Çocuk - Ansiklopedik Bilgi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı busegül

  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Adana
  • 20005
  • +360/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Allah birdir ve Muhammed (s.a.v.) onun elçisidir.
    • Uyanan Gençlik
Çocuk - Ansiklopedik Bilgi
« : 12 Şubat 2013, 10:27:53 »
Alm. Kind (n), Fr. Enfant (m), İng. Child.
İnsan yavrusu. Her âilenin gönülden istediği, evin neşesi olan çocuk; gelecek günlerin kurucusu, teminâtı, cemiyetin de temelidir. Çocuğun beden ve ruh sağlığı için gösterilen gayret, fedakârlık ve bu uğurda yapılan çalışmalarla cemiyet sağlam temellere oturabilir. Her şeyimiz, yarının büyükleri için olmalıdır.

Çocuk denilen varlık iyi tanınmalı, onun özelliklerine uygun tedbirler zamânında alınmalıdır. Böylece çocuk tehlikeli dönemlerini kolayca geçebilir ve kendisini koruyabilecek çağa sağlam erişebilir.



Çocuk Bakımı

Çocuk bakımını doğumdan önce ve doğumdan sonra olarak ikiye ayırmak mümkündür. Doğum öncesi bakımda esas olan, doğuma hazırlanan anne olacaktır. Annenin hâmilelikte geçirdiği salgın hastalıklar, rûhî sarsıntılar, beslenme bozuklukları anneyle berâber çocuğu da etkiler. Bu sebeple hâmilelerin belli aralıklarla bir kadın doğum hekiminin kontrölü altında takib edilmesi gerekir. Ülkemizde köylerde gezici ebeler, ana-çocuk sağlığı teşkilâtı, kasabaların sağlık merkezleri, doğum evi ve hastâneleri bu hizmet için kurulmuştur.

Her anne babanın en büyük arzusu ve mutluluğu, sıhhatli bir yavruyu bağrına basmak, onu en iyi şekilde büyütüp yetiştirebilmektir. Canlılar içinde en zor büyüyen ve en fazla bakım isteyeni insan yavrusudur. Bu bakımdan çocuk sâhibi olmayı istemek demek, her türlü sorumluluk ve fedâkârlığa hazır olmak demekdir. Bu ise ancak kadınların bedenî ve rûhî bakımdan analığa hazır olmaları ile mümkündür.

İlk çocuğunu dünyâya getirecek annenin yaşı hem kendisi hem de doğacak çocuğun sağlığı açısından önemlidir. En uygun doğum yapma yaşı 18-26 yaşlar arasıdır. Yaşı 16’dan küçük veya 40’dan büyük olan kadınların çocuk doğurması mahzurludur.

Çocuk, anne rahmine düştüğü andan büluğ çağının sonuna kadar sürekli büyüyen ve gelişen bir varlıktır. Büyüme, vücut ölçülerinin gözle fark edilir şekilde artması; gelişme ise biyolojik fonksiyonların gelişimi ve olgunlaşmasını ifâde eden bir deyimdir.

Büyüme ve gelişme çeşitli çağlarda hızlanma ve yavaşlama göstermesine mukâbil, sürekli bir olaydır ve belirli bir sıra tâkib eder. İlk yaşta baş, daha sonra âzâlar (kol ve bacaklar) ve büluğda da gövde büyümesi ön plândadır. Gelişme de gene belli bir sırada olur, meselâ bebek önce başını tutar, daha sonra oturur, belli bir zaman sonra da yürür.

Yeni Doğan Bebek

Çocuğun hayâtındaki ilk ağlama doğar doğmaz olur. Normal, sağlıklı bir bebek, doğumdan hemen sonra nefes alır ve ağlar. Bu, onun canlı olarak dünyâya geldiğini gösteren ilk işârettir. Doğumu tâkib eden ilk dört haftalık döneme, yeni doğan dönemi denir. Bu sürede çocuk, dış dünyâya uyum sağlayabilmek gâyesiyle büyük bir çaba gösterir. Yeni doğanın derisi gül pembesi renkte ve incedir, kolayca tahriş olabilir. Yeni doğan bebeklerde genellikle doğumdan sonraki ikinci veya üçüncü günlerde sarılık görülebilir. Buna fizyolojik sarılık ismi verilir. Bu normal olup telaşlanmamalıdır. Bu sarılık 8- 10. günlerde kendiliğinden kaybolur. Sarılık, doğar doğmaz veya ilk 24 saat içinde ortaya çıkarsa hemen doktora başvurmalıdır. 10 günden fazla devâm eden sarılıklarda da doktora gitmelidir.

