Edebiyat Terimler Sözlüğü

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #5 : 28 Ekim 2013, 20:58:39 »
- F -

FABL
Hayvanlar bitkiler ve cansız nesneler arasında geçtiği hayal edilen öğretici masallar. Teşhis ve intak sanatı üzerine kurulur. Olaydaki kişilere insan karakteri ve davranışı verilir. Asıl masallardan kısadır.

FALNAME
Fal ile ilgili kitap. Falın her bir çeşidine göre düzenlenen eserler. Yıldızname tefe’ülname hurşîdname ihtilacname kıyafetnamekehanetname adlarıyla da bilinirler.
Falnameler çokluk manzum yazılırlar. Nesir halinde yazılanlarına genellikle yıldızname denir. Falnameler Kur’ân falı kur’â falı gibi dallara da ayrılırlar.
Kur’a taşları veya bir kağıt üzerine çizilmiş noktalar ve noktaların meydana getirdiği şekilleri konu edinen kur’a falları daha çok Hz. Ali’ye nispet edilir. Edebiyatımızda Cem Sultan’ın Divan’ında yer alan Faly-ı Reyhan-ı Sultan Cem adlı kur’a falı meşhurdur.

FASIL
Ayırma bölme. Bir kitabın bölümlerinin her biri.
Mevsim mânâsına da gelir. Fasl-ı zayf (yaz mevsimi) fasl-ı şitâ (kış mevsimi) fasl-ı hazan (sonbahar mevsimi).
Tiyatro oyunlarında perde anlamında kullanılır.
Türk sanat musikisinde bir defada çalınan aynı makamdan parçaların tamamına denir.

FASİH
Dilin bütün kaidelerine uyularak doğru güzel ve açık şekilde konuşup yazılması ifadenin anlam ve âhenk bakımından kusursuz olması.

FESÂD-I TELİF
Söz veya yazıda anlamın anlaşılmayacak kadar karışık olması.

FESAHAT
Sözün ses ve anlam kusurlarından kurtarılması yolları. İfadenin kusurlardan uzak bulunması hali fasîh’tir. Sözün söylenişi ve işitilişi tatlı olmalı anlaşılmasında güçlük çekilmemelidir. Divan edebiyatında fesahat kelimede fesahat kelâmda fesahat diye ikiye ayrılır:
1. Kelimede fesahat: Aynı veya yakın mahreçten çıkan harflerin bir kelimede toplanmamasına (tenâfür-I hurûf) (er kalkılınca); kelimeleri meydana getiren harflerin kaynaşmasında telaffuz zorluğu olmamasına (mütenâfir) (ör. tartırttı); anlamı herkes tarafından bilinmeyen kelimelere yer vermemeye (garâbet) kelimeyi vezne uydurmak için şeklini değiştirmemeye çok anlamlı bir kelimeyi meşhur olmayan anlâmında kullanmamaya gramer hatası yapmamaya (kıyasa muhalefet) dikkat edilir.
2. Kelâmda fesahat: Telaffuzu güçleştiren kelimelerin yan yana getirilmemesi (tenafur-I kelimât). (Örneğin: Şu köşe yaz köşesi şu köşe kış köşesi) zincirleme tamlama (tetâbu-I izâfât) yapmamaya (Örneğin: Ali’nin ceketinin cebinin içi); Cümle kuruluşunun sağlam olmasına önce söylenecek sözü sona sonra söylenecek sözü öne almamaya sözün düğümlenmemesine dikkat edilir.

FİKSİYON
Bir sanat eserinde uydurularak bulunmuş şey. Günümüzde roman kısa hikaye gibi nesir halindeki edebi eserler kastedilir. Romanla eş anlamlı kullanıldığı da görülür. Açık bir şekilde bir olaya bağlı bulunmasından dolayı edebi şekiller içindeki birçok şahıs hakkında kullanılmasına imkan verir.

FİKTİF
İtibari gerçek olmayan var sayılan demektir. Roman hikaye masal halk hikayesi destan gibi edebi eserler için kullanılır. Yazardış dünyaya zihninde bir şekil verir ve bunu eserine aktarır. Bu tür eserler tasvir esasına dayandığı için olaylar ve kahramanlar fiktiftir.

FRAGMATİZM
Parçacık diye adlandırılabileceğimiz bir edebiyat akımıdır. İlk defa XX. Yüzyılın başlarından İtalyan yazarı A. Soffici’nin başlattığı bu akımda gerçekten alınmış kısa kısa parçalar küçük tablolar ve hayattan görüntüler (enstanteneler) en belirgin özelliği oluşturur.

