nin tecelliyatına bağlıdır. Musa (a.s.)'ın kademidir.

• Latife-i Hafi: İnsanın sağ memesinin iki parmak üzerinde olup üzerine lafza-i celâl nakşedilmiştir. Rengi yeşil olup Ubud-i ilahî'nin tecelliyatına bağlıdır. (Ubudiyet Nûru) Hz. İsa (a.s.)'ın kademidir.

• Latife-i Ahfa: Rengi beyaz olup etrafı kahverengi ile çevrilidir. Uhud-i ilahî'nin tecelliyatına bağlıdır. Resulullah Efendimizin Kademidir. Ezelde alınan ahd nümunesi sırr-ı muhammedi, burada mevcuttur. Ervah-ı ezelde ruhların Cenab-ı Hakk'a verdikleri ahdin üç nüshadan birisinin bulunduğu mahaldir. Bu ahdin diğer bir nüshası "Levh-i Mahfuz"da, üçüncü nüshası da "Hacerü'l- Es'ad/Esved"e nakşolunmuştur.

Yukarıda bahsedilen letaifden sadece latife-i kalbin üzerindeki lafza-i celâl yazılarını sâlik, rabıta esnasında görebilir. Diğer letaifteki lafza-i celâl yazılarını, bu letaifin envarı, latife-i kalbe nisbetle daha keşif olduğundan sâlik göremez.

İnsan vücudunda herbirinin ayrı bir mahalli bulunan bu latifeler, zikir haline yükselip tevhid durumuna gelince, ruh yaratılışı gereği olan marifete ererek (seyr-i sülûkunu tamamlayarak) Hakka'l-Yakîn mertebesine yükselir."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #26 : 22 Ekim 2008, 22:43:39 »
İrâde-i Cüz'iyye

„Ezelde Ahmed Cennetlik, Mehmed Cehennemlik diye zât ve şahıs üzerine bir hüküm yoktur. Ancak elbiseler biçilmiş; (iman elbisesi, itâat elbisesi, nur elbisesi) şu elbiseleri giyenler Cennetlik denilmiş; ayrıca küfür, isyan, zulmet elbiseleri biçilmiş, bunları giyenler de Cehennemliktir denilmiştir. Kul, irâde-i cüz'iyyesiyle bu elbiseleri seçmekte tamâmen serbest bırakılmıştır. Binâenaleyh, insan irâde-i cüz'iyyesiyle bunlardan hangisini seçer ve giyerse oraya gider."


Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #27 : 23 Ekim 2008, 22:10:17 »
İstanbul Efendisi

„Benim evlatlarım, çarıklarını sürüye sürüye gelirler, birer İstanbul efendisi olarak dönerler.“

„Şimdiye kadar müslümanları hakir görmüşler; üstü başı pejmürde, kirli, paslı insanlar olarak millete tanıtmaya çalışmışlardır. Benim evladlarım tertemiz giyinip gezecekler, yolda, sokakta yürürken gayet vakûr bir şekilde ilerleyecekler. Müslümanlığın şahsiyetini, bu millete tanıtacaklar, onu hakkı ile temsil edeceklerdir."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #28 : 23 Ekim 2008, 22:10:54 »
Îtikâf Sünnet-i Kifâyedir

„Îtikâf, sünnet-i kifâyedir. Bir memlekette yapılmazsa, felâket-i umûmiye zuhûr eder! Belâyı def etmek için, muhakkak yapılmalı... Bu, müftilerin vazifesidir. Yapılmadığı takdirde başlıca mes'ûlü, müftilerdir.
Mutlak i'tikâf, on gündür. Gayr-i mukayyet olarak yapılan niyet, kemâle masruftur. (On günden aşağı olamaz.) Niyet, mukayyet olursa, kaydettiği gün kadar durur.

Mescidlerde dünya kelâmı helâl olmadığına göre, girerken, "Neveytü'l-î'tikâfe hattâ en ahruce" diyerek içeri girmeli... O zaman konuşulan sözler haram olmaktan çıkar. Fakat, "en ahruce" diye kayıtlamazsa, on gün durmak îcap eder.

Evde yalnız kadınlar î'tikâf edebilirler."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #29 : 23 Ekim 2008, 22:11:34 »
Ka'be-i Muazzama ve Beytü'l-İzze

„Bu dünyada sekaleyn (insanlar ve cinnîler)'in kıblesi Ka'be-i Muazzama, melâike-i kirâmın kıblesı de Beytü'l-İzze'dir. Beytü'l-İzze muhâzât-ı Ka'be'dir (Ka'be ile aynı hizâdadırlar). Onun için, "semâda eşref (en şerefli) olan Beytü'l-İzze ve yeryüzünde ise Ka'be-i Muazzama'dır" demişlerdir.

Ka'be'ye "Beytullah" denildiği gibi, Beytü'l-İzze'ye de "Beyt-i Ma'mûr" denir. Kur'ân-ı Azîmü'ş-şân'ın toplu olarak indiği yerdir. Cebrâil aleyhisselâm Leyle-i Kadir'de Kur'ân'ımızı Levh-i Mahfuz'dan alıp Beytü'l-İzze'deki nûrdan bir kürsî üzerine indirmiştir.

Bu kadar güzel ve ağaçlı yerler dururken Ka'be-i Muazzama neden susuz bir çöle yapıldı? denilecek olursa, (cevaben) dersiniz ki:

Hac, bir takım zorluk ve meşakkatlerin yaşanacağı mahşer'in dünyadaki ufak bir temsilidir. Orada çekilen zorluklar, günahların afvına vesîle olur. Ka'be-i Muazzama, göze hoş görünen ağaçlı ve sulu yaylalara yapılsa idi, herkes oraya zevk için giderdi. Halbuki hacdan murad, rızâ-i İlâhî'dir, dünya safâsı değildir.

Allâhü zû'l-Celâl hazretleri, bu hac mevzilerini «ğayri zî zer'in [Ekinsiz bir vâdi]» (Sûre-i İbrâhim, 37) olarak yaratmıştır. Tâ ki cebâbire takımı gidip de oralarda zevk ve safâya dalmasınlar.

Müzdelife, "mahall-i cem' [toplanma yeri]". Resûlullah Efendimiz Haccetü'l-Veda'daki son hutbelerini i'râd buyurduktan sonra Müzdelife'ye gelinceye kadar ağladılar. Allâhü zû'l-Celâl hazretlerine iltica edip ümmeti için af ve mağfiret dilediler. Hazret-i Mevlâ da bu makamlara gelip de kendisinden af diledikleri takdirde Ümmet-i Muhammed'i affedeceğini va'detti...

Hac vazifesini îfâya vüs'ati olmayanlar, "Yâ Rabbi, ben senin farzını îfâ eylemek için mübârek hacca gidemedim. Orada yapılan vazife-i mâneviyyeler iştirak edemedim. O ibâdât ve tâatlerin hürmetine beni de onların içine dâhil eyle. Afv-ı umûmiyyeye mazhâr olanlara, mağfîrîn zümresine ilhâk eyle" diye duâ etmeli. Öğle ile ikindi arasında, Allâhü ekber deyip dört rek'at namaz, mümkünse tesbih namazı kılmalıdır.
Resûlullah Efendimiz Haccetü'l-Veda'da, o sene için 100 deve gönderdiler. 63 tanesini bizzat kendi mübârek elleriyle kestiler.

Gerisini Hz. Ali'ye bıraktılar. [Ashâb] anladılar ki Resûlullah Efendimiz yolcudur."