Normal yeni doğan bir bebeğin omuzlarında, sırtında, alın ve yanaklarında kısa tüyler bulunur ve birkaç gün içinde dökülür. Ayrıca ileride esmer tenli olacak bebeklerin bel bölgesinde, kaba etlerinde çürüğü andıran morumtrak lekeler görülebilir. Bunlar, normal çocuklarda bulunur ve bir yaşına doğru kaybolur.

Yeni doğan bebeğin başı vücuduna göre biraz büyükçedir. Baş kemikleri doğumda henüz tam birleşmemiştir. Tam tepede ve alnın üstünde olmak üzere iki tâne bıngıldak bulunur. Bâzı çocuklarda doğumda saçlar çok, bâzılarında ise azdır. Bu saçlar ilerideki saçları hakkında bilgi vermez. Çünkü bunlar ilk 3 ay içinde dökülür ve yerine yenileri çıkar. Saçlar 9. aydan îtibâren çoğalır. Yeni doğan çocuğun gözleri ilk günlerde kapalı ve şiştir. Gözlerin bu dönemdeki rengi sonradan değişir ve kalıcı rengi 9-10. aylarda ortaya çıkar. Kız ve erkek çocuklarında anne hormonlarının etkisi altında memedeki süt bezlerinin şişmesine sık rastlanır. Böyle şişmeler için hemen telâşlanmamalı, memeler katiyen oğuşturulmamalı, sıkılmamalı ve temiz tutularak mikroplardan korunmalıdır. Bir yaşına geldiği halde hâlâ yumurtalıkları (hayaları) yerine inmeyen erkek çocukları mutlaka doktora götürülmelidir. Aksi takdirde ileride kısırlığa yol açabilir.

1. Bebeğin özellikleri ve ihtiyaçları: Yeni doğan bir bebek zamanının büyük bir bölümünü uykuda geçirir. İlk günlerde yaklaşık 20 saat uyur. Uyanır uyanmaz ilk yaptığı şey ağlamaktır. Uykusu ve uyanıklığı karnının aç olup olmaması ile yakından ilgilidir. Bu sebeple gece ve gündüzü ayırmadan 24 saatte 6-8 kere uyanır. Her uyandığında da beslenmek isteğiyle ağlar. Uyanma araları bâzı çocuklarda çok düzenli olup, bunlar üç saatte bir uyanırlar. Bâzıları ise beslenmek için güçlükle uyandırılabilirler. Zamanla bebek düzenini bulur, uyanık kaldığı süre uzar, beslendikten sonra hemen uyumayıp kendisini besleyene ve etrafına bakınmaya başlar. Böylece dış dünyâyı tanımaya çalışır.

İlk dışkısını doğumdan sonraki ilk 12 saat içinde yapar. 48 saat içinde hiç dışkı yapmaması bir hastalık işâretidir. Bebeğin doğumu tâkib eden ilk 4-5 günde yaptığı koyu renk ve yapışkan dışkıya “mekonyum” denir. Daha sonraki günlerde dışkı normal rengini bulur. Anne sütüyle beslenenlerde dışkı, yumurta sarısı; inek sütüyle beslenenlerde daha açık sarı ranktedir. Yeni doğan bebek doğumdan sonraki ilk 3-5 günde ağırlığının 200-300 gr kadarını kaybeder. Bu günlerde bebeğin ateşi yükselebilir. Buna susuzluk ateşi denir ve bir hastalık belirtisi değildir. Normal yeni doğan, dâimâ doğar doğmaz ilk idrarını yapar. İdrar yapma 24-48 saatten fazla gecikirse veya idrar yaparken ağladığı fark edilirse mutlaka bir hekime başvurmalıdır. Bebeğin ağlaması, ihtiyaçlarını çevresine bildirmek için kullandığı bir haberleşme yoludur. Tabiî ihtiyaçlarının karşılanması dışında ağlama ve bağırma; bir sıkıntı, bir hastalık belirtisi olarak değerlendirilmelidir. Sıkı kundakta sarılı olması, burnunun tıkalı olması, gazının çıkarılmaması, birer ağlama sebebidir. Evde rahatlatmak için alınan tedbirlere rağmen çocuğun ağlamaya devâm etmesi hâlinde bir hekime başvurulmalıdır.