FUAYE
Tiyatro salonlarında perde arasında oyuncuların ve seyircilerin dinlenmesi için ayrılan yer.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #6 : 28 Ekim 2013, 20:59:14 »
- G -

GALAT
Yanlış anlamına gelir. Bir kelimenin ilk veya kitapta yazılmış şeklinden başka söylenmesi. Çokluk şekli galâtat’tır. Yanlış olduğu bilindiği halde kullanılmasında sakınca görülmeyen kelime veya kelime grubuna galat-ı meşhur adı verilir. Örnek:
Aslında çokluk olan evlat eşkıya evrak kelimelerinin evlatlar eşkıyalar evraklar şeklinde tekrar çokluk yapılarak kullanılması gibi.
"Galat-ı meşhur lügât-ı fasîhten evlâdır" sözüyle yanlış kullanılan yerleşmiş kelimelerin tercih edilebileceği belirtilir.
Genellikle latife alay isteği ile bir kelimeyi şekil üslûp ve anlam bakımından dildeki kullanışına aykırı kullanmaya galat-ı tahakkumi veya kıyasa muhalefet denir.

GARABET
Dilden düşmüş veya çok az kullanılıp henüz ayılmamış kelimelerin kullanılmasıyla meydana gelen fesahat bozukluğu. Böyle kelimeler için garib vehşî isimlerinin kullanıldığı görülür.
Bu durum eski edebiyatta çok ortaya çıkardı. Şair ve yazarlar ya ustalık göstermek için ya da seci kafiye zorlamalarından dolayı Arapça ve Farsça’dan işitilmedik kelimeler alarak kullanmışlardır.
Söylendikleri zaman uygun olan ancak bugün terkedilmiş sözler garib-i hüsn hiçbir devirde benimsenmemiş sözler de garib-i kubh diye adlandırılır.
Bir mecburiyet karşısında kullanılan garip kelimelere muvafık zorunluluk olmadan kullanılanlara ise muhalif denir.

GAZEL:
Beyit sayısı 5 -15 olan, ilk beytinin dizeleri birbiriyle, sonraki beyitlerinin ikinci dizeleri birinci beyitle kafiyeli, genellikle lirik konularda yazılan divan şiiri nazım şekli.   

GEÇİŞ
İki parafraf arasında bir düşünceden diğerine geçilirken bu fikirlerin bağlanması. Paragraflar arasındaki geçişin azlığı veya çokluğu yazının açık doğal oluşuna göre değişir. Bağlanma açıksa geçişe gerek kalmaz. Geçişlerin kısa olmasına dikkat edilir. Geçiş içinfakat bundan dolayı kaldı ki gibi edatlar yeterli görülebilir.

GEZMECE
Aşıkların yolculukta uğradıkları yerleri anlatan methiyeli veya taşlamalı deyişler. Gezmeceler onbirli destan veya sekizli kesik (semai) biçiminde söylenir. Gezilen yerler sırayla anlatılırsa deyiş sıra gezmece veya sıralı gezmece adını alır. Kerem’in (Aslı’nın âşığı) Pasin Erzurum köyleri için söylediği deyişler bilinen en eski gezmecelerdir.

GİRİZGÂH
Kasidelerin nesip bölümünden sonra medhiye bölümüne geçerken söylenen beyit veya beyitler. Aslı girizgâhdır ve kaçış yeri anlamına gelir. Kasideler çokluk bir tasvirle başlar. Ardından girizgahla asıl amaca geçilir. Şair esprili bir sözle övgüye başladığını belirtir.

GNOMİK
Anlamlı sözleri nazımla anlatan manzum türü.

GRAMER
Bir dili meydana getiren ses sözcük yapılışı sözcük haznesi anlam değişmeleri cümle kuruluşu gibi unsurları inceleyip kurallara bağlayan dil bilgisi. Yunanca gramma kökünden geliyor.

GÜLDESTE
Seçme manzum ya da nesir yazılarının toplandığı dergi. Antoloji de denebilir.

GÜNLÜK
Bir kişinin düşüncelerini duygu ve gözlemlerini günü gününe yazdığı ve o günün tarihini koyduğu yazılar. Ruzname olarak da bilinir. Günlük bir tür anıdır. Ancak günlük günü gününe yazılır anı ise olayların yaşanmasından sonra kaleme alınır.


Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #7 : 28 Ekim 2013, 20:59:49 »
- H -

HAMSE:
Beş mesneviden oluşan yapıtlar topluluğu.   

HÂBNAME
Bir olay bir kişiyle ilgili düşünceleri sanki rüyada görmüş gibi anlatarak yazılmış eserler. Hâbnameler nesir ya da nazım olabilir. Ziya Paşa ile Namık Kemal’in "Rüya" adlı eserleri bu türe örnektir.

HÂCİB
İki ya da daha fazla kafiyeli olan manzumelerdeki bazı sözcük ya da sözcükler. Sözcük anlamı perdeci perde ağasıdır. Bu şekildeki kafiyelere mahcub adı verilir. Örneğin

Âlem esir-I dest-I meşiyyet değil midir
Âdem zebun-I penç-I kudret değil midir
Avnî

HÂFIZ-I KÜTÜB
Kitapları koruyan kişi. Eskiden kütüphaneciler bu isimle adlandırılırdı.

