Dünyaya Sinema ile Mesaj
Bu aralar Türkiye'de herkes sinemayla uğraşıyor...
Bir zamanlar Yeşilçam'da ardı ardına yapılan film klasiklerini yeniden canlandırmak için mi yoksa Hollywood tarzı filmler yapıp dünya pazarında yer almak için mi? Çünkü son zamanlarda çekilen sinema filmlerinin alt yapıları oldukça güçlü. Kadro güçlü, sponsor güçlü. Haliyle tüm teknolojik imkânlar kullanılabilecek seviyede. Sağlanılan finansmanda çekilen T.V. dizilerinin rolünü de unutmamak gerek.
Sorunun cevabı her ne olursa olsun asıl amaç anlatılan kurguyla fikir beyan etmek. Tıpkı yazarlar gibi. Sinemacılar da belli bir düşüncenin ve fikrin sahibi olarak birikimlerini kendi dillerinde yazarak anlatmayı tercih ediyorlar. Ve bu sayede yazarın fikri tüm dünyaya ulaşmış oluyor.
Sinema ile uğraşan kişilerin de izlediği yol aynı olsa gerek. Tek fark 'görsellik'. Bu farklılık öyle göz ardı edilemeyecek kadar büyük olsa da, alt yapınız yerindeyse ve sinema ile uğraşıyorsanız işte size meydan. Taşıdığınız misyonu, fikirlerinizi, düşüncelerinizi anlatabilmeniz için çok büyük bir fırsat doğrusu. Hatta çoğu zaman çekilen sinema filmleriyle değişik kültürlerden toplumları aynı kefeye koymuşuzdur.
Mesela Brezilyalılar...
Daha çok televizyon dizileriyle tanıdık biz onları, hep aşk acısı çeken insanlar diye düşündük. Her ne kadar aşklarında ihanet, yalan ve entrika olsa da. Sınıf atlamayı, bir anda zengin olmayı, beyazların üstünlüğünü, zencilerinse hep hizmetçi rollerinde olduğunu öğrendik onlarla...
Kimimiz yıllarca devam eden ve hiçbir değişime uğramayan senaryolarıyla hep ağladık onlar için, belki de kendi iç dünyamızdaki özlemlerimizi bastırmak için...
Ama gerçek olan şuydu... Brezilyalılar ihanetsiz aşk olmayacağını, entrikasız bir hayatın monoton geçeceğini ve dahi tüm bunların üstüne yaptıkları filmleriyle dünyaya ne kadar duygusal insanlar olduklarını haykırdılar pembe ekranlarından!
Karate'yi Asyalılardan öğrendik.
Uzak doğu yakın dövüş sporlarını! Ve daha telaffuz ederken zorlandığımız diğer spor türleri. Bruce Lee fırtınası vardı bir zamanlar. Güçlü, akıllı, savaşçı ve eğitmen birisi olarak yıllarca izledik onu. Dünya da en iyi dövüşen ve en hızlı hareketleri yapabilme kapasitesine sahip insanlar biziz dediler yaptıkları filmlerle. Teknolojinin en gelişmiş hallerini yine onların ekranlarından izledik. İlginç telefonlarıyla, daha önce görmediğimiz çok donanımlı bilgisayarlarıyla, taşınabilir robotlarıyla!
Filmlerinde oradan oraya hopladılar zıpladılar ama verdikleri mesajda biz hem sporun hem de teknolojinin ustalarıyız dediler.
Avrupa sinemasında neler olup bitmiş
Ben Avrupa tarzı filmlerin hep karamsar olduğunu düşünürüm nedense! Kullandıkları spotların yetersizliğinden mi, yoksa filmin içeriğinden mi bilemiyorum ama hep karanlık gelmiştir bana; hem ortam hem de filmde vurgulanan kurgu.
Avrupa'da bir sinemacı Hollywood gibi hayalperest değildir! Yani daha gerçekçi ifadeler kullanır, hatta çoğu zaman filmleri genellikle gerçek hayat hikâyelerinden oluşur. Çok fazla genç nüfusun olmamasından kaynaklanıyor olsa gerek ki oyuncular genelde orta yaşın üstündedir.
Bana her ne kadar karamsar ve karanlık gelse de Avrupa sinemacılarının planlı hareket ettikleri malum. Soğuk davranışlarının sebebi de bu olsa gerek. Yaptıkları filmlerle dünyaya diyorlar ki, biz planlı ve emin adımlarla ilerleyen bir toplumuz!
Ve dünyayı kurtaran adamlar... Yeryüzünün kahraman Hollywood askerleri!
Tüm dünya onların kurduğu sinema imparatorluğunu konuşuyor. Gişe rekorları kıran filmleri ve oyuncularıyla tüm sinemacılarının hayali Hollywood'da bir filme imza atabilmek.
Filmlerinde hep dünyayı kurtardılar. Süperman, spiderman, batman ve daha onlarcasını yıllarca hayranlıkla ve belki de bir gün bizi de kurtarırlar ümidiyle izledik. Yaptıkları savaş filmleriyle adalet timsali oldular! Kadınlara ve çocuklara dokunmadılar. Onları hep korudular. İyi adamlar hep onlardı.
Dediler ki:
"Ey Dünya! Kurtarmadığımız hiçbir yer kalmayacak yeryüzünde, onun için korkma! Bir gün seni de kurtarmaya geleceğiz". "Eğer iyi bir sponsorun varsa, tabi..."
Türk sinemasının dünyaya mesajı
Biz Yeşilçam'da onlarla hep ağladık. Maalesef hiç gülemedik! Zengin kız, fakir genç hikâyeleri bizi romanlara doğru sürükledi. Ve hep fakir bir genç aradık âşık olabilmek için! Çünkü etkileşim hızla tüm ruhumuzu sardı. Fakir bir genç bulup, O'nu zengin babamızın mirasına ortak yaptıktan sonra, bir hayatı kurtarmış olacaktık!
Sonra bir dönem duruldu filmler. Biz de haleti ruhiyemizi düzelttik, bir nebze de olsa bu misyonu üstümüzden attık. Derkennn... O dönemin mafya filmleri yapılmaya başlandı. Bilindik vurdulu- kırdılı filmler! Cüneyt Arkın'lar, Kadir İnanır'lar ve diğerleri. Ama çeşit o kadar çoktu ki, bir yandan topluma cesaretimizi göstermeye çalışırken diğer yandan da Küçük Emrah filmleriyle yoksulluğumuza ağladık. Ahu Tuğba ve Banu Alkan gibi isimlerden ise kadın entrikası nasıl çevrilir onu öğrendik!
Çeşitlilik halen devam ediyor Türk Sinemasında. Ama sevindirici olan yanı, global pencereden bakabilmeyi öğrenmemiz olsa gerek. Bu kez filmlerimiz de sadece Türkiye sınırları içinde değil, dünyaya da mesajımız var!
"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE"!
Merva Orhan