Çocuğun ağlamasından sıkılmamalıdır. Çünkü çocuğun bu ağlaması; zikir, tehlil ve Allahü teâlâ için hamddır. Anası ve babası için ise, duâ ve istiğfârdır. Nitekim; “Müminin çocuğu, dört ay “Lâ ilâhe illAllah”; dört ay “Muhammedün Resûlullah” ve dört ay “Allahümmağfir lî ve livâlideyye”=Yâ Rabbî, beni ve anamı-babamı mağfiret eyle, der.” buyurulmuştur.

Çocuğun ağlamasının başka sebepleri de olabilir. Meselâ çocuk sık nazara uğrar. Peygamber efendimiz bir gün evine gelince ağlayan bir çocuk sesi işitti. Hemen; “Bu çocuğunuzda ne var da ağlıyor, göz değmesine karşı bir şey yaptırmadınız mı?” buyurdu.

2. Bebekte duyuların gelişmesi:

a) Görme: Yeni doğmuş bir bebeğin henüz görme kâbiliyeti yoktur. Bu, kör olduğu mânâsına gelmez. Görmek için gerekli bütün esas unsurlar olduğu halde, gözün en mühim tabakası olan retina tabakasının tam teşekkül etmeyişindendir. Göz rengi hemen bütün çocuklarda mâvimsi olup, esas rengini daha sonra alır. Görme kâbiliyeti 1,5-2 aylıktan sonra ortaya çıkar.

b) İşitme: Çocuk ana rahmindeyken bile bu duyu mevcuttur. Sese karşılık olarak başın çevrilmesi ilk haftadan sonra olur.

c) Tad alma: Çabuk gelişir, birkaç günlük bebek bile acıyla tatlıyı ve tuzluyu ayırd edebilir.

d) Koku alma: Bu duyu da iyi gelişmiştir. Fenâ birşey koklatılırsa çocuk başını çevirir.

e)Dokunma duyusu: Ana rahmindeyken bile vardır. Doğumdan sonra giderek artar. Dokunma hissi derinin muhtelif yerlerinde başka başkadır. Hassâsiyet el içi ve ayak altında en fazladır. Bebekte en hassas yerlerden biri de yüz derisidir. Dudaklarına, yanağına dokunan bir şeyi arar, emmek ister, soğuk ve sıcağı çok iyi hisseder.

Yeni Doğan Bebeğin Bakımı

İlk yapılacak iş ağız ve burun temizliğidir. Bebek baş aşağı tutulur. Temiz bir gaz bezi ile ağız içindeki rahim sıvısı temizlenir. Her iki göze, içinde % 1 gümüş nitrat bulunan göz damlası damlatılır. Kesilmiş göbeği üzerine mersol sürülüp temiz bir gazlı bezle kapatılır. Odanın ısısı 22-24 derece olmalıdır. Annesine verilmesi doğumdan sonraki ilk 1-2 saat içinde olmalıdır.

Bebeğin, en fazla sevgiye ihtiyâcı vardır. Hayâtın ilk günlerinde bir bebek için en önemli şey acıkmak ve beslenmektir. Birkaç hafta içinde kendisine yaklaşan bir kimsenin sesini işitir işitmez huzursuzluğu geçer ve ağlamasını keser. Çocuklar doğumdan kısa bir zaman sonra beslenme ve diğer ihtiyaçlarının giderilmesinin yanısıra ilgi de beklerler. Çocuğu okşama, kucakta sallama, kendisine seslenme gibi sevgi ve şefkat gösterilerine “analık etme” denir. Normal bir bebek, doğumdan hemen sonra bu analık sevgisini bekler. Çocuktaki ana sevgisi ihtiyâcı, beslenme gibi temel ve doğuştan olan bir ihtiyaçtır. Bu, çevresine güvenini sağlar.

