Ruhunun daraldığını hissettiğin anların var.Sana sorulduğunda diyorsun ki, sanki duvarlar üstüme üstüme geliyor.Hâlbuki ne duvarlar üstüne geliyor ne senin ruhun daralıyor.
Kendine bu çileyi çektiren sensin.Bu bunalımı yaşamak zorunda olmadığını anladığında umarım hayatında bir şeyler için geç kalmış sayılmazsın.
Kalbin mi ağrıyor, bil ki sevdiğinden ve sevdiklerinden karşılık görememen nedeni iledir. Ruhun mu daralıyor bil ki o ruhun gıdasını vermemen nedeni iledir.
Evet, teşhis doğru. Zamanlama doğru. Fakat tedavinde geç kalıyorsun.Hasta olduğunu anladığın zaman hastalığının yarısının iyileşeceğini bilmelisin.
Sabah evinden iş için ayrıldığında akşam dönünceye kadar aldığın ciddi darbeler nedeni ile kalbin yaralanıyor.Karanlık aleminden göz pencerenle bakmayı bilmiyorsun ki, ruhun ile görmeyi başarasın.Ruhun ise göremediğini yiyemiyor. Ve açlığa mahkum ediyorsun onu.Hastalıkların ile yaşamayı öğrenme.
Bu hastalıklarından acilen kurtulmaya bak.Nasıl mı?Abes ile iştigal etme.Abes yani Oyuncak kabilinden faydasız ve boş ameller işler.Lüzumsuz ve gayesiz işler.Ruh gibi mükemmel varlık ancak o mükemmelliğe layık bir surette ilgi ister.Sen kalkmış böyle muhteşem ötesi bir ruhunu o ruhuna hiç layık olmayan lüzumsuz boş amaçsız gayesiz bir çok işler ile muhatap ediyorsun.
Sonra da ruhum daralıyor diyorsun.
Elbet daralacak. Elbet sıkılacak.Çünkü tabiatı böyle.
Sen o ruhunu o ruhuna layık işlerle muhatap etmiyorsun ki.Sonra kalbim hüzünlü diyorsun.
Kalbinin acı çektiğini hissediyorsun.Ve buna bağlı olarak yaşadığın hayatından hiçbir lezzet tat ve keyif alamıyorsun.
Ruhuna namaz ile nefes aldırmayı hiç denedin mi?
Kalbini iman hakikatleri ile doyurmayı hiç denedin mi?Denedim ama kıldığım namaz ile o ruhum nefes alamadı.Denedim ama okuduğum ilim ile kalbim doymadı ve tatmin olmadım.
Evet doğru diyorsun. Çünkü bu doğruluğun içinde yanlış giden şeyleri mizacın kabul etmiyor.
Fakat sen namaz kılıyorsun. Bırak namaz seni kılsın. O zaman ruhun nefes alacak. Tıpkı sevgilinin kollarına kendini bırakmak gibi. Namaz o sevgilinin kollarından daha sıcak saracaktır o maneviyat ile seni ve benliğini.
Benliğini diyorum çünkü namaz içinde benlik biter sadece O başlar. O’nun varlığının içinde hiçbir ben kalmaz. Her şey O oluverir tüm hücrelerin sadece O’ nu gösterir. İşte o vakit ruhunun alacağı teneffüs baki bir hayatı sana kazandırır.
Kalbini doyurmak istiyorsan. Okuduğun hakikatleri bırak. Hakikatler seni okusun. O gerçeklerde sen fani ol. Tıpkı bir bardağa dolan su gibi. O bardağın şekline gir. Bir hava gibi her yere nüfuz edebil. İşte o vakit kalbinde tatmin olur kalbinle beraber bütün keşfedemediğin duygularında.
Yanlışların şehvetinin çokluğu kadardır. Ne kadar az hata etmek istiyorsan o kadar şehvetini kontrolün altında bırak.
Taşıdığın nefsinin ne kadar zararlı olduğunu söyleyen binlerle alim var. O alimleri dinle. Fakat nefsi tanıyarak dinle. Nefis senden ayrı gayri biri değil. Nefis sensin. Kendi zatın dır. Ruh gibi cesedden ayrı bir nesne değildir.
O halde kendini terbiye et. Yontulmuş bir ağaç tan koltuk olur masa sandalye olur. Yontulmamış bir ustanın tezgahından geçmemiş bir kütük ise anca ateşe atılacak yakılacak bir odun olur.
Şimdi et ve kemik yığını olan bedenine dön tekrar tekrar bak. Ve karar ver bir ustanın tezgahından mı geçmek istiyorsun yoksa kuru bir kütük olacak sonu gelmez sonlara mı gitmek istiyorsun.
Geçmişin büyük bir mezaristandır. Geleceğin geçmişinden de büyük bir mezaristandır. Sen ise o iki mezarlık arasında önüne kurulu bubi tuzakları arasında yürümeye çalışan bazı zaman tökezleyip düşen bazı zaman emekleyen bir yolcusun.
Şimdi bu durumu fark ettin uyandın kurtuldun. Yoksa kabrinin kabir taşına kafanı çarptığında uyanacaksın. O vakit bu uyanış sana yeni bir gaflet uyuyuşu için fırsat vermeyecek.
Gözlerin ile göz bebeklerime baktığında kalbime dokuna biliyorsan sen artık insansın demektir. İşte mevcudata baktığında o işlerin özündeki hayat ve kalp olan ilahi isimlerin tecellilerine dokuna biliyorsan insanlığın en yüksem mertebesine çıkıyorsun demektir.
Önünde iki yol var.
Birincisi: mutfak ile tuvalet arası gidip gelen bir gübre makinesi olmak.
İkincisi: varlığının başlangıcından sonsuzluğa uzana bilen, cennet libaslı efendilerden olmak.
Ah şu gaflet nedir ki biliyor musun?
Birincisine taliplerin ikincisine nazaran çok olmasına aldanmanın adıdır gaflet.
Şimdi söyle hala duvarlar üstüne mi geliyor yoksa yıktın mı duvarlarını.
Haydi söyle kalbin acı çekiyor mu yoksa en tatlı şerbetleri ona içiriyor musun?
Süleyman Yasin AKDENİZ