Sen istanbul olsaydın iskenderun

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Sen istanbul olsaydın iskenderun
« : 14 Eylül 2008, 22:54:39 »
Sen iSTaNBuL Olsaydın, iSKeNDeRuN…

Fatih'in Ben Olur, Adına Ferman Okuturdum!!!



Sen İstanbul olsaydın;
Seni anlatan yazılar yazılırdı. “İskenderun’u dinliyorum gözlerim kapalı...”
Ve benzeri ve daha çoğu, olanca şaire konu olurdun.
Romanlar senin sokaklarında geçerdi, senin caddelerinde… Sen “mavi gözlü sevgili” çoğu zaman…
Yolu sana uğramışlara, özlem giderildikten sonra ilk sen sorulurdun.

Bir sır kaplardı içini ve merak büsbütün sarmalardı içindekilerini.
İçindekiler, telaşla yollarında yürürken, sen içten içe yorulurdun.
Nazik bedenin o kalabalığı kaldırabilir miydi, diyorsun?
Konuşsana benle yine eskisi gibi. Eğdin başını önüne, ilk defa susuyorsun...

***

Galata Kulesine seni seyre çıkardı insanlar, seni doyasına seyredebilmek için heyecanlı.
Çekici etiketine dayanamayıp, görüp-çözemeyenince sır bürünen güzelliğini...
Merakla gelen insanlar, giderken daha bir meraklı....
Çoğu yerinden minare yükselirdi göğe doğru, tarihle maneviyatı buluşturan.
Düşünsene bir, senin için çalışmış olacaktı O, Koca Mimar Sinan...
Ben mi? Beni sorarsan, güzelim...
Ben, -şimdiki gibi- yine tam bağrında bulunurdum.
Tarihinde kaybederdim ara sıra kendimi ama; gelir, yine benliğimi senin maneviyatında bulurdum.
Sen İstanbul olsaydın, İskenderun... Anlaşılan, çok yorulurdum.

Ulla’nın battığı yerde, denizinin tam orta yerinde -kim bilir?- belki de, bir kulen olurdu. Kızkulesi.
Geceleri ışığını yakardı, sahilinden onu izleyen gözlere.
Sonra, bir köprün olurdu, tüm ihtişamıyla Avrupa ile Asya’yı... Birbirinden ayrı, iki kıtayı birleştiren.
Ya da ayıran birbirine bağlı iki sevgiliyi, tam orta yerinden.
Öyle olsaydı eğer, ben hep öbür yakanı özlerdim, biliyor musun?
Ayırmak senin mizacına ters, bilirim.
Peki sen nerden bilebilirsin, ve yahut kim bilir?
Belki de, beni... Sevdiğimle, sevdiklerimle hep öbür yarında buluştururdun.
Sen İstanbul olsaydın, güzelim. Anlaşılan,çok koşuştururdum.

***

Sen İstanbul olsaydın, hakikaten…
En çok vapurlarında martılara simit atmaya bayılırdım ben.
Sağlı sollu manzarayı izlemek, elbette başka olurdu, deniz seferlerinde.
Kimi büyük, kimi küçük... Şirin körfezinde alabildiğine gemi kulaç atardı.
Bu kadar sakin durmazdı anlaşılan mavi suların, olduğu ve durduğu yerinde...
İçimde bir heyecan, gözlerim “Hüdayi Yolu’nu(*)” arardı.

Sen İstanbul olsaydın, İskenderun. Ve ben olmasaydım içerinde.
Her şeyi ve her şeyimi arkada bırakır, bir şekilde döner-dolaşır, seni bulurdum.
İlk defa kavuşmuşluğunun verdiği heyecanla atardı kalbim.
En uzak yerlerini bile defalarca gezerdim.
Sen... Sen gerçekten İstanbul olsaydın, güzelim, adına çok şey yazılırdı.
Şiirlerdeki mavi gözlü kız hep sen olurdun, şairlerin mısralarında.
Belki de “Sen İskenderun olabilseydin, İstanbul...” diye yazılar yazılırdı, yıprattığım sayfalarda.
Çarpışmamak için kalabalıklar kaldırımlarında, adım atarken bir daha düşünürdü,
Ve ben, seni… Bir daha... En mahremim kadar, kalabalıktan kıskanırdım.
Ağlamazdım belki; ama içimde kalan soğuk damlalar, inan üşütürdü…

