Hiç düşündünüz mü siz nereye aitsiniz? Ya da şöyle soralım ‘ Nereye ait olmak isterdiniz? Şimdi biraz düşünün! Ve ait olduğunuz yeri bulun sonra da nereye ait olmak istediğinize karar verin..
Evet, NEREYE AİTSİNİZ?
Sığınacak bir liman buldunuz mu kendinize?
İnsan ‘….fihi min ruhi..’(ruhumdan üfürdüğüm zaman) sırrından sonra beklemiş, beklemiş ve bir bedende mükemmeliyetini görmek için can bulmuştur..Bu can güneşi hiç sönmeyecek bir nurdur. Peki, biz insanlar bu nurun ne kadarına aşinayız?
Her daim bizimle olan ve yolumuzu aydınlatan bu ilahi nuru görmemek için çok mu çabalıyoruz acaba?! Yahut dünya güneşi gözümüzü mü kamaştırdı da asıl olanı göremez hale geldik..
Oysa ki ayın on dördünü izler gibi can güneşini izleyebiliyorken neden bir dakika dahi sürekli bakamadığımız dünya güneşine çeviririz gözümüzü?!
İnsanoğlu hep bir ışık arar. Hep bir yerlere ait olmak ister ve ait olduğu yerdeki ışık ile rahatlamak ister. Elest bezminden geldiğimiz günden beri bu arayışın içerisindeyiz. Aydınlıkmış gibi gördüğümüz her limana sığınmaya çalışırız. Oysa her ışık aydınlatan değildir.Oysa her liman da güvenli değildir.
İşte tam da bu yüzden nereye sığınacağımızı akledebilen gönüllere ihtiyacımız var. Gönül nasıl akıllı olacak demeyin. Gönlün bir aklı vardır ve bu akıl her daim doğru limanı bulduracak kapasitededir. Çünkü o doğru limanın sahibine aittir. Dedik ya insanda aidiyet duygusu vardır diye.. İşte gönül ait olduğu limanı bilir ve hep oraya doğru insanı sürükler.. Burada tehlike başlar. Yol imtihanlıdır.
Hakikatte ait olunan limana doğru gidilirken yalancı limanlar yalancı ışıklarını yakar. Ve insan şaşırabilir. O anda da gönlün akletmesi imdada yetişir. Çünkü bu akletme kişiye doğruyu işittirir ve gösterir.
Cenab-ı hakkın ayeti kerimede ‘…aklı olmayana işittiremezsin…’şeklinde buyurduğu gibi dünya aklı doğruyu işitmez. Lakin gönlün aklı en güzeli duyar. Hz Mevlana ‘akla sırdaş olmak akıldan geçmekle olur ‘ diyor mesnevide. Bakınız çok dikkat-i calip bir mevzudur. İki akıl var demek ki. Birinden vazgeçip diğerine sırdaş olunacak. Dünyalık olandan vazgeçip gönlün aklına sırdaş olunursa ait olduğumuz liman bize görünür.
Gönlün aklına sırdaş olmak demek aşk ehline sırdaş olmak demektir. Onlar Kuran'ın nuruyla aydınlananlardır. Geçip gidecek dünya güneşi onları aldatmaz. Vitrinlerin cazibesi onları kandırmaz.Onları mest eden, onları coşturan, onlara enerji veren Cemalin nurudur. O nuru seyre dalmaktan hoşnut olurlar ve de bu güzelliği herkes ile paylaşmak isterler. Onlar yalancı güneşe arkalarını dönerler ait oldukları can güneşine de yüzlerini dönerler.
Hani der ya insan güneş doğdu, güneş battı diye…
Hakikat bumu ki? Oysa güneş durur.
Dünya döner. döndüğü için güneş gece görünmez, gündüz görünür.varlık aleminin güneşine dahi arkasını dönünce göremeyen karanlıkta (gecede) kalan insan,sonsuzluk güneşine sırtını döner gözlerini kaparsa, nasıl görecek.?!
İşte aşk ehli tıpkı güneşi arkasına alınca göremeyen gezegen gibi, dünyaya ait olan fani tüm güneşlere, lezzetlere arkasını döner de gözünü kırpmadan, bir an gaflete dalmadan hakikat güneşini seyreder durur.
Ehl-i dünya olan insan ehl-i dünya olan aklından vazgeçtiği anda kendini boşlukta hissetmekten kurtulur. Ait olduğu yeri bulur. Adres eline verilir. Yol gösterilir. Ta ki o kapıdan gireceği gün gelinceye dek yolculuk devam eder.
Ey insan!
Ey mükemmel sanat eseri!
Ait olduğun yere gitmek istiyorsan kalk ve gönül gözünü aç!
Hayatın geçici güneşleri seni aldatmasın. Orası mıydı, burası mıydı derken yoldan da kervandan da ayrı düşmeyesin.
Haydi, şimdi kalk!
Dimdik dur ve silkele üzerindeki tüm dünya lezzetlerini. Can güneşine arkanı dönme. Karanlıkta kalma.Ruhunu ait olduğu yerden uzaklaştırıp bir dar kafese koyma. Neden iç sıkıntısı yaşarsın hiç düşündün mü? İçin daralır bazen, gitmek istersin buralardan, neden diye hiç düşündün mü? Ruhunu güneşinden uzaklaştırdığın zaman bu nedenlerin ortaya çıkar. Ruhun fani dünyadan sıkılır.
ŞERİFE AYDIN