HANE
Divan ve halk edebiyatında dörtlüklerden kurulu nazım türlerinin her bir dörtlüğü.

HASASET
Sözcük anlamı cimrilik. Ahlaka aykırı sayılan sözcükleri edebi eserlerde kullanmaya denir. Ters anlamlısı "asalet"tir.

HAŞİYE
Bir metnin altına ya da kenarına konuyla ilgili açıklayıcı bilgiler yazmak. Eskiden yeni kitaplar yazmak yerine mevcuk kitaplar bu notlarla zenginleştirilirdi. Haşiye yazmaya tahşiye tahşiye yazan kişiye muhaşşi haşiyeli eserlere de muhaşşa ismi verilir.

HAŞV ya da HAŞİV
Yazıda gereksiz söz bulunması. Eş anlamlı sözcüğü sık sık kullanmak anlam için gerekli olmayan kelimeler bulundurmak aynı fikri değişik kelimelerle tekrar etmek aynı anlama gelen kelimeleri art arda söylemek yazıya yabancı fikir ve hayal karıştırmak haşivdir. Eskiler seci söz sanatları ve vezin için yazı veya şiire fazla söz katarlardı. Edebiyatımızda haşiv örnekleri çok fazladır. Ü (ve) edatıyla bağlanan eş anlamlı sözler sık sık kullanılmıştır. Örnek:
Ahd ü peyman bey ü füruhi ceng ü harb etraf ü cevanib feth ü küşad ferid ü yekta ilm ü irfan medh ü sitayiş sehl ü asanvak ü zaman.
Şeyh Galib’in şu beyti haşvin açık bir örneğidir:

Var mı hele söylenmedik söz
Kalmış mı meğer denilmedik söz

Haşv müfsid ve gayr-i müfsid olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Haşv-i müfsid: Anlatımı bozan söz kalabalığı için kullanılır. Yazarın neyi nasıl anlatacağı hakkında kesin fikri olmazsa fikir anlaşılmaz hale gelir maksat ifade edilmez.
2. 2. Haşv-i gayr-i müfsid: Fikri anlaşılmaz hâle sokmayan söz kalabalığı için kullanılır. Kabîh malih ve mutavassıta olmak üzere üçe ayrılır.
a. Haşv-i kabîh: İfadeye çirkinlik veren fazlalıklar. Söylenmiş bir fikrin eş anlamlı kelimelerle tekrarlanmasında kabîh haşiv görülür.
b. Haşv-i melih: Söze güzellik ve kuvvet kazandırmak için söylenir. Gereksiz gibi görünen bu sözler ikinci derecede anlam ifade ederler.
c. Haşv-i mutavassıta: İfadeye güzellik vermediği gibi çirkinlik de vermeyen fazla söze denir. Pek fark edilmeyen eş anlamlı kelimelerin tekrarıyla meydana gelir.
Bir beytin iki mısrasının baş ve son parçaları arasında bulunan parçalara da haşiv denir.

HATIRA (ANI):
Bir kimsenin kendi başından geçen olayları veya tanık olduğu olay ve olguları; gözlemlerine, izlenimlerine, bilgilerine dayanarak kimi zaman kişisel duygularını ve düşüncelerini de katarak anlattığı yazı türü.

HATIRAT
Bir kimsenin kendi hayatını yaşadığı devrede gördüğü veya duyduğu olayları anlattığı yazılardır. Hatıratı otobiyografiden ayıran özellik şudur: Otobiyografilerde yazar doğrudan kendi hayatını anlatır duygu ve düşünceleri geniş yer tutar. Hatıratta ise kendi hayatıyla birlikte dönemini ve çevresini anlatır. Bazen yazarın kendisini geriye çekerek sadece çevresini verdiği de görülür.

HAYFA
"Yazık eyvah!" anlamlarına gelen bu kelime Arap harfleri ile bir kelime noktalı bir kelime noktasız düzenlenen yazıların adıdır. Tarih mısralarında keder ifadesi için kullanılır.

HÂYÎDE
Ağızdan ağıza dolaşmış herkes tarafından kullanılmış çok duyulmuş söz. Edebiyatta bu tür sözlerin kullanılması kusurlu sayılır. Örnek:

Hâyîde edâya sanma kim el
Bir kerre daha demişler evvel

Şeyh Galib

HAZF
"Giderme kaldırma" anlamına gelir. Bir ifadedeki kelimelerin bir veya bir kaçını ya da bazı cümleleri kaldırma suretiyle yapılan söz kısaltmasına denir. Kasdedilen anlamı tek bir kelime ile söylemeye de hazf ü takdir denir. Arap harfi Türçe metinlerde noktasız harflerle meydana getirilen söz için de bu tabir kullanılır. Bî-nukat tecrid gibi sözcükler de aynı anlama gelir.

