Vahşetin eli değdi yüreğimize
Orda bir köy var uzakta, şimdi ağlamaktadır
Kara haber tez geliyor, sarıyor gönlümün ağlarını
Şaşırıyorum aklım donuyor, kalakalıyorum çaresiz. Kollarım bağlanıyor, yekinip varıyorum hüznün ülkesine
Büyük bir suskunun içine çekiliyorum ansızın
Ebu cehil devrinden arta kalan insanlar kana buluyor baharı, günü, neşeyi
Yediden yetmişe günahsız suçsuz çocukların, dedelerin, anaların, eli kınalı kızların matemi var yüreğimde
Bu kin ve öfkeyi hangi insanın gönlüne sığar, hangi bilim dalı izah eder? Bilmiyorum ah! bilmiyorum. Böylesine bir vahşeti yüreğim yürek diyen her yürek anlatamaz. Her yürek taşıyamaz böylesine bir cehli
Çöllere vuruyorum yüreğimi, çöl yanmak demek
Çöl hasret demek, çöl Hüseyin demek
Çöl bilge demek, çölün bildiğini ben de bilmek diliyorum. Çöl derin bir uykuya dalıyor, çöl yangınları başlıyor yüreğimizde. Sabrın kanatlarına sığınıyor dualarım. Bundan böyle ne söylesem yarım kalacak, avuntusuz bir akşamın içindeyim. Savruluyorum ilden ile. Bağrı yanan anaların yüreklerine yağıyorum çöle düşmüş yağmur misali
Orda bir köy olduğunu Ebu Cehil duyurdu bize, vahşette ne aşamalar kaydettiğini bir de.
Ağlıyorum bağrı yanan, ocağı sönen analarla.
Yüreğim yanıyor, dil utanıyor,
Büyük bir suskunun içine çekiliyorum.
Orda bir köy var uzakta, şimdi yastadır
Ebu Cehil dağlar başında, masum insanları katlediyor.
Dağlar dağımız bizim, bağlar bağımız, bu vatan bizim, bu katledilen yavru fidanlar bizim, bu analar bizim, bu düğün dernekler bizim
Acılar bizim, kan ağlayan yürekler hepimizin. Dayanılmaz acılar var bağrımızda, bizi yaralayan, paralayan, dağlayan.
Şimdi dilimizde sızılı Anadolu türküleri, giden gitti kalan sağlar bizimdir diyen dillere inat, en soylu ağıtını söylemek üzredir
Güneşlerimiz batmış, dağlar kararmış, ruhumuz kıyamdadır. Dicle hala akmaktadır arlanmayası. Fırat kükremededir Anadolu olup. Kenanlı yıldızlar sönüyor, hüzne düşüp. Bilmem kaç kişi duydu acısını, kayan yıldızların hikâyesini kaç kişi bildi, kaç yürek harmanlandı hüzün elinde dağ dağ
Soğuk rüzgârlar esiyor üzerimize bir bahar günü
Karalanıyor, şafağın eli. Baharın yeni elbisesi kirleniyor. Kan tutuyor yürekleri.
Kırklarımız katledilmiştir dağlar başında
Ebu Cehil uzaktan gülümsüyor müstehzi.
Yüreğim yanıyor, dil utanıyor, düşüyor ellerimden zamanın sırçası
Büyük bir suskunun içine çekiliyorum.
Orda bir köy var uzakta, derin bir matemdedir
Ebu Cehil şimdi dağ köylerindedir, bir karabasan gibi
Küçük kızların, rükûda düşen omuzların acısı yakıyor kalbimin kadranını
Titriyor içim, bütün kadınların, genç kızların çığlığını duyuyor can evim. Bir derin matem yakalıyor beni, tutuyor ellerimden sürüklüyor, sürüklüyor Bilge Köyüne
Önce gözlerimdeki bulutlar donup kalıyor. Sonra ruhuma yakan dondurucu karlar yağıyor. Savruluyorum. Bütün evlerin matemindeyim. “Göğsüm daralıyor/ yüreğim yanıyor/ olmasaydı sonumuz böyle” diyen bir ağıta takılıyorum.