Beslenme

Canlı yaratıklar içinde beslenmesi, bakım ve yetiştirilmesi için özel îtinâ ve bilgi isteyen varlık, insan yavrusudur. Çocuk sağlığının tam mânâsı ile korunması için beslenme esaslarının çok iyi bilinmesi gereklidir. Çocuk bakımında beslenme başta gelir. Alınan besinler; büyüme, günlük hareket, yıpranan hücreleri tâmir ve vücut ısısının te’mininde kullanılır.

a) Anne sütüyle beslenme: Çocuğun yeterli beslenmesi için tek tabiî gıdâ vardır; bu da “anne sütü”dür. Anne sütü kendi yavrusu için en ideal süttür. Hiç bir süt anne sütünden daha iyi olamaz. Anne sütü alan çocukta hastalıklar daha az görülür. Temizdir, mikropsuzdur, ısınmıştır, kullanılmaya dâimâ hazırdır. Hazmedilmesi kolaydır, antikorlar (mikrop öldürücü maddeler) ihtivâ eder. Emzirme sırasında bebek-anne yakınlığı ve bağlılığı yıllarca, hattâ ömür boyu sürecek sevgi bağını geliştirir. Emzirmenin, annenin vücut güzelliğini bozacağı görüşü yanlıştır. Ayrıca çocuklarını emziren annelerde, kadınlarda en sık rastlanan meme kanseri daha az görülmektedir.

Genel olarak annenin alışkın olduğu yemeklerden hepsini yemesinde çocuk için bir mahzur yoktur. Ancak anne her zaman kendisine rahatsızlık verdiğini bildiği yiyecekleri yememelidir. Annenin emzirirken aldığı ilâçlara da dikkat etmesi gerekmektedir.

Emziren annenin yiyeceklerinde her zamanki yemeklerine ilâve olarak günde 1 kg yoğurt veya süt bulunmalı, mümkün olduğu kadar bol sebze, salata, meyve yemeli, portakal veya başka meyve sularından 1-2 bardak içmelidir. Annenin sütü bolsa her emzirmede değiştirerek yalnız bir meme verilmemeli, sütün az olduğu hallerde her iki meme sırası değiştirilerek verilmelidir. Memeyi tamâmen boşaltmak için 15-20 dakika emzirmek yeterlidir.

İlk 24 saat içinde, her 2-4 saatte bir 5 dakika emzirilmesi kâfi gelebilir. Bundan sonraki 24 saat içinde ise her 3-4 saatte bir 5 dakika ve daha sonraki günlerde her 3-4 saatte bir 15-20 dakika emzirmeye gayret edilir.

Anne sütüyle beslenme bâzı hallerde arzu edilmez. Bunlar; annenin bulaşıcı hastalığı olması, ikinci bebeğe hâmilelik, sara nöbetleri geçiriyor olması, uyuşturucu veya sütle bebeğe geçen ilâçları alıyor olmasıdır.

b) Karışık beslenme: Emdiği anne sütü ile tam doymayan bebeklerin gıdâ ihtiyaçları hayvan (inek) sütü ile tamamlanacaktır. İlk 8 haftada süt ve su yarıyarıya, 8. haftadan 3. ayın sonuna kadar 2 süt 1 su hesâbıyla sulandırma yapılır.