HECE ÖLÇÜSÜ:
Dizelerdeki hece sayısının eşitliğine dayanan, halk şiiri ölçüsü olarak bilinen millî ölçümüz.

HİCİV:
Bir kişiyi veya toplumsal bozuklukları yerme amacıyla yazılan şiir.

HİCVİYE
Kişilerin veya toplumun kötü yönlerini kusurlarını gülünç durumlarını alaylı bir dille ortaya koyan manzum yazılar. Medhiye’nin tersi kabul edilir. Yergi de denen hicviye halk edebiyatında taşlama adını alır. Hicviyelerde mübalağalı üslûp kullanılır. Hicvedilen kişi şahsiyetinin gerçek yönleriyle ilgisi olmayan yergi ve sövgülerle aşağılanır.

HİKMET
Doğadaki nesnelerin mahiyetini asıllarını anlatan bilgi ahlaki ve öğüt verici sözdür. Edebiyatta dini-ahlaki konuları işleyennasihat eden atasözleri ve öğütlerle süslü nazma denir. Bu tür şiirler hikemi şiirler diye bilinir.

HİLYE
Hz. Muhammed’in iç ve dış vasıflarını anlatan yazılar. Kelime "Süs ziynet cevher güzel yüz güzellikler" anlamında. Hilyelerde Hz. Muhammed’in göz ve saç rengi şekli boyunun uzunluğu konuşması sesinin tonu belli başlı tavrı bedeni ve diğer maddi özellikleri tanımlanır. Mevlid ve mirâciyeler gibi İslamiyet’in gelişme döneminde ortaya çıktı. Osmanlı döneminde yaygınlaşarak orijinal eserler yazıldı. Hilye ismi de bu dönemde verildi.

HİTABET
Söz söyleme sanatı. Bir topluluğa bir fikri bir davayı aşılamak bilgi vermek için yapılan konuşma.

HÜSN-İ TA’LİL
Anlamla ilgili edebi sanat. Divan edebiyatında bir olayın meydana gelişini hayali ve güzel bir nedene bağlama yoluyla yapılır. Bu nedenin gerçekle ilgili olmaması ve kesin bir etkeninin bulunması gerekir. Hüsn-i tevcih diye de anlandırılır. Eğer neden güyasanki acep acaba meğer gibi sözcüklerle olasılıklara dayandırılırsa şibh-i hüsn-i ta’lil (yani yarım hüsn-i ta’lil) yapılmış olur. Örnek:

Aceb bi bağ kenârında dursa lâle hacil
Ki lâlezâr-ı cemâlinde hûr u zârındır
Ahmet Paşa
(Lale bağ kenarında utungaç dursa şaşılır mı? Çünkü o lale bahçesine benzeyen yüzünün güzelliği yanında senin bir düşkünündür. Yani şair sevgiliye "senin yanakların o kadar kırmızı ki lale bile onun yanında utanır kızarır" diyor. Lalenin kırmızılığı güzel bir nedene bağlanıyor.)

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #8 : 28 Ekim 2013, 21:00:28 »
- İ -

İBDA
Yaşanılan dönemin sanat anlayışı içinde olağanüstü bir eser yaratma. Örneğin Fuzûlî’nin Leyla vü Mecnun’u Şeyh Galib’in Hüsn-ü Aşk’ı birer ibda kabul edilir. İbda eser verebilenlere mübdi ibdakâr eserleri de bedia olarak adlandırılır.

İBHAM
Bir edebi eserde isteyerek ve bilinçli olarak yapılan kapalılıktır. Sanatçı sözün anlamını hemen anlaşılmayacak şekilde kapalı tutarak okuyucusunu düşündürmeyi amaçlar. Sanatçının istemeden bilinçsiz olarak yaptığı kapalılığa ise "te’kid" adı verilir. Örnek:

Nasıl istersen öyle dinle bakın:
Dalların zirvesindeyiz ancak
Yarı yoldan ziyade yerden uzak
Yarı yoldan ziyade mâha yakın

Ahmed Haşim

İCAZ
Bir düşünceyi çok az sözcükle özlü bir şekilde anlatmadır. Kısaltmanın anlamı güçleştirmemesine dikkat edilir. Buna icaz-ı muhil denir. Az söz yüklü anlamla ifadeye makbul icaz denir. Atasözleri vecizeler hikmetli sözler bu gruba girer. Makbul icaz iki türdür: Hafz yoluyla icaz: Anlama zarar vermeyecek şekilde bazı sözcükler atılır. Bu cümle çıkarılarak da yapılabilir. Sözcük çıkarmaya icaz bi’l-harf denir. Örnek:

Bir pâreye bini âferinin
Pâpûşu atıldu Gevherî’nin

Ziya Paşa

Şair burada "papucu dama atıldı’yı "papucu atıldı" diye kısaltmış.
İcaz cümle çıkarılarak yapılırsa icaz bi’l cümel adını alır. Örnek:

"Ahmet ders çalışsaydı…" Burada "başarılı olacaktı" cümlesi çıkarılmış.
Tazammum yoluyla icaz: İfadeden sözcük ve cümle atılmadan yapılan icazdır. İki türü vardır.
İcaz bi’t-takdîr: Amaç az sözcükle anlatılırken ihatalı anlam da çıkar. Örneğin "Ateş düştüğü yeri yakar".
İvaz bi’l-kasr: Hiçbir sözcük atılmadan anlamca zengindir. Örneğin "Akacak kan damarda durmaz" gibi.