***

Gerçekten ne olurdu, sen İstanbul olsaydın, İskenderun. Ve ben olmasaydım içerinde... Biliyor musun?
Her şeyi ve her şeyimi arkada bırakır, bir şekilde döner-dolaşır, seni bulurdum.
Kalsaydı anahtarı senin de güzel surlarının, naehlin elinde... Adına ferman okuturdum.
Ne dersin? Olamaz mıydı? Bir düşün... Ya da inan bana, Fatihin ben olurdum.
Bir elde kalkan, bir elde hançer ve mavi sularından karaya ayak bastığımda,
Acaba, Şehitpamirden mi; yoksa Ulucamiden mi şehre girip, sana kavuşurdu o şanlı ordu?
Gözlerinin önünde canlansın o beyaz perde. Şüphesiz, harika bir şey olurdu....
***

Her şey bir tarafa da... Sen, İstanbul olsaydın... Ev sahipliği görevi edep ve gurur sancın...
Düşünebiliyor musun? Bir, Eyüp Sultan Hazretleri metfun bulunabilirdi, şefkatli toprağında.
Resulullah ‘ın ev sahibine, ev sahipliği yapmak... Şüphesiz, en büyük kazancın...

(Sen, İstanbul olsaydın bir kere taşın toprağın altın olurdu.
Ama her kucak açtığın insanın yüreği, altın olur muydu?, bilemem. Kolaçan hayallere şahit olurdun.
O hayaller yine sende son bulurdu. Çarpık yaşantılar seni çok üzerdi. Kaldıramazdın.
Sokak çocukların olurdu bir sürü, kaldırımlarında.
İnsanların duyarsızlığı içine batardı, onlara sen bakardın. Ama üzülürdün.
Islanmasın diye evsizlerin, gözyaşlarını zor tutardın. Sonra dayanamaz, tutamaz olurdun gözlerini,
ağlardın... Kalbi taş kesmiş, kendini eğlenceye vermiş insanların yağmur yağıyor sanırlardı.
Sonra açık havada çaka satamayıp, senden kazandıkları ile sana hava atmaya çıkamadıkları için
Nişantaşı’na, sana kızarlardı. Köpürürdün, Haliç’in kıyılarına vururdun sularını, sinirin yatışmazdı.
Kendi kendini yerdin, duyarsız insanlara da ev sahipliği yaptığın için.
Ama elinden bir şey gelmezdi, kovamazdın sana yakışmayan insanları.
Sana sarılana, kucak açmamak, yakışmazdı, âdetin değildi.
Ağustos’un en sıcağında kafan bozulurdu. Halinden anlamayanlar hava bozdu sanır,
anlam veremezlerdi bu duruma. Eyüp’te, Sultanahmet’te, Süleymaniye’de,
 açılan eller yetişirdi imdadında, kazanırdı tekrar kırılan kalbini.
Sonra birden açılırdı havan, serpiştirdin güzelliğini, gülerdi yüzün.
Kara bulutlarını daha fazla dolaştırmak edebine sığmazdı. Bayramda, çocuklar kadar şen olurdun.)

Ve sen gerçekten İstanbul olsaydın, güzelim…
Günün birinde…
Sen İskenderun olsaydın, İstanbul”, diye yazanlar çıkardı, belki de!
...

..kırmızıkalem...

Çevrimdışı Leb-i Damla

  • La taknetû..!
  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: Sadabad
  • 2529
  • +270/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • UMUT Dünyası mı, UNUT Dünyası mı?
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Sen istanbul olsaydın iskenderun
« Yanıtla #1 : 14 Eylül 2008, 23:05:45 »
Hoş bir yazı ...Yazarın kırmızı kalemine sağlık. vvv