Dirilen bir nefesin Allah'ı aramasıydı bu...
Çok uzakta değil;
Kendimde,
Önce yüreğimde,
Sonra düşüncelerimde,
Ellerimde, gözlerimde, nefesimde, adımlarımda…
Yaşadığım ânın her saniyesinde.
O'nunla başlayan bir diriliş…
Bu dirilişin bir başlangıcı var; ama sonu yok!…
Ve sonra…
Dirilen nefesin yolculuğu…
Öyle kısa yollardan, kestirmelerden değil;
En doğru ve en güzel yoldan…
Ve bu yolun her adımında O (c.c) var.
O'na (c.c) ulaşmak var…
Ve O'ndan sonrası…
Dirilen nefesin haykırışı… Yalvarışı…
O'na varmak ve O'nu razı etmek…
O'nun rızasında yola devam etmek.
O'nun rızası için, hiç bitsin istemem bu yolculuk…
Ömrüm olsa binlerce kez yeniden düşmek
Ve can sunmak isterim bu yola.
Her seferinde yeniden doğmak,
O'nun rızasıyla bin bir nefes olmak…
Yalvarmak, gözyaşı dökmek ve sadece O'ndan istemek…
Biliyorum, dua etmek, sayısız istekler istemek değildir elbet…
Yalnızca istemek değildir dua…
NEYİ, NASIL İSTEDİĞİMDİR önemli olan.
Ve Allah'tan istemek, neticesini de yine Allah'a bağlayarak…
Ve yalvarmak…
İçindeki sevgi ile dopdolu bir saygı ile istemek.
Biliyorum: O'nu sevmedikçe duyulmaz saygının zerresi.
Saygı ve sevgi olmadıkça da olmaz lütf–u keremi.
Allah'ım!...
Rahmetine sığınarak geldim kapına,
Mağfiretini esirgemeyeceğini umarak…
Sen esirgeyen, Sen bağışlayan, Sen koruyansın…
Sen ey kerem sahibi! Sen ey lütufkâr Allah'ım!
Bu hâlimi görensin, bilensin.
Sen, anlatabildiğim ve anlatamadığım her hâlimden haberdârsın.
Sensin bu acz içindeki kulun yardımcısı…
Sensin büyük affedici…
Kararan kalplere nurunu salan, taşlaşmış kalplere merhametini şefkatini ulaştıran Sensin… Sığınıp merhametine, şefkatine ve yüce rahmetine Sana geldim.
Ne kadar da çok âsi olduysam, tevbe–i nasuh ile geldim kapına.
Kararan kalbimi nuruyla aydınlatan, azamet ve yücelik sahibi
Yüce Allah'ım!..
Ne kadar gaflet içerisinde kaldıysam da, ne kadar bîhaber yaşadıysam da Senden, işte koşup Sana geldim.
Her şey bizim için değil mi?
Kâinat…
Şu kocaman dünya…
Ve içindekiler…
Sayısız nimetler…
Hepsi bizim için değil mi?
Daha biz istemeye başlamadan,
O bize o kadar çok şey vermiş ki,
Ya bir de istediğimizde?...
Ve doyumsuzluğumuz…
Yetmemekte öyle mi?
Tüm çabalarımız,
Onca didinmelerimiz niçin?
Tüm bu nimetler zaten değil mi bizim için?
Buna rağmen şükretmeyi unutarak,
İstedikçe istiyoruz: DOYUMSUZCA.
Peki, ne zaman var olanların şükrünü edâ edeceğiz?
Belki O bizi böyle de kabul edecek.
Fakat O'na lâyık olmaya hiç çalışmayacak mıyız?
O'na lâyık olduktan sonra,
O'na "KUL" olduktan sonra,
O, bize: "HAS KULLARIM" dedikten sonra dilemeliyiz.
Ve istemeyi bilmeliyiz…
İstemeye yüzümüz olmalı!
Ve isterken,
O'na ellerimizi ve ruhumuzu açarken,
KABUL OLUNACAĞINA İNANARAK,
HİÇ BİR ŞÜPHEYE YER BIRAKMAYARAK İSTEMELİYİZ.
Kİ İCÂBET OLUNSUN…
Şüphesiz ki, sessizce yalvaran yüreklerin inleyişini,
En sessiz haykırışları duyar O Yüce Mevlâ'mız.
O'na yönelip eğilen başlara,
Ve hiç kapanmayan ellere,
Ümit ile bekleyen yüreklere,
Umut olur… Huzur olur.
Asıl olan O'na varmak.
O'nun rızası için koşmak ve durmamak.
Fakat O'nun karşısında âciz ve muhtaç olduğumuzu unutmamak.
Ki, bu vakitten sonra kabul olunmayacak dua kalır mı?
Ümit ediyorum…
Ve diyorum ki:
"AllahIM!.. HER ŞEY SENİN DİLEDİĞİN GİBİ OLSUN"
Senin rızan ile
Ve yalnız Senin rızan için…
Bu yol uzun bir yol…
Ezasına, cefasına razıyım.
O, benim her hâlime razı olduktan sonra;
Ben nasıl razı olmam ki…
Allah'IM!..
Yalnız ve yalnız Senin rızan için…
Yüreğimde eriyen sevgini,
Tüm bedenimle, ruhumla,
Sana yönelişimi ve Sana varışımı
SEN mübarek kıl.
HER ŞEY SENİN RIZAN İÇİN…
Ey Rabbim! Sana yönelen bu bedenim ve bu bedeni anlamlı kılan ruhum, senden başkasını koyamayacağım bu kalbim, Cemâl–i İlâhine ulaşmak için, Sana varmak için, durmuş yüce divanına, açmış ellerini, temizlemiş ruhunu, tüm varlığıyla Sana yönelerek, Senden istemekte ve umut etmekte…
Sana bugün, yarın, yarından sonra değil; her vakit muhtacım…
Biliyorum…
Seyyah_Verda