İÇ KAFİYE:
Bir dizenin içinde fazladan yapılan, nesirdeki karşılığı “seci” olan uyak.

İDGAM
Birbirine yakın iki harfi tek yazarak vurgulu okumak. Örneğin çakal yazıp çakkal okuma gibi.

İDİL
Eski Yunan şiirinde mitolojik epik ve pastoral şiirlerin genel adı. Günümüzde sevgi ve mutluluk işleyen şiir türü.

İDMAC
Sözcük anlamı sıkıştırmak. Edebiyatta sözde ve yazıda övgü içinde övgü ya da aşagğılama içinde aşağılama yapmayı tanımlar. Övgü içinde övgü yapmaya istitbâ adı da verilir. Örnek:

Sadrında seni eyleye Hak dâim ü bâki
Hep âlemin etdikleri şimdi bu duâdır

Nedim
Şair sadrazama dua ediyor ama bu duanın herkes tarafından yapıldığını belirterek övgü içinde övgü yapıyor.

İFRAT
Bir sıfatı aşırı ölçüde şiddetlendirmektir. Mübalağa (abartma) sanatının bir türüdür.

İGARE
Bir şairin şirinin bir başka şair tarafından benimsenmesi anlamındaki sirkat’ın türü. Benimsenin şiirde bazı değişiklikler yapılır veya sadece bazı sözcükler alınırsa sirkat igare (nesh olarak da adlandırılır) olur. Şiirin sözcükleri değil anlamı benimsenmişse ilmâd ya da selh adı verilir. Örnek:

Rıza Tevfik’in 1925’te yazdığı Cüniye başlıklı şiirin ilk dörtlüğü:
O gece ne kadar güzeldi kâinat
Havvâda bir safâ cereyânı vardı
Dağlardan taşlardan taşıyordu hayat
Guyibâr-I aşkın fezeyânı vardı

Nihal Atsız’ın 1933’te yazdığı Dün Gece başlıklı şiirin ilk dörtlüğü:
Dün gece ne kadar güzeldi âlem
Göklerin şanlı bir mehtâbı vardı
Sevdânın topraktan taştığı bu dem
Günâh-I aşkın da sevabı vardı

İHAM
Anlamla ilgili edebi sanat. İki ya da daha fazla anlamı olan sözcüğün en uzak anlamıyla kullanılması. Eğer sözcügün iki anlamının da konuyla ilisi olursa "ilham" sözcüğün özellikle gerçekten çok mecaz anlamı kastedilirse "kinaye" yapılmış olur. Örnek:

Sahn-ı çemende durma saalınsun sabâ ile
Azâdedir nihâl bugün berg ü bârdan

Bakî
("Fidan bugün yaprak ve bardan kurtulup serbet kaldı artık bahçenin ortasında rüzgarla salınsın." Bâr sözcüğü hem meyve hem yük anlamındadır. Bâr’dan kurtulmakla ağaçlar hem meyveden hem de yükten kurtulurlar. Şair burada bâr’ın bu iki anlamını kastederek iham yapıyor.

İHTİRA
Daha önce hiçbir şairin kullanmadığı sözcük deyim ve üslupları tanımlar.

İHTİSAR
Bir düşüncenin az sözle anlatılmasıdır. Geniş açıklamalara tanımlamalara girilmeden konu yalın ve doğal bir şekilde anlatılır. Bu bakımdan icaz’a benzer.

İKİNCİ YENİ:
“Garipçiler” (Birinci Yeniler)e tepki olarak doğan şiir akımı.   

İKMAL
Bir cümledeki anlamı ardından gelen cümleyle tamamlamak. Her iki cümlenin öznesi de çoğunlukla ortaktır ve ilk cümlede yer alır. Örnek:

Merd olan kizbe tenezzül etmez
Zillet-i kizbe tahammül etmez

Nabî

İKSAR
Kusur sayılan sanatlardandır. Bir düşünceyi gereksiz şekilde uzatılan ve tekrarlanan sözcüklerle anlatmaktır. Örneğin "Ali gitti mi?" sorusuna karşılık "evet" ya da "hayır" yerine "Ali gitti gelmedi" yanıtı vermek gibi.

