METİN:
Bedriye Hanım bahçe üzerindeki küçük odanın penceresinden bitişik komşunun tahta kaplamasına yumruğuyla helecanlı helecanlı vurarak haykırıyordu:
- Kardeşim Emine neredesin?.. Pencereye gel bak sana ne söyleyeceğim…
Bir cevap alamayınca kendi kendine:
- Aman bu karı da ne miskindir, kıyametler kopsa o kuytu odadan dışarı çıkmaz, içeride haşır neşir olur kalır…
Yumruklarının şiddetini tazifle (çoğaltarak):
- Emine Hanım azıcık pencereye gel… Bak neler olacakmış neler…Dünyaya yıldız çarpacakmış… Merakımdan bir yerde duramıyorum… A! Bak karı ses bile vermiyor.
(Yumruğu daha şiddetle indirerek) Ölü müsün ayol?... Azıcık kıpırda...
Emine Hanım yavaşça penceresini açıp başını dışarı çıkararak:
- Oğlanı yeni uyuttum. Vurma öyle hızlı hızlı,... Ev temelinden sallanıyor...
- A! daha neler?... Benim yumruğumdan ev sallanır mı hiç?..,
- A! nasıl sallanmaz? Tavanın, aralıklarından pıtır pıtır tozlar dökülüyor... Bir iki gündür çocuk rahatsız, ziyade huysuzlanıyor, uyutuncaya kadar akla karayı seçtim.
- Haberin yok mu?
- Ne var? Yine Sıtkı karısını mı boşadı?..,
- Ay yere batsın Sıtkı da, karısı da... Bu öyle karı boşamak filân keyfiyeti değil... İş fena...
- Ne olmuş canım?
- Ortalık çalkanıyor... Bursa'da sağır sultan duydu, senin hâlâ bir şeyden haberin yok... Ah ne felâket!...
- Ay yüreğimi oynatma öyle,... Meraklanınca boğazıma bir şey tıkanıyor, fena oluyorum. Evvelki kadar keder götüremiyorum... Pek acıklı bir şeyse söyleme rica ederim...
- Acıklının acıklısı... Evlere barklara şenlik,.. Dostlar başından ırak.
- Etme... Bedriye etme... İşte yüreğini gümbürdetmeye başladı.., Acaba Hacı babama selâmün kavlen mi geldi? Söyle... bayılacağım...
- Dünyaya kuyruklu yıldız çarpacakmış...
Emine Hanım “tu! tu!” diye birkaç defa yakasına tükürerek def-i halecana (halecanını gidermeğe) uğraştıktan sonra:
- Aman ben de korkacak bir şey zannettim. Ne kadar telâşesin kardeş... Çarparsa çarpsın.., Ne var? Kapımı kapar, evceğizimde otururum, bir yere çıkamam, şimdi karılar, “Nasıl çarpacakmış bakalım” diye sürü sürü seyre giderler... A! gitmem, gitmem, it köpek arasında çiğnenmeye vaktim yok...
Bedriye Hanım asabî bir kahkaha ile:
- Emine kardeş, sen ne kadar aptallaşmışsın.. Hiç o koca “mefret” o saçaklı Raziye bu dünyaya çarpar da senin evin kalır mı ki kapıyı kapayıp da içinde oturacaksın?
- Hanım, benim evime bir şeycik olmaz. O helâl para ile yapıldı. Kazasker Efendinin Çarşamba'daki konağı yıkıldığı vakit onun kerestesiyle bina edildi.İçinde kullandıkları yağhane direklerini sen görseydin şaşardın... Bu dünya yıkılır da yine bizim evimiz yerinde durur. Büyük zelzelede ne kârgir binalar çöktü de evimizin bir kıymığı bile yerinden, oynamadı... Tevekkülün gemisi batmaz, sen merak etme...
- Emine sen ne kayıtsız kadınsın, VAllahi korkudan bu gece gözlerime uyku girmedi.