c) Su ve diğer besinler: Daha ilk günlerden çocuğa süt saatleri arasında ara sıra su vermelidir. Suyu 2 dakika kaynattıktan ve oda ısısına gelinceye kadar soğuttuktan sonra içirmelidir. Meyve sularından en uygun olanlar elma, portakal, şeftâli sularıdır. Meyve sularını tâze olarak hazırlamalıdır. Pirinç ununda barsağı zedeleyebilecek selülozlar bulunmadığı için ilk aylarda ve özellikle ishale isdidatlı çocuklarda tercih edilir. Muhallebi, çocuğun yaşına göre sulandırılmış süte veya saf süte un ve şeker ilâvesiyle hazırlanır. Meselâ 20 gr süte iki çay kaşığı pirinç unu ve iki çay kaşığı şeker ilâve edildikten sonra yarım saat kadar kaynatılır. Unlu mamalar her ne çeşitte verilirse verilsin, vücudun mineral eksikliğini ve protein ihtiyâcını yalnız başına karşılayamaz. Onun için sebze ve meyvelere de hemen başlanması gerekir. Meyvelerden en iyisi muz ve haşlanmış elma püresidir. Muz ezilerek ve sütle karıştırılarak daha yumuşak bir kıvama getirilir. Çocuk 4 aylık olunca sebzelere başlama zamânı gelmiştir. Havuç, kabak, ıspanak, yeşil fasulye, pancar, domates, patates, soğan, karnıbahar ve kereviz en faydalı sebzelerdir. Başlangıçta sebzeyi almakta zorluk çıkaran çocuklara sebzenin suyu verilerek (kaynatıldıktan sonra) hiç olmazsa bir kısım faydalı maddenin vücuduna gitmesi sağlanabilir. 4. ayın ilk yarısında yumurta sarısını çocuğa vermeye başlamak faydalı olur. Yumurta sarısı katı olarak verilmelidir. Kıymetli bir gıdâ olan yumurta aynı zamanda vitaminler ve demir bakımından da zengindir. Yumurtanın tâze olmasına âzamî dikkat gösterilmelidir. Et, genel olarak altıncı ayda eklenir ve ilk verilen etler tavuk ve kuzu ciğeri, beyin ezmesi olmalıdır. Usûlüne göre hazırlanır ve yedirilir.

Normal bir çocukta önemli gelişme noktalarının zamanları:

Yüzükoyun yatarken başını yerden kaldırma3-4 hafta

Eşyâyı gözüyle tâkib etme ve bakıcısına

gülümseme2 ay

Elleri ağzına götürme ve eşyâlara uzanma2 ay

Kendi elleriyle oynaması3 ay

Gözlerini sesin geldiği tarafa çevirme

ve annesini tanıması3-4 ay

Başını rahat dik tutması,

eline verileni ağzına götürmesi6 ay

Yabancıları tanımaya ve ayırt etmeye başlaması 4 ay

Sırt üstünden yüzükoyun pozisyona geçmesi4-6 ay

Sesleri taklid etmesi (baba, mama gibi)6-9 ay

Desteksiz oturma, eşyayı bir elinden

ötekine geçirmesi7-8 ay

Emeklemesi, ayağa kalkması9-12 ay

Desteksiz ayakta durması11-13 ay

Desteksiz yürümesi12-14 ay

Mânâlı kelime söyleme13-16 ay

Kaşıkla kendi kendine yeme16-24 ay

Bıngıldağın kapanması18 ay

Oyuncağını açma18-24 ay

Büyük abdest ve idrar kontrolü15-24 ay

Üç kelime ile cümle18-26 ay

Merdiven çıkma20-30 ay



Yeni Doğan Bebekte Hastalıklar

a) Hastalık işâretleri: Bebek ne kadar küçükse hastalığa yakalanması da o kadar kolaydır. Anne-babanın buradaki görevi çocuğundaki hastalığı başında fark edebilmektir. Ayrıca belirtilerin hangisinin önemli, hangisinin önemsiz olduğunu da, anne-baba ayırabilmelidir. Yeni doğanda rastlanan hastalık belirtileri özet olarak şunlardır: Sık nefes alma, solunum güçlüğü, nefes tutma, morarma, ağızdan köpük gelmesi, karında aşırı gerginlik, doğumdan sonraki ilk 48 saatte dışkı yapmaması, aşırı kusma, havâle geçirmesi, vücut harâretinin çok yüksek veya düşük olması, bir bacağın ötekinden daha kısa görünmesi.

b) Bebeğin rahatsızlıkları: İlk ortaya çıkacak olaylar doğumdaki zorlanmaya ve mâruz kalınan güce karşı meydana gelmiş olan durumlardır. Bunların en önemlileri kemiklerdeki kırıklar, boyunda duruş bozukluğu, sinir felçleri ve kafa içi kanamaları olarak söylenebilir.