İKTİBAS
Anlamı güçlendirmek için söze ayet ve hadisler katılmasıyla yapılan sanat. Ayet ve hadisler aynen kullanılabilir ya da çevirisinin bir bölümü tercih edilebilir. Örnek:

Zalimlere bir gün dedirtir kudret-i Mevlâ
"TAllahi lekad âsereke’llahü aleyna"

Ziya Paşa
(Yusuf Suresi ayet 91: Tanrı hakkı için Allah seni bize üstün kıldı.)

İLAHİ:
Allah aşkını, dinî, tasavvufi duyguları konu alan, genellikle 3 -7 dörtlüklerden oluşan, Tekke edebiyatı nazım türüdür. 

İLMAM
Bir şairin başka bir şairin şiirini biraz değiştirerek sahiplenmesi. Örnek:

Şâdî-i vuslat niçin tahammîl-i nâz eyler bana
Rind-i şâdî-düşmenim ben gam niyâz eyler bana

Nâil-î Kadîm

Tiğ-ı istisnâ çekip gamzen ne nâr eyler bana
Afet-i aşkın kazâ arz-ı niyâz eyler bana

Namık Kemal

İLTİFAT
Sözü konuyla ilgili bir başka yöne çevirme şeklindeki edebi sanat. Bir yeri olayı duyguyu düşünceyi anlatırken birden söz yine konuyla ilgili başka bir yere olaya düşünceye duyguya çevrilir.

İLTİZAM
Şiirde kafiyeyi sağlayan ya da düzyazıda "seci" olarak kullanılan sözcükten önce gelen ve kafiye ile aynı sayıda harf içeren benzer sözcükler kullanarak yapılan sanattır.Örnek: Merasim-i tevkîr-i tevfirinde ihmal-ü taksîr olunmayup hıl-i fâhire ve in’âmât-ı zâhire ve ziyâfât-ı vâfire ile Zülkadiroğlu tâifesi muğtenem oldular.

İMALE:
Ölçü gereği aruzda açık heceyi kapalı okuma.   

İMGE:
Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya. Günlük hayatta yaşanması mümkün olmayan  şeyler.

İNTAK:
İnsan dışı varlıkları insan gibi konuşturma sanatı.

İNSİCAM
Sözün düzgün tutarlı ve birbirine bağlanak söylenmesi. Sözcükler titizlikle seçilir art arda gelen cümlelerde anlamlı bir diziliş aranır.

İNŞA
Divan edebiyatında edebi sanatlarla yüklü süslü düzyazılara verilen isim. İnşa yazanlara "münşi" denir. Günümüzdeki anlamı kompozisyon.

İNTİHAL
Başkasına ait eserlerden parçalar alıp kendisininmiş gibi gösterme. Aşırma veya ahz u sirkat tabirleri de aynı anlama gelir. İntihal şiirde olursa şirkat-ı şi’r bu işi yapan da düzd-i sühan (söz hırsızı) diye anılır. Sünbülzâde Vehbi Sirkat-ı şi’r (şiir çalma) olayı için şu beyti söylemiştir:

Sirkat-ı şi’r edene kat’i zeban lâzımdır
Böyledir şer-i belâgatle fetâvâ-yı sühan.

İRSAL-I MESEL
Anlamla ilgili sanatlardandır. Söylenen fikri kuvvetlendirmek için araya atasözü veya atasözü değerinde örnekler katmaya denir. İleri sürülen düşünce kendisiyle ortak nokta bulunmayan başka bir düşünceyle birlikte kullanılır. İrad-ı mesel de denir. Örnekler genellikle herkes tarafından bilinen söylenen kabul edilen atasözleri vecizeler ve hikmetli sözlerden seçilir.

Örnek: Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın
Sırtı pek kimseye ahvâl-i şita yaz görülür

Samî

İSTİDRAD
Uygun bir yerde konu dışında bir şey anlatmak. Konuya açıklık getirmek okuyucunun veya dinleyicinin istifadesini sağlamak için bu yola başvurulur. Bu tür ara girişler "İstidrad" başlığı ile yazılır bitiş yeri ayrıca belirtilirdi. Sonra bu yöntem bırakıldı başlık koymadan açıklama yapıp "Sadede gelelim" sözüyle asıl konuya dönülmeye başlandı. Zamanımızda istidradlar kısa olmak kaydıyla parantez veya iki çizgi arasında yapılır.

İSTİDRÂK
Anlamla ilgili sanatlardandır. Över gibi görünerek yerme ve yerer gibi görünerek övmek.
1. Övme yoluyla yerme: Eskiler te’küdü’z-zemm bi-mâ yüşebbihü’l medh derlerdir. Kişi övmeye benzer sözlerle kuvvetle yerilir.
Ali Paşa’nın Girit’teki başarısızlığını dile getiren Ziya Paşa’nın Zafernâme’sinden alınan şu beyitler bu sanatın en güzel örneklerinden.

