Anne-baba, çocuğuna sahibi nazarıyla değil de Allah’ın verdiği bir emanet olarak bakmalı
Evlat sevgisi de insanin fıtratında vardır. Bu sevgi olmazsa çocuklara bakılmaz, okutulmaz ve neticede de ülke ve insanlık yükselemez. Evet, etrafımızda bir sürü asi evlat var; ama yine de ana-babaları onlara bakıyor. İşte eğer bu tabiî sevgi ve alaka olmasaydı, sokaklar terk edilmiş insanlarla dolar, taşardı. Ne var ki, diğer duygularda olduğu gibi bu alakada da, kalpler Allah sevgisiyle tadil edilmelidir ki, istikamet elde edilebilsin.
“O’dur ki sizi bir tek candan yarattı ve bundan da, gönlü kendisine ısınsın diye eşini inşa etti. Erkek eşini sarıp burudu, o da hafif bir yük yüklendi, hamile kaldı. Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği ağırlaşınca her ikisi de Rab’leri olan Allah’a yönelip “Eğer bize sağlıklı, kusursuz bir evlat verirsen mutlaka Sana şükreden kullarından oluruz” diye yalvardılar. Fakat Allah kendilerine kusursuz bir çocuk verince, annesi de babası da ölçüyü kaçırıp verdiği çocuk sebebiyle şirke bulaştılar. Tuttular, Allah’a birtakım şerikler yakıştırdılar. Hâlbuki Allah onların yakıştırdıkları her turlu ortaktan münezzehtir.” (A’raf 7/189–190)
Bu ayet-i kerimede de belirtildiği gibi aşırı çocuk sevgisi de iman nazarında tehlikeli yollardan biridir. Günümüzde, çocuklarımıza, torunlarımıza Allah’ın birer emaneti, hediyesi, lütfü, ihsanı nazarıyla bakmak yerine, sanki onlara sahip ve malikmişiz gibi bakıyoruz. Hatta onlar uğrunda bazen namazı-niyazı bile terk edebiliyoruz. Öyle ki onlara karşı olan sevgimiz, adeta Allah’a olan sevgimizden daha fazla. Yani emanet nazarıyla bakıp, Allah için seveceğimiz çocuklarımızı -tabir caizse- Allah’ı düşünmeden öyle bir seviyede alaka ve irtibata giriyoruz ki, belki de farkına varmadan o zımni şirke yuvarlanıp gidiyoruz. Öyleyse, “bir kalpte hakiki manada iki muhabbet olmaz” esasına göre hareket etmeli ve şirke karşı hep belli bir tavır içinde olmalıyız. Tabiî bunu söylemek ve lafını etmek gayet kolay; hayata tatbiki ise zorlardan zor. Öyle de olsa, ne yapıp edip, şirkten arınmalı ve çok uzak mesafelerden de olsa, şirkin kokusu duyulan meselelere katiyen yaklaşılmamalıdır. Bunlar yapıldıktan sonra da Allah Resulü’nün (sallAllahu aleyhi ve sellem) şu duası önemli bir reçete sayılır: “Allah’ım, bile bile herhangi bir şirke girmekten Sana sığınırım, bilmediğim şeylerden de Sen’den mağfiret dilerim.”