Doğuştan iskelet sistemi hastalıkları da bebeklerde üzerine eğilinmesi gereken rahatsızlıklardır.Çünkü erken dönemde tedâvi edilmemesi hâlinde bâriz sakatlıklar meydana getiren durumlardır. Bunlardan en önemlisi ve en sık rastlanılanı doğumdan olan kalça çıkığıdır. Doğumdan kalça çıkığı yeni doğan dönemindeyken mutlaka teşhis konulması gereken hastalıklardandır. 1000 bebekten birinde bu rahatsızlık görülür. Hastalık kalça eklemindeki oyuğa bacak kemiği başının tam girmemesi sonucu meydana gelir. Doğuştan kalça çıkığı tam veya kısmî olup hastalığın sebebi kesin olarak bilinmez. Kalça çıkığı olan bir çocuğun çıkık taraftaki bacağı kısadır. Ayak dışa dönüktür. İki taraftaki bacak deri kıvrımlarının hizâsı farklıdır. Çocuk yürüyorsa, topallama vardır. Kalça çıkığı teşhisi konulan yeni doğan bebeklere atel uygulanır ve bacaklar 90 derecelik pozisyonda tesbit edilir. Genellikle 6 aydan uzun sürede iyileşme sağlanır.

c) Kan uyuşmazlığına bağlı sarılıklar: İki tip olan kan uyuşmazlıklarından bebek için esas tehlikeli olan “Rh uyuşmazlığı”dır. Anne-baba arasında Rh uyuşmazlığı olması durumunda ilk doğan çocuk normal olabilir. Sonrakiler ise anne karnında ölebilir; doğduktan sonra ilerleyici sarılık ve kansızlık ortaya çıkabilir. Sarılığın sebebi çocuğun parçalanan alyuvarlarından ortaya çıkan ve beyni için çok zararlı olabilen “bilirübin” maddesidir. Aralarında Rh uyuşmazlığı varsa, yâni annenin kan grubu Rh(-), babanınki Rh(+) ise gebelik müddetince doktor tarafından annenin sık sık kontrolü yapılmalı ve doğum mutlakâ bir hastânede olmalıdır. Anne Rh(-) ve doğan bebek de Rh(+) ise ilk 72 saat içinde anneye “Rhogam” adıyla bilinen ilâç yapılmalıdır. Böylece ikinci çocuktaki sarılık tehlikesi ortadan kalkacaktır. Yeni doğan sarılıkların tehlikesi kanda yükselen bilirübinin beyinde belli odaklarda toplanmasıdır. “Kernikterus” denilen bu durum çocukta çeşitli bozukluklara sebeb olur ve tedâvisi olmayan (geriye dönemeyen) bir haldir. Bu durum başlıca zekâ geriliği, oturamama, yürüyememe, konuşma ve duyu kusurları ile kendini gösterir.

Kan uyuşmazlığına bağlı sarılığın tedâvisi: Doğumdan sonraki ilk 24-36 saat içinde sararmaya başlayan her çocuk hemen hekime gösterilmelidir. Kandaki bilirübin seviyesi belli bir yüksekliğe varırsa âcilen çocuğun kanı değiştirilir. Kanda bilirübin seviyesi fazla yüksek değilse “fototerapi” denilen ışıkla tedâvi metodu uygulanır.

d) Kusma: Bütün çocukluk yaşlarında sık görülen bir belirti olup, yeni doğan döneminde de değişik sebeplere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Basit kusmalar; su ve kilo kaybına yol açmayan az miktarda gıdâ artığının dışarı çıkarılmasıdır. Bu durum pek önemli değildir. Beslenme hatalarına bağlı kusmalar; sütün fazla verilmesi, biberon emzik deliğinin fazla geniş olması, emerken hava yutması, çok sık beslenen çocukta kusmaya sebeb olabilir. Bu besleme hatâlarının düzeltilmesiyle kusma durur. Hazım kanalına âit doğuştan hatâlara (bozukluklara) bağlı kusmalar; yemek borusunun doğuştan dar olması, yemek borusunun kısa olması, yemek borusu ile nefes borusu arasında doğuştan irtibatlı kanal olması, barsaklara âit darlıklar, tıkanmalar, barsak boğulmaları, mîdenin on iki parmak barsağına açıldığı kısımda darlık. Bunların tamâmı kusma sebebi olup, bebek için çok tehlikelidir. Hemen âcil teşhis ve tedâvi gerektiren bu durumlar tedâvi edilmezlerse hayatla bağdaşmazlar. Mîdenin on iki parmak barsağına açılan kısmındaki darlık (pilor darlığı) hâlindeki kusmalar bebek üç haftalık olunca başlar. Kusmalar fışkırma tarzındadır ve bebek kilo alamaz olur. Tedâvisi ameliyattır. Ayrıca kusmukta safra varsa barsakta bir darlık vardır.