Bârek-Allah zehî kevkebe-i âlel’al
Levhaş-Allah aceb nusret-i feyz ü ikbâl!

Hak bu kim görmedi ağaz edeli devre elek
Böyle bir tefh ü zafer böyle şükûh ü iclâl.

Lerze saldı feleğe nâre-i "Hayyâk Allah"
Râşe verdi küre’yi gulgule-i "Ya Müteâl"

Kimseler olmadı bu feth-i mübîne mazhar
Ne Skender ne Hülâgâ ne Sezar ü Anibal.

Âferin himmetine âsaf-ı âli-kadrin
Oldu şâyeste-I tevfik-i Cenâb-I Müteâl

Girid’I aldı geri himmet-i seyf ü kalemi
Hakkına gelmiş iken dâiye-i istiklâl

Devleti eyledi bir öyle belâdan âzâd
Yoksa pek müşkil olurdu şu zamânda ahvâl.

İhtiyar eyledi bu kışda şu müşkil seferi
Yoksa kim etmiş idi kendisini istiskâl!

2. Yerme yoluyla övme: Eskiler te’kîdü’l-medh bi-mâ yüşebbıhü’z-zemm derlerdi. Kişi yermeye benzer sözlerle kuvvetle övülür. Örnek:

Dehrde anlamayup bilmediği varsa meğer
Tama’u buğz u nifak u hased u gadr u sitem
Nabî

İSTİFHAM
Anlamla ilgili sanatlardandır. Cevap alma gayesi gütmeksizin art arda sorulan sorularla yapılır. Sevgi nefret teessür üzüntü öfke kin kıskançlık ümitsizlik acz şaşkınlık hayret ve hayranlık gibi heyecan verici duygular bu yolla ifade edilir. Şair duyguya bağlı olarak kendi kendisine herkese veya her şeye soru yöneltebilir. Düşünce ve kavram üzerine dikkati çekmek için bu sanata başvurulur. Aşırı heyecan ve gerilim istifham’ı alelâde soru cümlelerinden ayrılır. Örnek:

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Cahit Sıtkı Tarancı

İSTİHDAM
Anlamla ilgili sanatlardandır. İki anlamı olan bir kelimeyi bu iki anlama gelecek şekilde kullanmak. Birinde gerçek diğerinde mecazlı anlam kasdedilir. Örnek:

Bahar erdi açıldı sevdiğim hem fasl-ı dey hem gül
Bir sahn-i gülistandan biri fasl-ı gülistanda.
Muallim Naci
Bu beyitte açıldı fiili birinci mısrada fasl-ı dey (kış mevsimi)nin uzaklaşması sona ermesi; ikinci mısrada ise çiçeğin açılması anlamına geliyor.

İSTİHLAF
Türkçedeki sesli harfleri bazı durumlarda uzatmak. Örnek:

Verseydi âh-ı mecnûn feryadumun sedâsın
Kuş mı karâr iderdi bâşımdaki yuvâda

Fuzûlî
"başındaki" ve "yuvadaki" kelimelerinde "a"lar uzun okunur.

İŞTİKRAR
Sözle ilgili sanatlardandır. Aynı kökten türeyen veya aynı köke bağlı harflerin benzerliğinden dolayı aynı kökten türemiş gibi görünen seslerin birarada kullanılmasına denir. Örnek:
Kılmagıl muhkem gönül dünyaya akd-i irtibât
Sen bir avâre müsafirsen bu vîrân ribât

Fuzûlî
Ribât ve irtibât aynı kökten gelir.

ÎTİLÂF
Uygunluk. Kelimenin anlamla uygunluğu kelimelerin vezinle uygunluğu kelimelerin diğer kelimelerle uygunluğu anlamının vezinle uygunluğu ve anlamın anlamla uygunluğu.

İTNAB
Sözü gerektiğinden fazla kelime veya cümle ile uzatma. İcaz’ın karşıtı. İkiye ayrılır:
1. İtnab-ı makbul: Makbul sayılan söz katmadır. Bu çeşitte anlam pekiştirilir anlatılacak şey abartılır kastedilen husus fazla tasvir edilir ve üçü birden sağlanır. Örnek:
"Yalıların en tabii ve en lüzumlu gezinti vasıtası sandallar! Sade yalıların mı? Boğaziçi’nde herkesin her an en çok onlar işine yarıyor. Mehtapla gezginci sâzende köşkü onlar saz dinleyicilerin mevkibi onlar yerine göre madrabazların balık deposu onlarsebze dükkanı dondurmacı dükkanı onlar; yörük manav sergisi onlar tatlı su damacanalarının ambarı onlar hasta sedyesi onlar."
Ruşen Eşref Ünaydın

2. İtnâb-ı mümel: Makbul sayılmayan söz katmadır. İtnab-ı mühil de denir. Haşv-ı kabih’ler ve tekrarlar makbul sayılmayan söz katmanlarıdır. Örnek:
Duâ ile sözü hatmedelim zîrâ hakikatte
Sözün gevher olursa yeğdir itnâbından îcâze

Nef’î

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #9 : 28 Ekim 2013, 21:01:12 »
- K -

KAFİYE (UYAK):
Dize sonlarında anlam ve görevleri farklı ses benzerliği. 

