Hindistan’da en büyük İslam Devleti olan Gürganiye Devletinin (Babür İmparatorluğu) kurucusu.
Asıl adı Zahireddin Muhammed Babür’dür. Timur Han soyundan gelip, babası Sultan Ebu Said’in oğlu, Fergana hükümdarı Ömer Şeyh Mirza’dır.
Babür İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Soyu, baba tarafından Timur anne tarafından Cengiz Han'a dayanan Babür Şah, 1519'dan itibaren Hindistan'a düzenlediği seferler sonunda bütün Kuzey Hindistan’ı kontrol altına alıp 1526’da Delhi Sultanlığı'na son vererek Hindistan topraklarında tarihte Hint Moğol Emirliği ve Hint Moğol Sultanlığı, kendi adlandırması ile de Gurakānī olarak bilinen Babür İmparatorluğu'nu kurmuş ve Hindistan'da Türkler için ilk defa bir hakimiyet alanı teşekkül etmiştir.
Babürname'den bir portre.
Babür Şah'ın Çağatay dönemi edebiyatına önemli katkıları olmuştur. Çağatay Türkçesi ile kaleme aldığı ve yaptıklarını kronolojik olarak anlattığı Babürnâme Türk edebiyat tarihinin nesir türündeki başyapıtlarından biri olarak kabul edilir. Hatt-ı Baburi denilen yazı şeklini geliştirmiş olan Babür Şah aynı zamanda Çağatay edebiyatının Ali Şir Nevai'den sonraki en büyük şairi olarak kabul edilir. Fars kültüründen de yoğun olarak etkilenmiş olan Babür Şah'ın hem kendisi hemde halefleri üzerindeki bu etki, Hindistan'da bu kültürün önemli derecede gelişmesine sebebiyet vermiştir.
14 Şubat 1483’te Fergana’da doğdu. 1493’te babasının ölümü üzerine Fergana hükumetine varis oldu. 11 sene Özbek ve Tatar melikleri ile savaş edip, nihayet hakimiyeti sağlayamayacağını anlayarak güneye indi. 1504’te Kabil’i fethedip kendisine başşehir yaptı. Aynı zamanda Gazne’yi aldı ve kısa zamanda Afganistan’ın büyük bir kısmını içine alan bir devlet kurdu. 1511 Ekiminde Semerkant İmparatorluk tahtına oturdu. Bir ay sonra Taşkent’i, Buhara’yı aldı, bütün Maveraünnehr’e hakim oldu. Fakat, bir müddet sonra, Özbekler tarafından ata yurdundan kovuldu.
Babür Şah, 1519’da Hayber’i geçerek, Hindistan’a girdi. Pencab’a düzenlediği beş sefer sonunda bütün kuzey Hindistan’ı fethetti. 1525’te Hindistan’ın tamamını fethetmek üzere Kabil’den ayrıldı. 1526’da, yani Osmanlılar’ın Mohaç Zaferinden birkaç ay önce, Paniput Meydan Muharebesinde Sultan İbrahim Ludi’nin 100.000 asker ve 1.000 filden müteşekkil büyük ordusunu yendi. Bu zaferle Babürlüler (Gürganiye) Devletini kesin olarak kurdu (1526). Böylece Hindistan, Türk İmparatorluğu tacı Ludilerden Babür’e geçti.
Bu başarıdan sonra Delhi, Agra ve Hanpur’u alan Babür Şah, Agra’yı başşehir yaptı. 1527’de Hindular üzerine yürümek için Agra’dan çıktı. Hindular aralarında ittifak kurduktan sonra, 100.000 kişilik bir ordu ve birkaç yüz zırhlı fille yeni Hindistan fatihinin üzerine yürümeye başladılar. Çok kritik ve tarihi bir andı. Babür’ün harbi kaybetmesi demek, Ganj Vadisinin Hinduların eline düşmesi, netice itibariyle beş asırlık Müslüman ve Türk hakimiyetinin Hint kıtasından atılması demekti. Babür 13.500 kişilik pek seçkin bir Türkistan atlı birliği ile düşman üzerine yürüdü. Yanında Osmanlı Türklerinden Mustafa Rumi’nin kumanda ettiği bir topçu birliği de bulunuyordu. Hindularda ne top, ne de tüfek vardı. Ateşli silahlar ve Türk atlısının üstün savaş kabiliyeti, Babür’e savaşı kazandırdı. Düşman tamamen imha edildi. Bu, Babür Şah için Paniput’tan daha büyük bir zaferdi. Biyana civarında geçen bu Kanva Meydan Muharebesinde birkaç saat içerisinde düşmanı yok eden Babür, “Gazi” ünvanını aldı. Meşhur Zeynüddin Hafi’nin torunu Şeyh Zeyn Hafi’nin kaleme aldığı Zafername, bütün İslam memleketlerinin hükümdarlarına gönderildi. Bundan sonra Odh (Audh) eyaleti de fethedildi. Ardarda yapılan fetihlerle Babür İmparatorluğunun sınırları çok genişledi.
Babür Şah, 25 Aralık 1530’da Agra’da öldü ve vasiyeti üzerine pek sevdiği Kabil’e götürülüp, orada gömüldü. 1526’da kurduğu devlet 1858 senesinde İngilizlerin işgaline kadar, 332 sene varlığını sürdürmüştür.
