Batı Kafkas Sıradağlarının eteklerinde ve Terk ile Kûban nehirleri yataklarına kadar uzanan bayır ve vâdilerde oturan bir kavim. Çerkeslerin ne zaman Kafkasya’ya gelip yerleştikleri bilinmemektedir. Avrupa’da yaşamış vahşî kavimlerle alâkaları olmadığı gibi, Asya’dan gelen Moğollarla da bir ilgileri yoktur. Kafkasya’nın en güzel ve en mükemmel kıyâfetli, soylu bir milletidir. Eski zamanlardan beri Kafkasya’yı fetheden devletlere tâbi olan Çerkesler büyük devlet kuramamışlardır. Ancak hiçbir milletin idâresinde kendi dil ve kültürlerini kaybetmemişlerdir.
Târihleri boyunca Yunanlılar, Romalılar, Hun, Avar, Hazar, Kıpçak, Altınordu, Kırım ve Osmanlılar ile temâsa gelen Çerkeslerin bu temaslarının bir kısmı geçiçi olurken, bir kısmı asırlarca sürmüş ve derin izler bırakmıştır. Araplar, 8. asrın ortalarında hâkimiyetlerini Kafkasya’ya kadar genişlettikleri sırada Çerkesler Hazarların nüfuz sâhası altında idiler. O zamâna kadar Bizans’ın hâkimiyeti altında kalmış olan Güney Çerkesleri Hazarlar döneminde müstakil bir idâre kurmaya muvaffak olmuşlardır. Bu durum Hazarlar ile Çerkesler arasında sıkı bir dostluğa yol açmıştır. Abbâsilerin çökmesi ve Orta Asya’dan gelen yeni Türk dalgalarının tazyiki altında Hazar Devletinin ortadan kalkmasından sonra Çerkes memleketi sâhilleri tamâmen Cenevizlilerin eline geçti. Bu devirde bilhassa esir ticâreti çok gelişti. Çerkezistan’da kurulan büyük pazarlarda alınan Kıpçak ve Çerkes esirler, Venedik ve Ceneviz tüccarları tarafından Bizans’a, Mısır’a ve hattâ İspanya’ya kadar götürülüp satılırdı. Nitekim bu esirlerin 14-16. asırlarda Mısır’da vücûda getirdikleri Türk ve Çerkes kölemen âile ve sülâleleri bilinmektedir. On üçüncü yüzyılın ilk yarısından îtibâren Kafkasya önce Moğolların, sonra da Altınordu hanlarının hâkimiyeti altına girdi. Altınordu hanlığının parçalanışı sırasında yerine kurulan Kazan, Astırhan, Kırım hanlıkları Ruslar tarafından istilâya uğrayınca, Çerkeslerle Rusların arası açıldı. Bu durum Çerkeslerin Osmanlılara yaklaşmasını sağladı.
Bilhassa Rus yayılışının hızını artırdığı Sultan Birinci Abdülhamîd devrinde, Osmanlılar Çerkezistan’a husûsî olarak ehemmiyet vermişlerdir. Kuban, Taman ve hattâ Dağıstan ile Gürcistan’a uzayan Çarlık Rusyasına karşı Osmanlı İmparatorluğunun Asya’daki topraklarını muhâfaza etmek üzere, Çerkezistan’ın bir serhad ülkesi hâline getirilmesi düşünüldü. Bu niyetle Çerkesiztan’a giden Kaptân-ı Deryâ Gâzi Hasan Paşa ile Canikli Ali Paşa verdikleri raporlarda Çerkeslerin devlete bağlanmalarının mümkün olduğu takdirde kuzeyden gelecek istilânın önüne geçileceği, bundan başka elden çıkan Kırım limanları yerine, Çerkezistan sâhillerinin kullanılabileceği ileri sürülüyordu. Bu teklifleri yerinde bulan Osmanlı Devleti, Çerkeslerden îcâbında 80.000 kişilik bir kuvvet çıkarılabileceğini tahmin ederek, Çerkezistan’da İslâmiyetin yayılmasıyla bu kıtayı Osmanlı Devletine bağlamayı faydalı gördü. Bu vazîfeye de muhârebelerde kazandığı tercübeleri, dindârlığı ve iyi ahlâkı ile meşhur Ferah Ali Paşayı tâyin etti. Ferah Ali Paşa, Çerkesler üzerinde müsâit bir devir icrâ etmiş ve bu ülkede İslâmiyetin yayılması husûsunda çok büyük bir muvaffakiyet elde etmiştir. Gelencik limanını ve bilhassa, o zaman bir harâbeden ibâret olan Anapa’yı tesis ederek, Çerkeslerin büyük bir kısmını devlete bağlamıştır.