KALB
Sözle ilgili sanatlardandır. Arap harflerine göre bir kelimenin harflerinin yerleri değiştirilerek yapılır. Cinas sanatının bir çeşididir. Cinas-ı kalb tecnis-i kalb ve maklûb adlarıyla da bilinir. İkiye ayrılır:
1. Kalb-i kül: Tersinden okunduğu zaman da anlamlı olan kelime çıkan sanattır. Buna kalb-i muntazam veya aks-i müfred de denir. Örnek:

Mûr gibi emrine kılmış itâat halk-ı Rûm
Râm olupdur nitekim Mûsâ’ya ey şeh şihr-i mâr

Sururî Kadim
Mûr: Karınca Rûm: Anadolu Râm: İtaat etme Mâr: Yılan anlamına gelir.

2. Kalb-i ba’z: Bir kelimenin harfleri değiştirilerek kelime yazma sanatıdır. Buna maklûb muavvec de denir. Örnek:

Tahlîsine yok mu duâcı
Câniler içinde kaldı Nâcî

Muallim Naci
Câni: Katil Nâci: Şairin adı.

KARAVELLİ
Asıl hikaye arasına katılan küçük müstakil hikayeler. Hikayelerin içinde manzum parça bulunmaz. İbret verici veya güldürücü niteliktedirler. Genellikle uzun hikayelerin anlatıldığı toplantılarda zaman zaman dikkatleri başka noktaya çevirmek ve sahneyi değiştirmek için söylenirler.

KASİDE:
Divan şiirinde genellikle din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan, kafiye düzeni gazelle aynı olan beyit sayısı çoğunlukla 33 ile 99 arasında değişen nazım şekli.

KAT’
Anlamla ilgili sanatlardandır. Susmanın söylemekten etkili olacağı yerde sözü kesmeye denir. Heyecanın doruğa ulaştığı noktada bu yola başvurulur. Genellikle nesirde kullanılan bir sanattır. Örnek:

Bu dağın çilesi dolmaz
Bu dağın çilesi solmaz
Bu dağ bir.
Sus şair
Hepsini demek olmaz!

Halide Nusret Zorlutuna

KATAR
Halk edebiyatında alt alta sıralanan dörtlüklerin hepsine birden katar denir.

KAVUŞTAK:
Şarkı ve türkülerde tekrarlanan dize, nakarat.       

KAYABAŞI
Halk edebiyatımızda bir koşma türü. Özel ezgiyle okunur. Türkülerin ezgilerine göre bölümlenmesinde usulsüz okunan türküler bölümüne girer. Konuları kır ve köy hayatıyla ilgilidir. Çobantürküsü olarak da bilinir.

KELAM-I KİBAR
Ulu söz demektir. Velilerin büyük kişilerin ahlakçıların özlü sözlerini tanımlamak için kullanılır.

KEREM HAVALARI
Saz bağlama bozuk düzenler eşliğinde özel bir ezgiyle söylenen türkülerdir. Adını öykü kahramanı Kerem’den aldığı sanılıyor. Akıcılığından dolayı çok tutulan bir üsluptur. Anadolu’nun hemen bütün bölgelerinde söylenir. Kerem yanık Kerem kesik Kerem kandilli Kerem gibi bölümlere ayrılır.

KESİK
Halk edebiyatımızda hece sayısı 7 ve 8 olan şiirlerin genel adı

KIT’A:
En az 2, en çok 12 beyitten oluşan, divan şiiri nazım biçimi.

KİNAYE:
Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelebilecek şekilde kullanarak yapılan söz sanatı.                                             

KLASİSİZM:
17. yüzyılda Avrupa’da gelişen, eski Yunan ve Latin edebiyatları geleneğine bağlı, kuralcı edebiyat akımı.

KOÇAKLAMA:
Yiğitlik, kahramanlık temalarını işleyen koşma türü.

KOMEDİ:
İnsanların ve olayların gülünç yanlarını ortaya koyan tiyatro türü.                                                               

KOŞMA:
Dörtlükler halinde ve 11’lik hece ölçüsüyle yazılan; aşk, sevgi, tabiat, kahramanlık, güzellik gibi konuları işleyen; halk edebiyatının yaygın nazım şekillerinden biri. 

KOŞUK:
İslamiyet’in kabulünden önceki Türk edebiyatındaki aşk, doğa temalarını işleyen şiir türü.                                               

KURMACA :
Gerçekleşmediği halde, gerçekleşmiş gibi tasarlanarak yazılan edebî metin.