Kabri üzerine Şah Cihan tarafından 1646’da muhteşem bir türbe yaptırıldı. Babür Şah memleketin imarı için gayret gösterdi. Hindistan ve Afganistan’da birçok yollar, kervansaraylar ve medreseler yaptırıp, fethettiği yerleri mamur hale getirdi.
Son derece engin bir kültüre sahip olan Babür, okumaya karşı büyük bir ilgi duymaktaydı. Kendisini unutarak bütün gününü kütüphanelerde geçirebilirdi. Komutanları pek çok zaman bu nedenle ortadan kaybolduğu için endişelenmişlerdir. İyi derecede at binicisi ve avcı olan Babür, iki savaş arasında avlanırken, kimi zaman yollarda şiir yazmak için durur ya da gözlemlerini yazıya dökerdi.
Babür Şah, yakın dostlarıyla sofra sohbetlerinden, çok sevdiği sal gezilerinden, bahçe sefalarından en sıkıntılı zamanlarında bile vazgeçmemiştir. Yakın çevresinden içki diye söz ederdi. Meclislerinde sadece şarap içilmez, majun isimli bir uyuşturucu da kullanılırdı. Gece boyunca yenilir içilir sabahları da sabuhi yapılır yani bir parça daha şarap içilir öğlen tekrar macun yenirdi. Babür, defalarca tövbe edip defalarca tövbesini bozmasına rağmen günlerce devam eden yemek sohbetleri ve içki alemlerinden hiç vazgeçememiştir.
Bazı araştırmacılar onun Hindistan'ı hiç sevmediğini düşünür. Hindistan coğrafyasındaki aşırı sıcaklar, değişik coğrafya, muson yağmurları Babür'ün pek hoşuna gitmemiştir. Aklı her zaman Semerkant, Buhara ve Fergana ovasında olsa da yine de bu yeni topraklara ilgiyle yaklaşmıştır. Biruni'den sonra en ayrıntılı Hindistan tasviri onun eserlerinden okunmaktadır. Hindistan'da kullanılan takvimden halkın giysilerine, Hindistan'ın tüm kuşlarını, hayvanlarını, balıklarını, ağaçlarını, bitkilerini ve meyvelerini Babürname'de birer birer anlatmıştır. Doğa ve canlılar onu çok büyülemiştir. Çiçekleri inceleyerek saatler geçiren Babür'ün, haleflerinin bakıp büyütecekleri bahçeleri onun bahçelere olan tutkusuna dayanmaktadır. İçinde onlarca farklı bitki türünün yaşadığı havuzlarla serinletilen yemyeşil büyük bahçeler yaptıran Babür'ün en sevdiği bahçesi Bağ-ı Vefa idi. Babür'ün bahçeleri, Orta Asya - Hint bahçe örneklerinden günümüze kalması açısından çok önemli olup aynı zamanda Babür'ün doğa aşkı, bahçe yapma merakı ve bahçe vakfetme anlayışının günümüzde hala yaşayan örneğidir. Babürname'de 22 bahçenin adı geçmektedir. Bunların bazılarını kendi yaptırmış bazıları ise sevdiği ve ziyaret ettiği bahçelerdir. Bahçelerde mutlaka su olması gerektiğini düşünen Babür, havuzların açılmasına bizzat göz kulak olmuştur. "Sefasız ve intizamsız Hind'de güzel, planlı ve muntazam bahçeler kurduk" diyen Babür, devasa yapılar yerine günlük hayatı kolaylaştıran, ihtiyaçları gideren şehir düzenlemeleri yaptırmıştır. Bazı şehirlerde camiler inşa ettirmiştir.
Babür, Hindistan’da beş yıl gibi kısa bir süre bulunmasına rağmen, yine de birçok eser yaptırmıştır. Panîpat zaferini ebedileştiren Kbil şah Camii, Sambhal Camii ile Agra Camisi bunlardan bazılarıdır.
Alim, edip bir zat olan Babür Şah, hayatını kendisi yazdı. Tüzük-i Baburi (Babürname) adını verdiği bu kitabı, Ekber Şah zamanında Çağatay dilinden Farsçaya sonra İngilizceye tercüme edilerek neşredildi. Türkçe pek değerli bir Aruz risalesi yazdı ve kendisine doğduğu zaman Zahirüddin Muhammed adını veren zahiri ve batıni ilimlerin hazinesi büyük mutasavvıf Hace Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin Farsça Hanefi fıkhı üzerine yazdığı Risale-i Validiyye’yi Türkçe nazma çevirdi.
Yine Hanefi mezhebine ait fıkıh bilgilerini içine alan Mübeyyen adlı eseri yazdı.
Şiirlerini Divan’da topladı.
Orjinal yazı stili, “Hatt-ı Baburi” adıyla meşhur oldu.
Babür, Türkçe’den başka pek mükemmel surette Farsça, Arapça ve Moğolca biliyordu.
Ölümünden sonra “Hazret-i Firdevs-Mekani” ve “Hazret- i Giti-Sitani”= (Cihan Fatihi) diye anılmıştır.