Divan Şiiri, iddia edildiği gibi hayatın dışında değil, özellikle Osmanlının yüksek zevki içinde önemli bir yerde durmaktadır. "Divan Şiirinden Seçmeler" isimli bu kitap, yazıldığı ilk günden, yüzyılın başına kadar büyük bir gelişmeyle Türk kültür hayatının içine yerleşmiş olan Divan Şiirimizin en seçkin örneklerine yer veriyor.
Orijinal metinlerin, vezinleri ve günümüz Türkçesi île buluştuğu bu şiirler zengin bir edebiyat birikimini de gözler önüne seriyor.
TANITIM: 10. yüzyıldan sonra Müslümanlığı benimseyen Türkler, İran edebiyatını örnek alarak aruz vezni beyit nazım birimiyle gazeller, mesneviler yazdılar. Böyleve dilde, biçimde ve içerikte değişiklik oldu. Eserler Bey’e, Padişah’a sunulurdu. Toplantı yeri de Divan diye adlandırılmıştı. Divan edebiyatı yüksek topluma mensup seçkinlerin oluşturduğu 11.-19. yüzyıl edebiyatıdır. Divan adlı bütün şiirlerin bölümleri belli, şiirlerin sırası da uyağına, redifine göre idi. Kurallara uyularak biribirine benzeyen bu şiirler klasik edebiyat diye de isimlendirilmekte. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eseri aruzla mesnevi biçimiyle yazılmıştır. Dili yabancı etkisinde değildir. Mevlâna’nın Mesnevi isimli eseri 13. yüzyıldan sonraki şairlere örnek oldu. Ahmet Paşa, Zati, Şeyhi gibi kurucu şairlerden sonra Fuzuli taşranın sesi, Baki İstanbul Türkçesinin geliştiricisi oldular. 17. yüzyılda düzyazı eserlere de önem verildi. Nabi’nin öğretici, Nef’i’nin yergici, Şeyh Galip’in simgeci ve Nedim’in coşkunlukçu şiir çığırları sonrakilerce örnek alındı.
Seçme ŞİİRLER:AHMET PAŞA- GAZEL
Gül istedim diken oldu yerim ne çare kılam
Meğer libas-ı hayatımı pare pare kılam
N’olaydı sihr bileydim ki hicre doymak için
Yüreğimi yüreğin gibi seng-i hare kılam
Eğer sitareye hükm olsa valsın ey mehru
Yaşımla ruz ü şeb âfâkı pür sitare kılam
Dedim ki yâre kulum dedi bu sözü diyenin
Kesem kalem gibi başın dilin de pare kılam
Dedim teveccüh edip öldür Ahmed’i dedi
Bu kâr-ı hayre ne lâzım ki istihare kılam
FUZULİ- LEYLA İLE MECNUN (Mesnevi)
Gördü ki bir avcı dam kurmuş
Damına gazâller yüz urmuş.
Bir ahu esir-i damı olmuş
Kan yaşı kara gözüne dolmuş.
Boynu burulu, ayağı bağlu,
Şehlâ gözü nemlü, canı dağlu..
Ahvaline rahm kıldı Mecnun
Baktı ona, döktü eşk-i gülgûn
Gönlüne katı gelip bu bîdad
Yumşak yumşak dedi ki:-Sayyad!
Rahmeyle bu müşgbu gazale!
Rahmetmez mi kişi bu hale?
….
Sayyad! Bana bağışla kanın,
Yandırma cefa oduna canın!
Sayyad dedi:- Budur maaşım,
Açman ayağın giderse başım.
NEFİ- HİCİV
Sen kadar düşmen-i devlet mi hınzır
Ne durur saltanatun sahibi bilmem a köpek
Addolunsa eğer esbab-ı nizam-ı devlet
Seni katl eylemedür cümleden akdem a köpek.
SURURİ- TARİH (1780)
Ey Sururi, nereden istersen
Busemi al! Dedi dildar bana.
Söyledim ağzın öpüp tarihin:
Verdi bir buse bugün yâr bana.
NÂBİ- KITA
Erzan meta-i fazl ü hüner ta o denlü kim
Bin marifet zamanede bir aferinedir.
Ebna-yı dehr her hünere aferin verir,
Ya Rab, bu aferin ne tükenmez hazinedir!
NEDİM- GAZEL
Çoktan ey saki gelip sinemde mihman olmadın
Derdime destindeki sagarla derman olmadın
Mahsın mehten güzelsin belki amma neyleyim
Ah bir şeb bürc-ü âguşumda tâban olmadın
Hayli demdir kim belin kucmağa kasdettikçe ben
Naz ile benden yine bana girizân olmadır
Kande buldun böyle dikleş nazmı hayranım Nedim
Cam-ı mey nuş etmedin hembezm-i cânan olmadın.