Her şekle girebilen, ateşin alev kısmından yaratılmış, gözle görülmeyen mahlûklar.
Lügatta cin, cinnet, cinân, cennet, cenân ve cenin gibi Arapçada (C, N) harfinden meydana gelen kelimeler “örtülü”demektir. Cennet denilen yer, meyveler, çiçekler, güzel kokularla örtülü olduğundan, bu isim verilmiştir. Delilere, mecnûn denilmesi de, aklı örtülü olduğundandır. Cin denilen mahlûklar da, gözden örtülü olduğu, görülmediği için, cin denilmiştir. Cin, cinnîler demektir. “Peri”, Farsçada cin demektir.
Bütün mahlûklar, elementlerden yapılmış olup, enerji taşırlar. Mahlûklar görülen ve görülmeyen diye ikiye ayrılır.Normal fizik şartlarında, katı, sıvı hâlinde bulunan varlıkları ve renkli gazları görmek mümkün olduğundan, bunlardan yapılmış cisimler de görülür. İnsanda, katı maddeler ve su çok bulunduğundan insan görünür. Ot ve hayvanlar da aynı şekildedir. Cinnîler, havadan ve ateşten meydana gelmiştir. Bunun için cin görünmez. İnsanlar toprak maddelerinden yaratıldığı hâlde, Allahü teâlâ, bu maddeleri organik ve organize hâle, et ve kemiğe çevirmektedir. Melek ve cinler ise, alev şekli değişerek onlara mahsus latîf, her şekle dönebilen bir hâle gelmiştir. Alevin zulmânî (karanlık) olanından cin, nûrânî olanından melekler yaratılmıştır. Melek ile cin, yaratılış bakımından birbirine yakındır. Melekler, muhteremdir, kıymetlidir. Cin, hakîrdir, kıymetsizdir.Meleklerin, cinlere yakınlığı, insanın hayvana yakınlığı gibidir. İnsanların üstün olanları, melekten kıymetli; cin de hayvandan kıymetlidir.
Cin hakkında bilgi her peygamberin kitabında vardır. Cinler, Süleymân aleyhisselâmın emriyle iş görürlerdi. Cinnîlerin varlığı Kur’ân-ı kerîmde açıkça bildirilmiştir. Zâriyât sûresinin 56. âyetinde meâlen; “İnsanları ve cinnîleri ancak, beni bilip itâat, ibâdet etmeleri için yarattım.” buyruluyor. Er-rahmân sûresi, 74. âyetinde, îmân eden cinnin Cennet’e gireceği bildiriliyor. Cinlere inanmayan, kabul etmeyen, başka şekillerde mânâlar vermeye çalışan İslâm dîninden çıkar. Cinnîlerde erkeklik ve dişilik olur. Evlenmeleri, evleri, yemeleri, içmeleri, üremeleri, ölmeleri, Muhammed aleyhisselâmın onlara da peygamber olduğu, Kur’ân-ı kerîmi dinledikleri, Mekke-i mükerremede ve Medîne-i münevverede toplandıkları ve Peygamber efendimizin onlara Kur’ân-ı kerîm okuduğu, ibâdet ettikleri, sadaka verdikleri, iyi işlerine sevap verildiği, cin kâfirlerinin Cehennem’e, müminlerinin ise Cennet’e gireceği din kitaplarında bildirilmiştir. Bunların da insanlar gibi müminleri, kâfirleri ve fâsıkları bulunmaktadır. Kâfir ve fâsık olanları insanlara zarar yaparlar. Muhâfaza melekleri insanı cinden koruduğu gibi, âyet-i kerîme ve duâ okuyarak, Allahü teâlâya sığınanlara da bir şey yapamazlar. Âyet-el kürsî, İhlâs, Mu’avvizeteyn ve Fâtihâ sûrelerini sık sık okumak da insanı cinden muhâfaza eder. Yalnız bunlardan fayda görmek için inancın düzgün olması gerekir.
İbn-i Sînâ, sar’a hastalığını anlatırken cinden bahsetmektedir. Diyor ki:“Hastalıklara birçok maddeler sebeb olduğu gibi, cinnin hâsıl ettiği hastalıklar da vardır ve meşhurdur. Cin, insan vücuduna girerek sar’a hastalığına sebeb olmaktadır.”