En son ne zaman yalnız kaldınız?
İşte burada durmak gerek…
Yalnızlık alıp başını gitmek değil, sevgilinin seni terk etmesi değil, sevdiğini terk etmen değildir.
Yalnızlık büyük iştir. Onca kalabalığın içinde, adım attıkça çoğalan, sesleri kulaklarında yankılandıkça geçmişine döndüren, her sokağın, pastanenin, durakların, sinemaların, hani kimselerin bilmediği –sadece size özel- yerlerin yakınından / uzağından geçtikçe aklına gelen onca isimden örselemek zihnini… İşte böyle yalnız kalmanın, yeni yeni sessiz ağlamaların başında, iç çekmelerin, içsel söyleşmelerin baş edilmez çılgınlığında kaldınız mı hiç?
Aslında anne rahminden çıkıp birkaç dakikadan sonra bile hemşire alıp sizi yalnız bırakmadı mı hayatta bir düşünün.
Hem de size hayat veren bir varlıkken “O”…
İlerledikçe tırmanan hiçsizliğin köşe başları tutulmuştur.
Senden önce bu inzivaya çekilenlerden bir yer boşalmasını beklersin.
Bir uzay boşluğunun içinde uçan bir kelebeksindir aslında kozasından yeni çıkmış.
Ertesi gün öldü ölecek. Telaşın büyük, hırçınlığın uç noktalara dayanmış, öfken git gide dozunu artırıyor.
Birinin dur demesini beklediğiniz oldu mu hiç?
Bu sabah bir buket çiçek alın, adının ne olduğu fark etmez nasılsa ertesi sabaha solacaklar…
Üzerine bir kart yerleştirin, güzel bir dörtlük yazın ama içinizden sevdiğinize ne geçiyorsa öyle olsun.
Çiçek alacak kimsem yok demeyin.
Hayatınızın her anında her daim çiçek alacağınız bir sevgili vardır aslında.
Adı dünyanın en güzel sözcüğü “anne” olsun…
Bu sabah bir de “seni seviyorum” demenin başka bir yolu olsun. Elinizde çiçeklerle yıllar sonra bile yalnız kalmadığınızı söylediğinizde…
Gözünüzde yaş olsun.
Sadece sevinçten, sevgiden…
Alıntı