Kur'an-ı kerim ve Hadis-i şerifler varken içtihada neden gerek duyuldu?

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Bilindiği gibi, dünya hadiseleri sonsuz olmakla beraber Kur'anı Kerim'in ve Hz. Peygamber (a.s.v)'in hadislerinde kelimeler mahduttur. Her hadisenin açıkça hükmünü beyan etmez. Bunun için ortaya çıkan bir hadisenin hükmünü anlamak için önce Kur'an-ı Kerime, sonra Hz. Peygamber (a.s.v)'in hadislerine başvurulur. Bunlardan birisinde kesin olarak hüküm beyan edilmiş ise mesele tamamdır. Hadisenin hükmü Kur'an ve Hadiste açıkça belirtilmemişse içtihada gidilir.
Bu içtihadın örnekleri de Hz. Peygamber (a.s.v) zamanında belirmeye başlamıştır.
Mesela; Hz. Peygamber (a.s.v), ahzab savaşından sonra; "Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa, Kurayza oğullarının bölgesine varmadıkça ikindi namazını kılmasın" buyurmuştu.
 

Güneş batmaya yüz tutunca, ashab bu sözün ifade ettiği anlam hakkında farklı görüşler savundu. Bir kısmı; Resulullah bu sözüyle, çabuk yol almamızı istedi" şeklinde görüş belirtirken, bir kısmı da; "Hayır, Resulullah bu sözüyle, güneş batmış olsa bile, biz ancak Kurayza oğulları bölgesinde ikindi namazını kılabiliriz demek istemiştir" diye görüş belirtmişler ve namazı güneş battıktan sonra kılmışlardı. Her iki gurubun davranışı Hz. Peygamber (a.s.v)'e haber verildiğinde, hiçbir guruba sert tepki göstermemiştir. Bu, Hz. Peygamber (a.s.v)'in yapılan içtihadları onayladığı anlamına geliyordu. İşte bu müslümanlar arasındaki ihtilafın ilk sebebiydi. (Buhari, Müslim)

 Bazı kelimelerin aynı oranda hem gerçek, hem de mecazi bir anlam ifade etmeleri muhtemeldir.
İmamlardan biri kelimenin hakiki anlamını esas alırken, biri mecazi anlamını esas alır. Allah-u Zül-celal'in şu sözü buna örnektir;

 "Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler. " (Bakara; 228)

 
ifadenin genel anlamında geçen "Kur'u" kelimesi, farklı şekilde algılanmıştır. Dilde, bu kelimenin aybaşı hali anlamına geldiğine ilişkin kanıtlar olduğu gibi, "Aybaşı halinden temizlenme" anlamına geldiğini gösteren kanıtlarda vardır. îşte müçtehid imamlar, bu ve buna benzer kelimelere ilişkin dilsel açıklamalara bağlı olarak farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu kelimeye İmam-ı Azam, hayız manasını, İmam-ı Şafii ise, temizlik manasını vermiştir. İşte bu iki mana farklı hüküm verilmesine sebeb olmuştur. Her iki mezhebin görüşü de bir delile ve içtihada dayanmaktadır. Bunun için her ikisi de doğrudur.

Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur;

 "Ey İman edenler! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı meshedin ve ayaklarınızı topuklarına kadar yıkayın." (Mâide; 6)

Şafiilere göre abdestte başın çok az bir kısmını meshetmek, Hanelilere göre dörtte birini meshetmek, Malikilere ve Hanbelilere göre ise, başın tamamını mesh etmek gerekir. Bu mezheblerin her birinin görüşü de içtihada dayanır. Ayette meshedilmesi gereken miktar belirtilmediğinden dördünün görüşü de doğrudur.

Buradaki içtihadların hikmeti, Allah-u Zülcelal'in kullarına karşı rahmet ve merhametidir.
Ayetlerin farklı farklı anlaşılması, bunun neticesinde hak mezheblerin ortaya çıkması, ümmet için bir rahmet olmuştur. Eğer rabbimiz her şeyi açık olarak kur'an-ı kerimde bildirseydi, öyle yapmak artık farz olurdu. Yapmayanlar günaha girer, inkar edenler ise dinden çıkardı.
Oysa içtihad neticesinde verilen hükmü kabul etmemek, kişiyi dinden çıkarmaz.
Kişi, dört hak mezhebten birinin görüşüyle amel edebilir.