- Korkma.. Hepsi yalan. Müneccim uydurması...Ne çarpacağı var, ne bir şey....”Küllii müneccimin kezzab...” (arapça bir cümle: bütün astronomlar yalancı). Hacı baban daima öyle söylemez mi? Geçenlerde de öyle dediler,... Yine bir kuyruklu görünmedi miydi? “Çarpacak” dediler, “Gökten ateş yağacak” dediler... bilmem daha ne haltlar ettiler.Hiçbirinin aslı çıktı mı? Hay söyleyenlerin kemikleri çarpılsın inşAllah... O geçenki kuyruklu için bir ucu yerde bir ucu gökte dediler. Atiye Hanımın evinden gözüküyor imiş,. Bir gece akşam yemeğinden sonra oraya gittik. Şöyle Cerrahpaşa camisinin yanma doğru havada iri sorguç gibi bir şey gördük, işte o imiş. Bu kadar lâkırdı meğerse onun içinmiş....
Üst taraftaki komşu Emeti Hanım bahçe duvarının önünde dibi yukarı, yani tersine vazedilmiş, bir eski küfenin üstüne çıkarak kınalı saçlarını gösterip:
- A çocuklar nedir telâşınız?,.. Vıcır vıcır orada ne ötüşüyorsunuz?
Bedriye Hanım: — Kuyrukluyu söyleşiyoruz. Emeti Hanımcığım...
Emeti Hanım: — Hangi kuyrukluyu?
Bedriye Hanım: — A! kaç tane var kadınım?,...
Emeti Hanım: — Kaç tane istersin?..., Sokak dolusu var.
Bedriye Hanım: — Biz o sokaktaki kuyrukluları söylemiyoruz canım... Gökteki kuyrukluyu konuşuyoruz. Birkaç haftaya kadar dünyaya çarpacakmış, diyorlar...
Emeti Hanım: — Siz gökteki kuyrukludan korkmayınız,. yerdekilerden korkunuz... Bu berikiler daha tehlikeli...
Bedriye Hanım istiğrabla (garipsiyerek): — Bu yerdekiler hangileri a kuzum?
Enıeti Hanım: — Hangileri olacak?... Guguruklarının tepelerine yalancı pırlantadan birer iğne iliştirip çarşaflarının eteklerini birer arşın yerlerde sürüyerek sokaklarda gezen kuyruklular,...
Bedriye Hanım: — İlâhi Emeti Hanımcığım! kıyametler kopsa sen yine böyle gençlerle uğraşmaktan vazgeçmezsin... O zavallı hanımların kuyruklu olup da kime çarptıkları var?
Emeti Hanım hiddetle: — Nasıl? nasıl?,... onların sadmelerine (çarpmalarına) uğrayıp da az delikanlı mı hurdahaş olmadı?...
Emine Hanım hafif hafif gülerek: — Yıldız çarpıp da kıyamet kopacak diyorlar da bak bu kadın hâlâ ne düşünüyor?
Emeti Hanım infial ile başını duvarın üzerinden biraz daha uzatarak:
- Düşünürüm zahir... Yeğenimin oğlu Behçet'e geçenlerde böyle yapma pırlanta iğneli kuyruklunun biri çarpmış da oğlan ye'sinden kendini az kaldı bahçedeki dut ağacına asıyordu. Yazık değil mi? Yirmi ikisinde tosun gibi delikanlı...
Bedriye Hanım: — Şimdi öyle şeyler düşünülecek zaman değil... Bu yukarıki yıldız çarparsa hepimiz tuz ile buz olacakmışız...
Emeti Hamni: — Sus kız... içim fena oldu... Kim söylüyor onu?...
Bedriye Hanım: — «Ulemalar» kitapta yerini görmüşler...
Emeti Hanım: — Sen sakla Rabbim cümle ümmet-i Muhammedi, bu Emeti kulunu da... Kıyamet alâmetleri... iste ben yine söylerim, bu gökteki kuyruklu yerdekülerin şerlerinden zuhur etti (meydana geldi)... Geçen sene Dizdariye taraflarında bir paşanın katırı doğurdu dedilerdi de inanmadıydık. İşte bakınız doğru imiş... Demek ki vakitler yakın... Yapı da pek çoğaldı... İşte bu birkaç şey kıyamet alâmetidir. Biz büyük babalarımızdan, analarımızdan öyle işittik.
Emine Hanımın kızı Mebrure birdenbire odaya girerek sorar:
-Anne ne konuşuyorsunuz?
-Yavaş kızım, kardeşin uyanacak... Sanki bu dünyaya bir kuyruklu yıldız çarpacakmış da hepimiz tuzla buz olacakmışız... gel bak dinle onu anlatıyorlar...
- Ay ben korkarım anne! Ne vakit çarpacakmış?
—Bilmem. Gel de sor.