Celûlâ Zaferi - Ansiklopedik Bilgi

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı busegül

  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Adana
  • 20005
  • +360/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Allah birdir ve Muhammed (s.a.v.) onun elçisidir.
    • Uyanan Gençlik
Celûlâ Zaferi - Ansiklopedik Bilgi
« : 31 Ocak 2013, 14:32:13 »
 Hazret-i Ömer devrinde İslâm ordularının İranlılara karşı Celûlâ’da kazandığı zafer. Hazret-i Ebû Bekr’in vefâtıyla halife seçilen hazret-i Ömer, İran’ın fethi için Sa’d bin Ebî Vakkas hazretlerini vazifelendirdi. Sa’d bin Ebî Vakkas, Kadisiye Meydan Muharebesinde Rüstem kumandasındaki 100.000 kişilik İran ordusunu bozguna uğrattıktan sonra (637) Medâyin’e girdi. İran Kisrâsı Yezd-i Cürd yanına alabildiği hazineleriyle Hulvan’a giderken Celûlâ’ya uğradı. Burada askerlerini toplayan Yezd-i Cürd, onlara, saltanatının sona erdiğini, kızının esir düştüğünü, hazine ve mallarının elinden çıktığını anlattıktan sonra, dedi ki:

“Ey Farslılar! Dünyâ pek alçak, ömür süratle tükeniyor, göç edip gitmek çok yakındır. Bizden öncekiler hep toprağa girdiler. Mülkümüz elimizden çıktı, izzet ve şerefimiz yok oldu. Memleketimiz Müslümanların eline geçti. Atlarının Hemedan, Rey ve Horasan’da koşacağı günler yakındır. Dikkatli olunuz, fırsatları değerlendiriniz. Öyle ümid ediyorum ki, tanrılarımız ateş ile güneş, bize yardım edecektir. Toplanınız. Ayrılacak olursanız bir daha ebediyen bir araya gelemezsiniz. Burada Araplarla yapacağımız savaşta zafer elde edersek istediğimize kavuşmuş, edemezsek üzerimizdeki görevi yerine getirmiş oluruz.”

Mihrân ismindeki kumandanı buraya tâyin edip, kendisi Hulvan’a gitti. Mihrân, Celûlâ’nın etrafına hendekler kazdırdı ve dikenli demirlerle çevirtti. Surları sağlamlaştırıp mancınıklar yerleştirdi. Şehirde bulunan herkesi canla başla çalıştırıp, eksikleri tamamlattı. Sonra da kanlarının son damlasına kadar çarpışacaklarına, hiçbir zaman kaçmayacaklarına dair söz alıp, yemin ettirdi. Gelen yardımlarla birlikte 100.000’i geçen İran askeri, Müslümanların gelmesini bekliyordu.

Bu sırada Sa’d bin Ebî Vakkâs hazretleri, Musulluların Tikrit şehrinde, Mihran’ın da Celûlâ’da ordugâhını kurduğu, hendekler kazıp, surlara mancınıklar yerleştirdiği, hezimete uğramamak için yemin ettikleri haberini aldı. Durumu hazret-i Ömer’e bildirdi. Halîfe’den gelen mektupta; “Ey Sa’d! Şunu iyi bil ki, Allahü teâlâ vaadini gerçekleştirecektir. Haşim bin Utbe’ye Ensâr ve Muhâcirden iki bin, diğerlerinden on bin asker vererek Celûlâ’ya gönder. Öncü kuvvetlerin başına Ka’kâ bin Amr’ı tâyin et. Allahü teâlâ zafer ihsân ederse, Ka’kâ’yı, Sevâd bölgesi ile dağlık bölge arasında görevlendir...” buyruluyordu.

Bunun üzerine Hâşim bin Utbe, askerlerinin başında Farslıların üzerine yürüdü. Tekbir sadâları ile Celûlâ’ya ulaştılar. Şehrin pek muhkem surlarla çevrildiğini gördüler. Surların üzerinde ateşler yakılmıştı. İranlı askerler, ateşe ve güneşe karşı secdeye kapanıyor ve yardım için yalvarıyorlardı.

İslâm ordusu, kalenin bir ok atımı kadar yakınına gelip ordugâhlarını kurdular. Kumandan Hâşim, sünnet-i şerîfe uygun olarak kaleye elçiler gönderdi. Elçi heyeti, kalenin karınca sürüsü gibi askerle dolu olduğunu gördü. Surları çok muhkem yapmışlar, askerleri zamanın en iyi silahlarıyla donatmışlardı. Mihrân’ın yanına varan elçi heyeti, onlara İslâmiyeti anlattıktan sonra Müslüman olmalarını, olmazlarsa cizye vererek İslâmın teminâtı altında, mallarını, mülklerini, ırzlarını ve dinlerini korumalarını, bunu da kabul etmezlerse harbe hazır olmalarını bildirdiler. Ateşe ve güneşe tapan Mihrân ve yanındakiler, bu teklifi kabul etmediler.

Elçi heyeti, kumandan Hâşim’e durumu bildirince, kale dört bir taraftan muhâsaraya başladı. Günlerce süren kuşatmadan bunalan Farslılar sayılarının çokluğuna güvenerek meydan harbi yapmaları için kumandanları Mihran’ı sıkıştırdılar. Askerlerinin şevkini kırmak istemeyen Mihran bu isteği kabul etti. Günlerdir bu fırsatı bekleyen Müslümanlar, Farslılarla göğüs göğüse gelince, yalın kılıçla kanlı bir çarpışma başladı. Mücâhidler, aşk ve şevkle hücum ediyorlar, her kılıç savruşunda bir İranlıyı yere deviriyorlardı. Ka’kâ bin Amr hazretleri ve onun fedâileri, “Allah Allah!” nidâlarıyle vuruşuyorlardı. Çarpışa çarpışa surlara kadar ulaştılar. Nihayet, şiddetli bir fırtına koptu. Her taraf toz duman içinde kaldı. Kimse kimseyi görecek hâlde değildi. Farslı süvarilerin çoğu geri kaçarken, kendi kazdıkları hendeklere düştüler. Bu sırada Ka’kâ bin Amr:

“Ey Müslümanlar! Şu anda emîriniz, hendek içerisinde çarpışmaya devam ediyor ve orayı ele geçirmiş bulunuyor. Önünüzdeki engelleri aşarak yardımına yetişiniz!” diye bağırdığı işitildi.

Bunu işiten mücâhitlerin mâneviyâtları yükseldi. Önlerindeki düşmanı bir anda geriye püskürtüp hendeğe ulaştılar ve Farslıları hezimete uğrattılar. Düşman kaçmaya başlamıştı. Ka’kâ bin Amr ve askerleri, düşmanın peşinden kaleye daldılar. Kısa sürede kaleyi Farslılardan temizleyen Müslümanlar, burçlara İslâm sancağını diktiler. Mihrân, bir kısım askeriyle kaçmayı başarmıştı. Bunu gören Ka’kâ hazretleri, birkaç fedâisiyle peşlerine düştü. Hânikîn denilen yerde yakalayıp onu öldürdü. Celûlâ Zaferi ile İranlı Mecûsîler daha doğuya itilmiş oldu; Irak tamâmen fethedildi.