Mikrobik hastalıklarda da kusmalar ortaya çıkar. Nezleden orta kulak iltihâbına ve menenjite kadar bulaşıcı hastalıklarda kusma ortaya çıkabilir. Kusma her zaman tehlikeyi haber veren bir belirti olarak ele alınmalıdır. Kusmuğun çocuğun ciğerlerine kaçmasını önlemek de çok mühimdir. Çünkü bu olay başlı başına bir zâtürre sebebidir.

e) İshal: Yeni doğan ve süt çocukluğu dönemlerinde sık rastlanan bir hastalıktır. Ciddiye alınmaz ve zamânında tedâvi edilmezse çocuğun su kaybına ve ölümüne yol açabilir. Yeni doğan çocuklarda; beslenme hatâları, dengesiz ve fazla beslenme, sindirim sistemine giren mikroplar, çocukta doğuştan sindirim kusurları ve enzim eksiklikleri ishale sebeb olabilir. Gaita çok sulu ve sıktır. Rengi sarı veya yeşil olabilir. Berâberinde mama almama, kusma, karında gerginlik gibi belirtiler de bulunur. Burada vücuttan su ve tuz kaybedilmesi en önemli olaydır. İshal olan çocuğa sulu yiyecek-içecekler bol verilmeli ve böylece su kaybından zarar görmesi önlenmelidir.

f) Kabızlık: Yeni doğan bir bebekte doğumdan sonraki ilk 36 saat içinde “mekonyum” adını verdiğimiz ilk dışkı çıkmaz ise; barsakta darlık, tıkanma, pankreasın doğum ile ilgili bozukluğu gibi durumlar düşünülmeli, hemen bir hekime başvurulmalıdır.

g) Çocukta havâle: Sinir sisteminin hastalığı veya fonksiyon bozukluğu sonucu iskelet adalelerinin kasılması ve titremesiyle kendini gösteren tabloya “havâle” adı verilir. Çocuk hastalıkları arasında en âcil ve en korkutucu olanıdır. Yüzde, el ve ayaklarda irâde dışı titreme ve hareketlerde havâle geçirenlerde görülür.

Yeni doğan bebekte en sık havâle yapan sebepler şunlardır: Doğumda bebeğin mâruz kaldığı yük (travma), kan şekeri, kalsiyum ve magnezyum seviyelerinin normalden sapmış olması, ateş yüksekliği, sinir sistemi hastalıkları. Bu sebeplerden dolayı ortaya çıkmış bir havâlede sebebe dönük tedâvi yapılmalıdır. Ateştense, ateşi fazla yükseltmemeye çalışmalıdır. Kandaki çeşitli maddelerin seviyeleri kontrol edilerek anormal olanlar varsa, sebeplerine yönelik tedâviye gidilmelidir.

h) Bulaşıcı çocuk hastalıkları ve korunma çâreleri: Gözle görülmeyen canlı yapıların (mikroorganizmaların) yaptığı ve çeşitli yollarla çocuklara bulaşabilen hastalıklar, çocuk hastalıkları içinde sayı ve önemce büyük yer tutar.

Nezle, grip, bronşit, zâtürre, anjin, kızamık, kabakulak, boğmaca ve benzeri bir kısım hastalıklar sağlam çocuklara, hastalıklı çocukların ağızlarından öksürük, aksırık, konuşma esnâsında çıkan tükrük damlacıkları ile geçer. Çiçek, suçiçeği, bulaşıcı deri hastalıkları temas ile çok kolay yayılırlar. Bunlar hastaların kullandığı havlu, çamaşır, bardak gibi eşyâlarla da bulaşabilirler. Çocukları bâzı hastalıklardan korumak için, belirli zamanlarda aşı yaptırmalıdır. (Bkz. Aşı)

Barsakların mikrobik hastalıkları ve bir kısım besin zehirlenmeleri idrar ve dışkılar vâsıtasıyla yayılır. Bunlar kirli elle yapılan, hazırlanan yemeklerle sağlam şahıslara geçebilir. Sinekler de, üzeri açık yiyeceklere konarak mikrop bulaştırabilirler.