Bu sırada Ruslar ise Muzdok’tan başlayıp Kuban Irmağının kuzeyinden Karadeniz’e ve Tereke Irmağının kuzeyinden Hazar Denizine uzanan müstahkem bir hat meydana getirdiler. Buna karşı gelen Kuzey Kafkas kavimleri, İmâm Mansûr liderliğinde ayaklandılarsa da, bir netîce elde edemediler.
1828-29 Osmanlı-Rus savaşının ardından Anapa’nın Rusların eline geçmesiyle Osmanlıların Çerkeslere yaptıkları yardım kesildi. Bu durum Çerkeslerin durumunu son derece tehlikeye düşürdü. Nitekim Ruslar, Çerkesleri teslim olmaya zorlamak için dış dünyâ ile bağlarını ve kabîleler arasındaki münâsebeti kesmeye yönelik bir plân hazırladılar. Buna karşılık Dağıstan ve Çeçenistan’da öncelikle Gâzî Muhammed ve ardından İmâm Şâmil’in liderliğinde Ruslara karşı açılan cihâd hareketine Çerkesler de katıldı. Bilhassa Şeyh Şâmil’in idâresi altında Ruslara karşı uzun yıllar kahramanca savaşan Çerkesler, sonunda sayıca çok fazla olan Rus askerlerine boyun eğmek zorunda kaldılar. Târih boyunca kültür ve âdetlerini koruyan Çerkesler, Rus idâresinde fazla kalamayıp, grup grup Osmanlı Devletine hicret ettiler. Çok az bir kısmı orada kaldı.
Çerkeslerden Abbâsîler, Selçuklular ve sâir İslâm devletleri zamânında yüksek derecelere yükselenler olduğu gibi, Mısır’da “Çerâkise Devleti” uzun zaman hüküm sürmüştür. Osmanlılar zamânında Devlet-i Âliyyeye nice hizmetler eden büylük devlet adamları yetişmiştir.
Çerkeslerde halk beş kısma ayrılırdı. Birincisi “peşe” veya “peşi” tâbir ettikleri en büyük beyleridir. Her biri bulunduğu tarafın beyi idi. İkincisi “vavrak” tâbir ettikleri ekresiyâ peşi beylerinin hizmetinde bulunanlardır. Bunların da diğer halk üzerinde hüküm ve nüfûzları vardı. Üçüncü sınıf “azadlılar”dan ibârettir. Bunların kendileri veya dedeleri köle iken âzâd edilmiş, sonra da servet kazanarak vavrak sınıfına geçmişlerdir. Dördüncü sınıf “çiftçiler” olup, bunlar beylerin arâzisini ekerlerdi. Ancak bunlar diledikleri zaman çiftliği terk edip, başka bir çiftlikte çalışabilirlerdi. Kendilerine mahsus hayvan sürüleri de vardı. Beşinci sınıf ise savaşta esir alınarak köle ve câriye yapılanlardır. Bunların erkekleri kadınlarıyle evlendirilir ve bunların çocukları da köle olarak kullanılırdı.
Her Çerkes beyinin gücü taraftarlarının çokluğuna göreydi. Ruslara karşı bütün beyler birleşerek 100.000 kişilik bir ordu çıkarmışlardı. Beylerin kendi aralarında da ayrılıklar eksik olmazdı. Çerkes meclislerinde sözü geçenler soylu ve yaşlı olanlardı.
Çerkesler umûmiyetle ince belli, uzun boylu olup, saçları siyah, kestâne, kumral veya sarı renklidir. Hareketleri levend, yürüyüşleri kahramanvâri olup, cesâretleri meşhûrdur. Nâmus ve haysiyetlerine çok düşkün olup, iyi huy ve ahlâka sâhiptirler.
Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme’sinde Çerkes kabîleleri arasında Şefâke, Kabartay, Abaza, Bozuduk, Mamşuh, Besni, Katulay, Mamaluk ve Birtkaç adlarını zikretmektedir.