Ebu cehil sırtını vermiş barbarlığın en köhne duvarına
Taş devrinden arta kalan sözde insan kalıntıları, taze baharlar devşiriyor dağlar başında utanmayası, arlanmayası, uslanmayası
Rabbim diyorum, ne umutlar tükenmiş, ne yarlar verilmiş vahşetin ortasında
Sevdalar yarım kalmış, bebekler hamisiz karanlığın ortasında. Mahşeri andıran bir hüzün var şimdi bağrımda.
Yastayım, karanlıktayım. Çok, çok uzaktayım
Doğmamış bebeklere şimdi ağıt yakılıyor. Orda bir köy var uzakta, şimdi ağlamaktadır, yastadır, ziyandadır
Alev alev hardadır. Düyanın görmediği bir vahşeti tanımaktadır. Kavuşmadan ayrılan gelin düşüyor yâdıma. “Buluşmalar kaldı mahşere diyor” şair
Gelin ve güveyi kara mezara taşıyor, cehaletin kara eli. Ebu Cehil şimdi her yerde. Bir nisan akşamında kem haberler geliyor, vahşetin eli değiyor yüreğimizin üzerine.
Ebu Cehil şimdi düğün dernekte, insan kıyıyor, rükûdaki canlara mavzer sıkıyor
Yüreğim yanıyor, göğsüm daralıyor, düşüyor ellerimden zamanın sırçası
Büyük bir suskunun içine çekiliyorum.
Orda bir köy var uzakta, zifir karalıktadır
Bir köyün ağıdını söylüyor yüreğim, kayan yıldızların izini sürüyor gönlüm, bir çaresiz efkârdayım
Televizyonların içi boşalmış bültenlerinde bu vahşete bakıp vah vah! Diyenler çoktan unuttu, çoktan daldı dünyanın telaşına, dedikodusuna
Oysa orda bir köy var uzakta, yüreği yanmaktadır.
Yürekler intizarda, eller duadadır.
Ateş düştüğü yeri yakarmış
Bizi de yakmalı, bizi de sarmalı acı, bizi de yaralamalı
Bu cehaletin bedelini biz de ödemeliyiz. Huzur medeniyetini unutturduk. Boşalttık içini her ne varsa. “Sevgi, şefkat, merhamet” idi bizi insan yapan, bizi biz yapan
Biz unuttuk
Çokça unuttuk.
Bizi biz yapan her ne varsa yele verdik, ellerimizle büyüttük Ebu Cehil’i.
Riya medeniyetinde Ebu Cehil yangınlarını biz körükledik, saldık dağlar başına.
Bir gün sürüyor, matemimiz, acımız. Bu ülkede ağıtlar dakikalık, sevinçler saniyelik, vefa anlık, merhamet tadımlık
Gidenlerin ardından saniyelik acılar yaşıyor vefasız kalbimiz, bir gün yasını tutuyoruz, unutuyoruz. Çokça unutuyoruz. Kör hafızlar şaşkın, yürekler şaşkın, akıl perişan.
Biz böyle değildik
Hayretler içindeyim, biz böyle değildik. Peygamberler aşkına, Hakk’a duranlar aşkına, elif aşkına ve sad aşkına biz böyle değildik! Kirli bir el gezinmiş ruhumuzun üzerinden, kirletmiş akça pakça düşüncelerimizi, fikrimizi, kirletmiş bizi, zikrimizi
Biz böyle değildik.
Yüreğimde onulmaz bir volkan patlıyor, dağılıyorum. Bizi, ıslah et, bizi yeni baştan sağalt, durut, arıt Allah’ım, diyorum, ağlıyor, ağlıyorum.
Acılardayım, dertliyim, bizarım,
Büyük bir suskunun içine çekiliyorum.
Meryem Aybike SİNAN / Haber 7